'Doğanın rolünü dillendirmeye çalıştık'
01 Nisan 2017 - 03:0413. Sharjah Bienali'ndeki 'Tamamwuj' başlıklı sergide Fatma Belkıs ve İz Öztat'ın beraber hazırladıkları 'Suyu Kim Taşır' adlı eser de yer alıyor
FİSUN YALÇINKAYA
Christine Tohme küratörlüğünde 'Tamamwuj' başlığı altında 12 Haziran'a dek devam edecek olan 13. Sharjah Bienali kapsamında gerçekleşen sergide İz Öztat ve Fatma Belkıs'ın birlikte hazırladıkları 'Suyu Kim Taşır' adlı eser de gösteriliyor. İlk kez 14. İstanbul Bienali'nde sergilenen eser bu kez Sharjah'ya göre şekillenmiş haliyle gösteriliyor. İz Öztat ve Fatma Belkıs'la 'Suyu Kim Taşır' adlı eserlerini konuştuk.
Bu iş ilk olarak 15. İstanbul Bienali için hazırlanmıştı. O süreç nasıl başladı nasıl karar verdiniz projeye?
İz Öztat: Gezi sonrası yerel ekoloji hareketlerini daha yakından anlamak ihtiyacı doğdu. Belkıs’la zaten tanışıyorduk. Anadolu’nun birçok vadisinde yıllardır devam eden HES karşıtı yerel hareketlerden öğrenmek için ilk olarak Artvin’e gittik. Döndüğümüzde İstanbul Bienali bağlamında destek görünce birçok vadiye gitme şansımız oldu.
Fatma Belkıs: Karadeniz’den başladık çünkü daha eski ve köklü bir mücadele var orada. Belki aynı zamanda ortaya çıkmış olsalar da diğerlerinden daha görünür… Loç Vadisi’ne, Kastamonu’ya, Manavgat’a, Alakır’a gittik.
İz Öztat: Dolayısıyla farklı coğrafyalarda farklı söylemlerin nasıl üretildiği, o söylemleri coğrafyanın nasıl şekillendirdiğini daha yakından gördük. Pek çok mücadele tüm canlıları mücadelenin aktörleri olarak konumlandırıyor fakat bunu yaparken, anaakım tarafından görünmez olan yerel değer sistemlerini devreye sokuyor. Mesela, Dersim’de Munzur’un kutsallığı devreye giriyor.
HES karşıtı eylemlerin karakteriyle ilgili, hareketin ait olduğu kitlelerle ilgili neler düşünüyorsunuz?
Fatma Belkıs: HES dışında madenler ya da farklı müdahaleler de vardı karşı çıkılan. Bunlarda da ortak gördüğümüz şey; büyük şehirlerde yaşayan insanların geldikleri şehirlerde böyle bir müdahale olduğu zaman o şehre geri dönen bir sürü insanla karşılaştık. Oralı olmayan ya da orayı kendi evleri olarak benimseyen insanların da yaşam şekilleri görünür oldu.
İz Öztat: Mücadelede en büyük rolü, fiziksel olarak tehdit altındaki vadilerde yaşayan insanlar oynuyor. Köye gelen yolları görebilen konumda yaşayanlar, HES kamyonlarını görünce köyde yaşayan diğer insanlara haber veriyorlar. Davullarla kurulmuş haberleşme sistemleri var mesela. Bir yandan da durumu hukuki düzleme taşımak gerekiyor. Suyu hukuki bağlama taşımaya çalıştığımızda o hukuki dil içinden bir söylem ve dil üretmek gerekiyor. Hukuki bağlamdaki temsilde, alternatif değer sistemlerinin ve doğanın haklarının meşruluk zemini yok. “Suyu Kim Taşır” adlı işin parçası olarak ürettiğimiz metinde de bu duruma değiniyoruz.
Desenler nasıl çıktı?
Fatma Belkıs: Loç Vadisi’nden çıkan bir şey bu sarı yazma takıyorlar orada HES eylemlerinde. Ve aslında bu zaman içinde bütün HES mücadelesinin sembolü oldu. Sonra Tokat’a gittik. Orada tahta baskı yapılıyordu. İkisi birleşti. Sarı yazma o dilin çıkış noktası oldu.
İz Öztat: Üretimde çok erken bir noktada bu işin elektriğe ihtiyaç olmadan sergilenebilmesi gerektiğine karar verdik. Üretimde mümkün olduğu kadar elektrik gerektirmeyen süreçlerle nasıl çalışabiliriz, dedik ve zanaate yöneldik. İstanbul’daki yerleştirmede taşıyıcı malzeme fındık sopasıydı. İşin parçası olan sepet de yine fındık dallarının işlenmesiyle yapılmıştı. Artık kolektif hafızamızda otoriteye karşı elinde bir dalla direnen kadın figürü var. Sharjah’ya fındık dalları getirmek yerine, yerel olarak kullanılan, hurma üretiminin sonucunda zaten bol miktarda bulunan hurma dallarını kullandık. 1970’lere kadar mimari bir malzeme olarak kullanılmış hurma dalları. Dolayısıyla burada taşıyıcı strüktür ve sepet hurma dallarından oldu. İşe eşlik eden metin, mücadelenin “failleri” dediğimiz farklı aktörleri diyaloğa sokuyor. Onu da teksir makinesiyle ürettik. O da 1970’lerde muhalif içerik üretmek için kullanılmış elektrik gerektirmeyen bir çoğaltım aracı. Bu işin üretimi bizim bundan sonra yapacağımız işlerin parametresini etkiledi.
Metinden de biraz bahsedebilir miyiz?
Fatma Belkıs: İşin bitmesine yakın kısa bir süre içinde ortaya çıktı. Parçalı bir yapısı var. Karşılıklı dialog diyebileceğimiz bir yapının üstüne kuruldu. Her sayfa ayrı bir bölüm gibi.
İz Öztat: Mücadelede de her gittiğimiz yerde farklı sesler vardı. O farklı sesleri birbiriyle karşılaştırabileceğimiz bir bağlam olması önemliydi. Tarihin yakın zamana kadar sözlü olarak aktarıldığı yerlere gittik. HES mücadelesi üzerine yayınlanan akademik yayınlardan, gittiğimiz bölgelerin halk anlatılarından ve inançlarından haberdar olduk. Kendi yazdığımız metinde, bu farklı kaynakları bir araya getirmeye ve doğanın bu mücadelenin şekillenmesinde oynadığı rolü dillendirmeye çalıştık.