Fabrika ayarlarına dönmek işe yarıyor
04 Şubat 2019 - 04:02İhsan Dindar - İstanbul
Amerika’daki müzik kariyerinizin ardından Türkiye’de çok sevilen şarkıları caz formatında düzenlediğiniz bir seriye imza atmaya başladınız. Serinin üçüncü albümü geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Albümün hikayesini sizden öğrenebilir miyiz?
Turkish Standards serisine başlarken 3 volume’den oluşacağını zaten belirtmiştim. Yavuz Akyazıcı Project grubunun yeni repertuarını da bir yandan düşünüyordum. Belli bir süre kafamda tarttıktan sonra düet olarak da yaklaşık 1.5 senedir birlikte çalıştığımız Funda Akyazıcı’ya da danışarak yeni şarkıları belirledim. Sonrasında ilk albümde de çalmış olan davulcu Derin Bayhan ve Enver Muhamedi ile konuşup, Vol.3 kaydında yer almak isteyip istemediklerini sordum ve kayıt günü belirledik. Stüdyoda hücum kayıtla 1.5 günde kaydettik ve Turkish Standards Vol.3 ortaya çıktı.
Geçtiğimiz albümlerde olduğu gibi Turkish Standards Vol.3’teki şarkı seçimleriniz dikkat çekiyor. Teoman’dan Nil Karaibrahimgil’e kadar farklı isimlerden dinlediğimiz parçalar var. Seçimler nasıl gerçekleşti?
Seçimler için belli kriterlerimiz zaman içinde oluştu. Vol.1 ve sonrasında yaptığımız her albümde şarkı seçimi konusunda belli tecrübelerimiz oluştu. Tabii bunun bir de sonrasında canlı konserleri olacak. Halk nasıl tepki verecek. Yeterince bilinen bi şarkı olması gerekiyor. Caz nazaran daha kolay uyarlanabilir olması ve proje için şarkıya izin verecek bestecinin bu tarz yaklaşımlara açık olması gerekiyor. Bütün bunları birleştirince ortaya Vol.3’teki şarkılar çıktı.
Yavuz Akyazıcı Project’i de sormak istiyorum. Funda Akyazıcı, Enver Muhamedi ve Derin Bayhan ile birlikte çalışıyorsunuz. Ekipten biraz bahsetmeniz mümkün mü?
Funda Akyazıcı’yla tanıştığımızda armoni ve kompozisyon çalışmaya başladık. İlk hedefi kendi şarkılarını yazmak ve söylemekti. Sonrasında şarkı söylemeyi çok sevdiğini ve aslında bu konuda Türk Sanat Musiki Cemiyeti’nde 4 yıl şarkı söylemiş olduğunu öğrendim. Funda’nın çok yetenekli olduğunu fark edince de ona şarkı benimle birlikte söylemeye nasıl baktığını sordum. Çok sevindi ve düet olarak önce evde çalmaya başladık. Sonrasında armoni eğitiminde ilerleyince, doğaçlama yapmak istediğini fark etti. Çalışılan temel prensipler beste yapmakla aynı olduğu için doğaçlama konusunda da çok hızlı ilerledi. Doğaçlama yapmakla beste yapmak arasındaki en önemli fark, doğaçlama yaparken bir dakikalık bir müzik bestelemek için sadece bir dakikanızın olması. Geri dönüp değiştirme şansınız yok. Bunun dışında her türlü armonik temel uyum için diğer gereken bilgi aynı. Zaman içinde Funda’yla olan düetimiz çok ilerledi ve Turkish Standards Vol.3 kayıtlarında da onunla çalışmayı tercih ettim.
Derin Bayhan müziğe bakış açısıyla bana çok yakın bir yerde duruyor. Estetik anlayış parmak izi gibi olduğundan herkesin farklı tabii ki. Ama minimalist ve yalın yaklaşımını diğer hırslarının önünde tutmayı bilen müzikal bir davulcu. Şarkının patron olduğunu da çok iyi bilen ender davulculardan bir tanesi. Bunlar olunca zaten sosyalleşme havasında geçen müzikal muhabbetimizde anlaşmamız daha kolay oluyor.
