Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Plastik Sanatlar » 'Acı çeken güzellik'

'Acı çeken güzellik'

'Acı çeken güzellik'13 Ekim 2016 - 10:10 | 'I Love You' (2016), Taner Ceylan, tuval üstüne yağlıboya.
Türkiye'nin önde gelen sanatçılarından Taner Ceylan, 28 Ekim’e dek Londra’da Sotheby’s S2 Gallery’de 'I Love You' (Seni Seviyorum) adlı sergisiyle ağırlanıyor
FİSUN YALÇINKAYA 
 
İspanyol filozof Jose Ortega y Gasset aşk üzerine kuramları incelediği kitabı 'Sevgi Üstüne'de sevmek eyleminin daimi bir gidiş hali olduğundan bahseder. Sevilene doğru, dahası sevginin kendisine doğru bir gidiş. Bu yola çıkabilmek için kendinden kurtularak gitmek, kendi varlığının doğal yekûnunu geride bırakmak ve vazgeçmek gerekir. Bundandır ki büyük aşk hikâyeleri bir yerden bir yere yolculuk eden âşıklarla doludur. Ya da dini öğretilerdeki gibi ruhun ebediyete gidişidir kavuşma anı. Bu yol dertle, acıyla, çileyle, vazgeçiş ve teslimiyetle doluysa tek bir açıklaması vardır tüm çekilenlerin, o da aşktır. Türkiye’nin en özgün ve önemli sanatçılarından duygusal gerçekçi resimleriyle tanınan ressam Taner Ceylan, işte aşkla dolu, kan revan içinde teslim olmuş, çektiği yetmemişçesine daha fazlasına da hazır bedenlerle karşımıza çıkıyor bu kez. Sergisinin adı, 'I Love You' ya da Türkçesiyle 'Seni Seviyorum'.
 
'The Man of Sorrows' (2016), Taner Ceylan, tuval üstüne yağlıboya.
 
Acı çektikçe güzelleşen bedenler
 
New York merkezli Paul Kasmin Gallery tarafından temsil edilen sanatçı, Londra’da Sotheby’s S2 Gallery’de açılan sergisinde son bir yıl içinde yaptığı altı adet büyük boyutlu resmi izleyicilere sunuyor. Resminde, sanat tarihine özgün bir okuma sunmasına alışık olduğumuz ama buna rağmen izleyiciyi her seferinde yeni bir yerden bakarak şaşırtan bir isim Taner Ceylan. Bu kez de tarihin katmanlı halinden beslenen sergi, İsa tasvirlerinden yola çıkılarak hazırlanmış eserlerden oluşuyor. Sergi fikri, Taner Ceylan'ın Pedro de Mana'nın 1673 yılında yaptığı 'Christ as the Man of Sorrows' adlı ahşap heykelini görmesiyle ortaya çıkmış. Ceylan serinin başlangıcı olarak bu heykelin 'The Man of Sorrows' adlı bir resmini yapmış. Altı resmin ana unsuru da bu resim. Tarihe bakışını, “Her tarafı aynalarla kaplı bir evde yaşadığınızı düşün bir süreden sonra kendinizi görmezsiniz. Sanırım sanatçı ve sanat seven olarak sanat tarihindeki eserlerle olan ilişkimiz biraz böyle. Yani ayna kaplı evde bir an durup suratımı fark etmek gibi bir durum,” diyerek özetleyen Ceylan bu tablo için “Her şey 'Christ The Man of Sorrows'  heykeliyle karşılaşmamla başladı. Buradaki figür gerçekten gözlerimin içine bakıyor ve acı çekiyor. Ve milyonlarca insan binlerce yıldır bu imgeleri bakıp umut ediyor, mutlu olmayı bekliyor. Buradaki zıtlık beni çok etkiledi. Sanat tarihine bakınca ressamlar ve heykeltıraşlar adeta en masum en güzel İsa'yı resmetmek için yarışmışlar ama mutlaka acı çeken bir güzellik. Veya acı çektikçe güzelleşen,” diyor. Bu ana resmin etrafında şekillenen seriden ilk bahsedeceğimiz eser 'Levitation'. Hafifleme, uçuş manasına gelen ismiyle bu tablo, izleyiciyi bağlı olduğu ipleri karanlıkta tutan, göstermeyen, kan ve darbe izleriyle lekeli bedeniyle rüzgâra kapılmış bir yelken gibi yükselmiş bir bedenle karşı karşıya bırakıyor. Tam da İsa’nın tarif ettiği ve tarif edildiği gibi kendisine tokat atana öteki yanağını çevirmiş güçlü bir beden bu. Işığa doğru yükselmiş fakat elleri ve ayak bileklerinden bağlı gövde, sadece karanlık saçlarıyla örtülmüş bir yüz…
 
