İhsan Dindar - Milliyet Sanat

Yugoslavya’da başlayan müzik eğitiminizi Fransa’da sürdürdünüz. Yeni hayatınızın, müzik hayatınız üzerindeki etkilerini sormak istiyorum.

Bence her ülkenin farklı gelenekleri var. Bu da harika bir şey, çünkü aynı eserle birçok farklı yanıt ve çözüm alabiliyorsunuz. Bir zaman sonra, uzun yıllar önce bestelenmiş bir eseri yeniden yaratma ihtimaliniz olduğunu görebiliyorsunuz. Paris Konservatuarı’nda Prof. Fontanarosa ile tanıştığım ve onunla çalışabildiğim için çok şanslıydım. O bana sadece nasıl müzik yapacağımı öğretmedi; hayatı, özgürlüğü, özellikle sahnede nasıl rahat olunacağını ve nelerin izleyici ile paylaşmak için önemli olduğunu öğretti. Neşe, sevgi ve harika besteciler tarafından bestelenmiş müziği takip etmek… 

Ciddiyeti ve belirli kalıplara sahip olmasıyla bilinen klasik müzik dünyasında kendi tarzınızı yarattınız. Nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Klasik müziğin farklı karakterlerle ve farklı duygularla dolu olduğunu düşünüyorum. Klasik müzik canlıdır ve icracılar olarak bizim rolümüz bu müziği günümüz izleyicisine sunmaktır. 

Klasik bestecileri seslendirdiğim zaman onların müziğinin eğlenceli, neşeli, sarkastik, basit, güzel ve yaşam dolu olduğunu hissedebiliyorum. Dolayısıyla mesele sadece ciddiyet değil. Bu gezegendeki herkesin klasik müzik hakkında biraz daha bilgi sahibi olmasını çok isterim. Çünkü bu müzik bana her sabah yataktan kalkmak, çalmak ve tekrar çalmak için çok büyük motivasyon sağlıyor.  

Müzik yolculuğunuzun başında en fazla hangi keman sanatçılarından ilham aldınız?

Dönemseldi. Önce benim Belgrat’taki ilk hocam Profesör Dejan Mihailovic’in hocası Oistrakh’ı keşfettim. Sonra Stern geldi ki o benim için çağımızın en büyük sanatçılarından biridir. Ama yalnızca keman sanatçılarından değil farklı müzisyenlerden ve performans sanatçılarından da ilham aldım.

Bir amacınız var mı? Örneğin klasik müziğin gençler tarafından daha iyi tanınmasını sağlamayı amaçlıyor musunuz?

Gerçekten sevdiğiniz bir şeyi daha genç kuşaklarla paylaşmak çok önemli. Dolayısıyla sorunuzun yanıtı elbette evettir. Ama ben en çok konser salonlarında kuşakların bir araya gelmesini seviyorum. Müzik herkes içindir!

Doğuya Yolculukadlı albümünüzde çoğunlukla Doğu Avrupa’dan ünlü eserleri seslendiriyorsunuz. Gelecekte sadeceanavatanınızın bestelerinden oluşan bir albüm yapmayı düşünür müsünüz?

Gelecekte bunu yapmayı çok isterim!

Birkaç ay önce Çaykovski’nin konçertolarından oluşan bir albüm yayımladınız. Albümde İstanbul’da sahneyi paylaşacağınız Sascha Goetzel and Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ile işbirliği yaptınız. Onlarla çalışmak nasıl bir duygu? 

Üçyıl önce Avusturya ve Almanya’yı kapsayan çok güzel bir turne gerçekleştirdik. Bu, birlikte ilk projemizdi. Mükemmel bir uyum içerisinde olduğumuzu düşünüyorum; şef ve orkestra ile bu uyumu sağlamak her zaman mümkün olmaz. Sahnedeki performanslarını olduğu kadar, çalışmalarını da seviyorum. Herkes çok yaratıcı… Yeni şeyleri keşfetmeyi ve denemeyi seviyorlar. Sascha’nın harika bir şef olduğunu düşünüyorum. Herkesi bir araya getirip aynı yöne doğru yönlendirebiliyor. Böylece orkestradaki her bir müzisyen ve solo yapanlar kendilerini tek kişi gibi hissediyorlar. Onları seviyorum.  

Sanırım bu sizin İstanbul’daki ilk konseriniz olacak. Neler hissediyorsunuz ve konser öncesinde izleyicilere ne söylemek stersiniz?

Evet, ilk konserim olacak. Ama bu inanılmaz kente yaptığım ilk ziyaret değil. İstanbul’u çok seviyorum ve her gelişimde İstanbullular tarafından sevildiğimi hissediyorum. Harika insanlar tanıyor ve onlarla dost oluyorum. Buradaki ilk konserim için çok heyecanlıyım!

İstanbul’da görüşmek üzere…  

ihsan.dindar@milliyet.com.tr