“Adaleti nasıl eşit tahsis edeceğiz?”
10 Kasım 2016 - 12:11Sanatçı Yasemin Özcan 'Saadet Çıkmazı' adlı kişisel sergisiyle izleyicilerin karşısına çıkıyor. Sanatçı adalet, hak, hukuk kavramlarına kişisel hikayelerden yola çıkarak bakıyor
FİSUN YALÇINKAYA
Adalet, hak, hukuk, eşitlik, toplumsal cinsiyet, kadın olmak… Sanatçı Yasemin Özcan .artSümer’de açılan ‘Saadet Çıkmazı’ sergisinde bu kavramlara dair sorulara yer veriyor. Özcan, 26 Kasım’a dek sürecek sergide kişisel hikayesiyle kesişen çok sayıda durumu ele alıyor ve farklı okumalar için izleyiciyi davet ediyor. Farklı malzemelerle üretilmiş eserlerden oluşan sergiyi Yasemin Özcan’la konuştuk.
Serginin hazırlık süreci nasıl oldu?
Çok yardım aldım, uzun bir teşekkür listem var. Basın bülteni arkasında performatif bir metne dönüşen teşekkür mektubu yer alıyor. Tüm dostlarıma müteşekkirim. Benim için sergiyi kurarken değişmeyecek olan şeyler vardı. Bunlardan bir tanesi ‘Aslanlarla Ceylanların Kucağında’ adlı işin yeri, bir diğeri de ‘Kaygulu Abdal Çıkmazı’nın sokak tabelası yüksekliğine asılması ve içeriyi işaret etmesi idi. İşlerin mekânla ilişkisini oldukça önemserken, küratöryel desteğini esirgemeyen Özge Ersoy’u anmak isterim. Sergiyi izleyenlerin fark edecekleri malzeme-üretim çeşitliliğinin sonucu olarak, atölye üretiminin ve çalışmanın beni ne denli beslediğini bu yaz derinden hissettim. Damıtmaya çalıştığım bir sergi düşledim, kavram kavram, yutkuna yutkuna gerçekleşti.
İşlerinizde ironi ve mizahı kullanmayı sevdiğinizi düşünüyorum.
O biraz hayatımın parçası. Başka türlüsünü bilmemek kadar, ironinin bazen bir savunma mekanizması olduğunu ve güç verdiğini hatırda tutuyorum, gücümü oradan alıyorum belki de... ‘Adalet Çay Bahçesi’ işini düşünürken ilk düşündüğüm kelime oldu Çay. Saklama kaplarını düşünürken, ağzımızın tadı tuzuysa eğer çay, şeker, kahve; bir evin bereketiyse, onlar bittiğinde evde düşülen telaşı, koştura koştura gidip almayı düşünelim; biz adaleti tüm insanlık için nasıl eşit şekilde tahsis edeceğiz sorusunun yangın yerine dönüşen dünya için önemli olduğunu düşünüyorum. ‘Tek kişisin sana yeter’de de fiziksel ve ruhsal ağırlığa rağmen bir mizah var. Bu iş tavanın, erkek dünyası için ne kadar önemli olduğunu hatırlamamı sağladı. Hiç bir şey yapamayan bir yumurta, bir menemen yapıyor. Her erkeğin mutfakta en azından bir tavası var.
Bekâr hayatın yarım ve tamamlanmış olması gerektiği fikri de var toplumda.
Aza kanaat etmek zorunda bırakılan, hep yarım olan, hep tamamlanması gereken… Senin sen olarak tam olmadığına inanan bir doku var. Bu da birey olamamakla ilgili o kadar temel bir şey ki. Ağzınla kuş tutsan anlatamayacağın… Sürekli çerçevelendirilen tanımlanan kadın olmaktan, hiç değilse ben çok yoruluyorum. ‘Tam-Yarım’ oldukça soyut bir iş bir yandan. Bir altın tabağın yarısının, yatay bir ayna aracılığıyla bütünlendiğini görüyoruz, duvarda ise bunun tam göründüğü gölgesi var. Gerçekten de kim tam, kim yarım, neye göre tam, neye göre yarım soruları düşünmeye değer.