'Resignation / Teslimiyet' (2016), Taner Ceylan, tuval üstüne yağlıboya.
 
Resmin içinde resim
 
'Messina' tablosunda ise resmin içine bir başka resim giriyor. Böylece Ceylan 'The Man of Sorrows' adlı tablodaki ‘heykelin resmini çizme’ oyununu başka bir yere taşıyor. Bu kez eskimiş yağlı boya görüntüsü gibi pare pare olmuş tarihi bir İsa resminin önünde yatan bir figür var. Ağzı ve kolları iple bağlı, gözleri kapalı, yumuşakça yere bıraktığı başı düşük, cenin pozisyonunda yatan bir beden duruyor izleyici karşısında. Arka plandaki İsa, sanki bu bedeni uğruna acı çektiği insan neslini izler gibi izliyor ve ikisinin yüzü birbirine karışıyor. Ceylan bu tabloda hem seride konu edindiği temaların bir örneğini veriyor hem de sanat eseriyle sanatçının kurduğu ilişki bakımından izleyiciyi düşündürüyor. Öyle ki bu arka plandaki İsa tablosuyla karşılaşan ressam Ceylan da başta bir izleyiciydi, ardından o bu resmi yapan kişi oldu ve izlediği tablonun ressamına dönüştü. Bunun görülmesi ise ancak bir başka izleyiciyle mümkün oldu. Bu düşünce izleği Ceylan’ın 2015’te düzenlenen 14. İstanbul Bienali için Giuseppe Pellizza da Volpedo'nun 1901 tarihli 'Il quarto stato', tuval üzerine yağlıboya, eserini yeniden resmetmiş ve bir yerleştirmeyle birlikte sunmasıyla da benzeşiyor. 'Aile / Familya' serisine bir yandan devam eden ressam o seride de sanat tarihi içinde okumalarla ressam ve izleyici ilişkisi üzerine oyunlar kuruyor. Sanatçı, “Aslında en başından beri sanat tarihi duvarındaki delikleri bulup uygun taşları oturtmaya çalışıyorum,” diyor. Bu seri içinse, “Son dönem yaptıklarım özellikle sanat tarihini tekrar ele almakla geçiyor. 'Kayıp Resimler' serisinde hem oryantalizm hem de güncel politikalara göndermeler yaptım. Sanırım bu seriyi kapattım. Akabinde 'Altın Çağ' serim başladı ona devam ediyorum. 'Altın Çağ'da da romantik eğilimli akımları ve mitolojik kahramanları ele alıyorum. Özellikle Ayvazovski ve Claude Lorrain gibi peyzaj ustalarının resimlerini harmanlayarak içine öyküler yerleştiriyorum. Bir de “Aile” serim devam ediyor. Geçen yıl Ingres'in resmini tekrar yorumladığım gibi... Önümüzdeki yıl New York'ta tekrar bu seriden yeni işler olacak. Bu son sergi hepsinden biraz ama kendi başına bir sergi oldu. Aslında konu İsa’dan yola çıktı, acı haza, oradan gönüllülüğe vardı,” diye belirtiyor.
 