Enver Muhamedi çok genç olmasına rağmen yeteneğiyle dikkatimi ilk çalışımızda çekmişti. Sonrasnda genç olmasının da getirdiği dinamizmle müzikal bir kanal açabildik. Vol.3 kayıtlarını ona teklif edince de kabul etti. Sonrasında kayıt ve konserlerde sık sık birlikte çalıyoruz.
Çalışmalarınızda 50’li yılların Amerikan Caz Standart formunun etkisi hissediliyor. Bu dönemin sizin için önemi nedir?
Aslında benim caza girişim tesadüfi olarak 60’lı yıllardaki avant garde Coltrane kayıtlarıyla başladı. Fakat 50’leri keşfedince önce 50’li sonra da 40’lı ve 30’lu yılları da yakından incelemek zoruda kaldım. Sydney Bechet’i bilmeden Coltrane’i, Charlie Christian’ı bilmeden Wes Montgomery’i veya Clark Terry’yi bilmeden Miles Davis’i tam anlamak mümkün değil diye düşünüyorum. Bütün bu tarihi caz kayıtlarını dinleyip, bunların hikayelerini New York’ta yaşadığım yıllarda Benny Golson, Reggie Workman, Charlie Pesim, Lee Konitz, Phil Markowitz, Ritchie Beirach, Billy Harper gibi isimlere birinci ağızdan sordum ve gerçekten çok aydınlatıcı cevaplar aldım. Sonrasında Coltrane’le başlayan caz hayranlığım çok daha genişlese de 50’li ve 60’lı yılların ilk yarısı benim temelimi oluşturan caz geleneği oldu.
Türkiye’de cazın geçmişi tarihsel olarak eskiye dayandırılıyor. Peki sizce ilgi ne seviyede? Saf bir caz işinin toplum nezdinde kabul görmesi sizce mümkün mü?
Mümkün. Bizim projemiz caza benzeyen ya da çağrıştıran bir proje değil. Ta kendisi. Ritmik yapı, doğaçlama şarkı formları ve müzisyene verilen özgürlük açısından tümüyle caz geleneğine bağlı. Gelen müzisyen kendi tavrıyla gelip şarkıyı bambaşka bir yere götürebilir. Her konserde farklı çalınabilir. Bütün bunlar olunca müzisyenler de kendilerini ifadede özgür olduklarına inanınca ortaya çıkan cazı Türkiye’de bir çok şehirde çaldık. Hepsinde de çok olumlu geri dönüşler aldık.
Turkish Standards serisinin üçüncüsü yayımlandığına göre bir sonraki proje için de hazırlıklar başladı diyebilir miyiz? Serinin dördüncüsünün mü yoksa farklı bir konsept mi düşünüyorsunuz?
Serinin bir 4.’sü olmayacak. Bunu projenin ilk albümünü sosyal medyada duyurduğumda arkadaşım Sarp Maden Vol.1 yazısını görünce “kaç volume olacak?” diye sormuştu. O zaman triloji olacak demiştim. Daha sonra başka röportajlarda da bunu ifade ettim. Ben bir hareket başlamak istemiştim. Popüler ve bilinen şarkıları doğaçlama için vesile olarak kullanmak, caz standardlarının çıkış konsepti zaten. Ama zaman içinde herkes standardlaşan şarkıları 50 yıl sonra çalmaya devam edince, bugünle olan bağı zayıflayan caz müziğinin seyircisi daraldı. Bazen fabrika ayarlarına dönmek çok işe yarıyor.
Bundan sonra sözlü müzik kaydedeceksem de kendi şarkılarım olacak. Zaten enstrümantal bestelerimden oluşan ve yayınlanmış dört tane albümüm var.
Canlı performans özellikle cazda çok önemli. Önümüzdeki süreçte konserler olacak mı?
Tabii ki. 15 Ocak’ta yeni albümün ilk konserini gerçekleştirdik. 1 Şubat’ta Funda’yla düet projemizi Pera Palas Orient Bar’da çaldık. 9 Şubat’ta Zorlu Center’da Fuchon’da yine düet projemizle, ardından Şubat sonu Yavuz Akyazıcı Project olarak Ankara’da Samm’s Bistro’da sahne alcağız.
ihsan.dindar@milliyet.com.tr
http://instagram.com/ihsandinovski