“Bu resim tüm halkların tercümanı”
16 Eylül 2015 - 10:09 | Taner Ceylan atölyesinde. Fotoğraf: Barış Aras-Elif ÇakırlarRessam Taner Ceylan, 14. İstanbul Bienali için İtalyan ressam Giuseppe Pellizza da Volpedo’nun 1901 yılında tamamladığı başyapıtı ‘Il Quarto Stato’yu birebir resmetti. Tabloyu ve bu yılki bienali Ceylan’la konuştuk
İtalya’da küçük bir köyde 19. YY.’ın son, 20. YY’ın ilk yıllarında Giuseppe Pellizza da Volpedo adlı bir ressam yaşadı. 1901 yılında içinde 50 küsur figür bulunan ve halkların dayanışmasını anlattığı resmi ‘Il Quarto Stato’yu tamamladı. Türkçesi ‘Dördüncü Kuvvet’ olan bu resim, döneminde sergilendiyse de ressamın hedeflediği başarıya ulaşamadı. Ressam Volpedo, önce çocuğunu sonra da 1907’de resmin en önündeki üç yetişkin figürden birine model olan karısı Teresa Bidone’ı kaybettikten kısa bir süre sonra 39 yaşında, atölyesinde kendi yaşamına son verdi.
Giuseppe Pellizza da Volpedo, 'Il quarto stato', tuval üzerine yağlıboya, 1901. Taner Ceylan bu tabloyu 14. İstanbul Bienali için bire bir yeniden yaptı.
Ne var ki sanat ölümsüz... Volpedo’nun başyapıtı olan bu beş metrelik dev resim ünüyle koca bir yüzyılı devirdi, günümüzde halen halkların direnişine simge olmaya devam ediyor. İşte 14. İstanbul Bienali, İstanbul Modern’de bu resimle açılıyor. Ancak, resmin Türkiye’nin en önemli ressamlarından hiperrealist eserleriyle tanınan ve eserleri müzayedelerde rekor fiyatlara satılan Taner Ceylan’ın elinden çıkmış hali burada izleyiciyi karşılıyor. Karşısında Volpedo’nun yine Ceylan’ın elinden çıkma bir portresi de yer alıyor. Ancak bu resmin bienale dahil olması sürecinin hikayesi Ceylan'ın New York'ta ekimde açacağı sergiye uzanıyor. Bu yüzden Taner Ceylan’dan önce New York'ta Paul Kasmin Gallery'de 8- 31 Ekim arasında sürecek 'We Now Must Say Goodbye' sergisini sonra da Volpedo resminin bienale katılma sürecini dinledik.
Taner Ceylan, 'Ingres', 2015.
Bu resmin bir Volpedo portresiyle birlikte bienalde sergilenişinin sebebi New York’ta ekim ayında açılacak serginizin hikâyesiyle paralel gidiyor. Öncelikle bu hikâyeyi dinlemek istiyorum.Ingres’ın Princesse de Broglie tablosundan yıllar yılı çok etkilendim. Bugün Metropolitan Müzesi’nde eseri müzeye bağışlayan koleksiyoncunun evinde tuttuğu haliyle sergileniyor bu resim. 1853’te yapılmış, yapıldığı dönem de çok eleştiri almış. Eleştirilerin gerekçesi, prenses çok mütevazı, sessiz, entelektüel, utangaç hatta iki kitap yazmış biriyken, bunun karşılığında resmin çok ışıltılı ve gösterişli olması. Resim yapıldıktan bir süre sonra da prenses veremden ölüyor. Bu ölümün ardından ailesi resme bakamıyor, resmi kaldırıyorlar. Ancak resim Ingres’in isteği üzerine önemli sergilerde yer alıyor. Bir yandan da eleştiriler almaya devam ediyor. Bu eleştirilerde deniyor ki, Ingres, resimde prensesi değil, kendini resmetti. Oscar Wilde’ın bir cümlesinde der ki, “Model sanatçı için bir bahanedir, ressam her seferinde kendini resmeder.” Ben de bunun üzerine bu resmi yeniden yapmak istedim. Metropolitan Müzesi’ne bir mail attım bana çok yardım ettiler, renkleri tutturmaya çalıştım ve tekrar resmettim, Prenses de Broglie’yi. Ama farklı bir şekilde… Ingres’in kendisini bu resimde resmettim. Prensesin de bir portresini yaparak karşısına yerleştirdim. Böylece bir yerleştirme oldu. Her ikisini de resimden özgür bırakmış oldum. ‘Altın Çağ’ serim de devam ediyor bir yandan. Ancak bu resimle ondan ayrı olarak sanat tarihini kazımaya başladım. Arşivi değerlendirip, yeni sorular sormak çok heyecan verici.