Ceylan’ın 2009 tarihli bir boksörü ağzı burnu kan içinde resmettiği 'Ruhani' tablosu ise belki en iyi tanınan eseri. 'Seni Seviyorum' serisinde bu tabloyla bağlı olarak okunabilecek 'Teslimiyet' adlı eseri yer alıyor. Gerçek bir boksörün fotoğrafından yola çıkarak yaptığı tablo bu güzel ve genç erkek yüzünde bağışlanmayı, bağışlamayı ve kendini adamayı gösteriyor. Ceylan bu tablosu için, “Her iki boksör de aynı konumda farklı pozisyonda, farklı ruh hallerindeler. 'Ruhani' deki figür vazgeçmemiş savunma halinde, yeni boksör ise gelecek olana razı ve kendini savunmaktan vazgeçmiş teslim olmuş, adı 'Teslimiyet' İsa heykelindeki gibi bırakmış ve hatta davetkar, dudakları aralık, gözleri yarı açık... İki farklı uçta duruyorlar,” diyor. 
 
Gül ve bülbül hikâyesi
 
'The Colour of Rose' (Gülün rengi) tablosu ise ismiyle Ortadoğu kültürünün en önemli aşk metaforlarından gül ve bülbül hikâyesine atıfta bulunuyor. Hikayede bülbül gülün güzelliğine öylesine vurulur ki, gülün dikeni onun kalbine saplanıp kanını akıtmasına rağmen son kan damlası dökülene dek gülün başında durur, bütün bir gece boyu şarkısını söylemekten vazgeçemez. Sabah olduğunda gül artık kıpkırmızıdır ama bülbül ölmüştür. İşte bu görkemli genç erkek bedeni de gül rengine dönene dek kanamış gibi simsiyah gecenin içinde duruyor. Teslim, razı ve güzel…
 
Serginin ana unsuru 'The Man of Sorrows' adlı tablo olsa da en dikkat çekici eserlerden biri kuşkusuz Ceylan’ın otoportresi. Burada Taner Ceylan, kan ve sigara dumanı arkasına gizlemiş yüzüyle, masum ama sert bir görünüme bürünmüş, ardında bıraktığına bakıyor. Bu tabloyu bu altı zor resmin bir yıl gibi kısa bir sürede bitişinden sonra ressamın eserlerine bakışı gibi düşünmek ya da içinde katmanla iç içe geçmiş çokça başka mana bulmak mümkün. Tablo, Ceylan’ın '1881' portresine de benzerlik taşıyor. Belki de '1881'de çizdiği yüz de kendi yüzüydü kim bilir? Ne de olsa bu benzerlik Oscar Wilde’ın ‘ressamların her portrede kendilerini çizdikleri’ düşüncesini hatırlatıyor. Ceylan otoportresi için, “Son otoportrem oldukça vahşet dolu bir sahne… Kanlı bir boğuşmadan çıkmış. Saçı başı yerinde istifini bozmamış. Serginin son resmi olmasıyla diğer resimlerdeki işkence gören figürlerin efendisi gibi… Adı "Seni seviyorum" sevdiğine acı veren ve hatta onu öldüren… İsa'nın kaderi… İçinde bulunduğumuz dünya bir sanatçıyı kendisini böyle betimlemesine yol açabiliyor da diyebilirsin ya da sanat tarihi ile olan alışverişinin nasıl bir boyutta olduğunu gösteriyor da diyebilirsin. Ya da başka bir şey… Hepsi doğru… Tam cevabı bende de yok. Kendimi böyle resmetmek durumundaydım, bildiğim bu,” diyor.
 
'Seni Seviyorum' Taner Ceylan’ın artık olgunluk dönemi diyebileceğimiz bir döneminde yaptığı geçmiş ve devam eden serileriyle bir arada okunabilecek yahut tek başına çok katmanlı anlamlara gebe olacak bir serisi. Tabloların tümünde Nâzım Hikmet’in dediği gibi “Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak…” Bu itibarla seri izleyenin kendi aksini de türlü türlü görebileceği okumalara açık. Biz yazıyı var olmak, çürümek ve acı üzerine yazılarıyla tanınan Rumen yazar E. M. Cioran’ın sözleriyle noktalayalım: “Acı çekmek var olma hissi edinmenin, var olmaksa yıkımımızı korumanın biricik yolu.”