14. İstanbul Bienali’ni şekillendiren Carolyn Christov-Bakargiev’le bu projeye nasıl karar verdiniz?
Volpedo’nun resmi beş metre boyunda bir resim. Christov-Bakargiev başta bu resmi bizzat getirmek istese de bu teknik koşullar sebebiyle mümkün olmamış. Ancak çok tutkulu bu resmi bienalde sergilemek konusunda. Resimlerimi araştırmış, sanatımı incelemiş. Bana geldi, anlattı durumu, resmi birebir yapmamı istedi. Ben de Ingres’le ilgili bu çalışmanın da üstüne gelmesiyle birlikte “Yaparım ama kendi enstalasyonum şeklinde yapabilirsem ne ala,” dedim. O da kabul etti. Christov-Bakargiev’le İtalya’ya gittik ve Volpedo’nun köyünü, müzesini, atölyesini ziyaret ettik. Atölyesinde kendisinin duvarda asılı bir fotoğrafı vardı. O fotoğraftan yola çıkarak kendisinin bir resmini yaptım. Bienalde bu küçük portre ile ‘Il Quarto Stato’ karşılıklı olarak sergileniyor. Böylece bu resim orijinalliğini kaybetmeden anonim oldu, mekândan kurtuldu, özgürleşti. Resmin içeriği Türkiye’nin şu anki durumuna çok uyuyor. Halkların çokluğu, çeşitliliği, iç içe olmaları, belki de barış içinde olmayışları ve barış arzusu… Genç, yaşlı, kadın, çocuk herkes var bu resimde. Türkiye’nin şu anki gündemi için bu resim o kadar doğru bir seçim ki inanılmaz.
Ne anlamda uyduğunu düşünüyorsunuz?
Volpedo, resimde model olarak kendi köyünden insanları kullanmış, en öndeki kadın figürüne model olansa bizzat kendi karısı. Köyde mal mülk sahibi olan en zengin kişinin evine doğru yürüyorlar. Bir hak arayışı, bir güç birleşimi var. Birçok konuya gebe resim… Christov-Bakargiev’e göreyse resmin çizgilerden oluşan bir teknikle yapılmış olması, tüm bu çizgiler ve renklerin yan yana gelerek bütün oluşturması çok demokratik. Bunu çok seslilik ve demokrasinin bir ifadesi olarak görüyor. Bu anlamda hem günümüzde Ortadoğu’ya hem de Türkiye’deki azınlıklar ve halkların meselelerine çok dokunan, tercüman olabilecek bir resim. Tek bir kitlenin değil, sağdan sola her kesimden herkesin tercümanı bu resim.
Çizgilerden bahsettiniz, teknik olarak nasıldı bu resmi yeniden yapmak?
Resmin adı Türkçe, ‘Dördüncü güç’… Dördüncü güç olarak halkın gücünü resmediyor Volpedo. Tıpkı Van Gogh’un resimlerindeki gibi gibi çizgi ağırlıklı, var olan çizgileri bölen bir resim tekniği ile resmedilmiş. Resim çok titreşimli bir resim... Ben kendi tekniğimle resim yaparken çok sessiz ve sakin olmam gerekiyor. Ama o türde bir resim yaparken sürekli titreşim halindesiniz. Acayip bir hızdasınız ve çok zor bir teknik. 50 küsur portre var resmin içinde. Onca çoğalan figürle enerjiyi de hissedebiliyorsunuz. Dar değil kenarlardan açılan bir resim. Mesela o güne kadar haz nesnesi olarak resmedilmeyen kadınlardan biri önde. Toprağı ve işçinin gücünü anlatmak için, bir halkın ayaklandığını anlatmak için böyle bir tekniği seçmiş.
Volpedo’yla nasıl bir ilişki kurdunuz?
Ressamın hikâyesi beni çok etkiledi. Volpedo resmi 10 yılda yapıyor, sergiliyor ancak istediği başarıyı elde edemiyor. Çocuğu ölüyor, ardından karısı ölüyor ve kendini asıyor atölyesinde. Van Gogh da biliyorsunuz başarısını göremeden gitti. Bu anlamda onu dünya çapında bir sergide onurlandırmak ve karşısına da kendi portresini resmi izlemesi için koymak önemliydi benim için. Ayrıca şöyle de bir durum oldu. Resmin günümüzde küratör yönetimindeki güncel sanat ortamlarında olmayışı ve bienallerde olmayışının en büyük sebebi fiziksel zorlukları. Ses enstalasyonunu, videoyu mail yoluyla iletiyorsun. Ama resmin sigortasından nakliyesine kadar fiziksel güçlükleri var. Bu ortadan kalkmış oldu şimdi bu yöntemle.
Etiketler: taner ceylan volpedo bienal İstanbul Bienali Carolyn Christov-Bakargiev ingres Paul Kasmin