"Enerjimizi gelmek isteyen sanatçılara harcıyoruz"
24 Nisan 2019 - 11:04İhsan Dindar - İstanbul
Sorularıma bu yıl üçüncüsü düzenlenecek olan PSM Caz Festivali ile başlamak istiyorum. Mottosu da “Her müziğin caz festivali”. Festival hakkında genel bir bilgi alabilir miyiz?
25 Nisan – 1 Haziran tarihleri arasında 45 tane biletli etkinliğimiz olacak. 26’sı yabancı 19’u yerli isimlerden oluşuyor. Beş haftalık uzun bir süreç bizi bekliyor. Turkcell, Turkcell Platinium, Touché ve Studio sahnelerimizde biletli etkinler gerçekleşecek. Geçtiğimiz senelerde aslında 12-14 güne yayılan bir süresi vardı. Bu sene epeyce uzun bir süreye yayılıyor.
Bu kadar uzun bir süreye yayılmasının nedeni ne?
Çok basit bir sebebi var. John McLaughlin 25 Nisan tarihinde müsait olması, Alan Parsons Project’in de 31 Mayıs tarihi için uygun olması. Bu iki ismin de yer almasını çok istediğimiz için aslında başlangıç ve bitiş tarihleri bu şekilde şekillendi. John McLaughlin gibi bir efsanenin son turnesi olduğu da düşünülürse tabii ki açılışta mutlaka o olmalıydı. “Her müziğin caz festivali” dememiz şundan kaynaklanıyor; biz aslında saf bir caz festivali düzenlemiyoruz. Dünyadaki caz festivalleri haritasına baktığımızda da bir takım festivallerde sadece caz yer alırken bazılarında ise bu tür ile yakın ilişkiler içinde olan müzikleri kapsıyor. Örneğin Montreaux, farklı türleri de içine dahil eden bir festival.
Biz yapı itibariyle Montreaux’ye daha çok benziyoruz. Caz var, cazla ilişkisi güçlü müzikler var. Bir de aslında caz dışındaki isimler de var. Kimler var diye baktığımızda John McLaughlin, Bobby McFerrin, Lars Danielson gibi cazın içinden isimler var. Yerlilerde Kerem Görsev , İlhan Erşahin, Önder Focan, Ferit Odman, Kürşat Deniz var. Cazın biraz daha pop yönüne oturan Chris Botti gibi, Madeleine Peyroux, Karsu gibi isimler var. Biraz elektronik Christian Löffler, Julia Biel var. Son dönem adından söz ettiren AyşeDeniz var. Türkiye’de ilk konserini verecek olan ve biraz daha minimal müzik sularında besteleriyle ünlü Terry Riley gibi önemli bir isim de festivalde yer alacak. Bir skala yapılsa saf cazdan, seyreltilmiş caza, pop caza oradan başka sulara kadar farklı müzik türlerine dokunan çok geniş ve zengin bir program var. Alan Parsons, Olafur Arnalds, Joep Beving gibi önemli isimler de var.
Bu isimleri Türkiye’ye getirmek zor oldu mu? Özellikle de ikna etme süreçlerinde. Aslında bunu genel manada Zorlu PSM’de sahne alacak olan tüm yabancı müzisyenler için de soruyorum…
Son iki senedir güvenli konusu gündemimizden çıktı. 2015-2016’da bunu çok yaşamıştık. Bu tabii sanatçıların bir tek kendilerinin karar verdiği bir süreç değil. Aileleri de bu karar verme mekanizmasının içinde. O dönemde tabii ki çok zorlandık. Ekstradan kimi maliyetlere de katlandık. Ama yine de dönüp baktığımızda o dönemde bile Damien Rice’tan Patti Smith’e, PJ Harvey’den Sigur Ros’a kadar pek çok önemli isim o dönem geldi. Terör saldırıları, darbe girişimi gibi tüm bu olumsuzluklara rağmen bu isimlerin İstanbul’a gelişini ben mucize olarak değerlendiriyorum. Çok zor bir dönemdi. Yabancıları ikna edebilme açısından en iyi şekilde o dönemi atlattığımızı söyleyebilirim. Ama bugün bile gelmekte çekinen bazı isimler olabiliyor. Artık onları ikna etmekle uğraşmıyoruz. İki yılı aşkın bir süredir çok şükür hiçbir olumsuzluk yaşanmadı. Buna rağmen halen güvenlik sorununu öne sürenleri ikna etmek için enerjimi harcamıyorum. Bazısı politik nedenlerden ötürü gelmek istemiyor. Ama onlarda da kendi içlerinde bir tutarsızlık görüyorum. Önce sürdükleri argümanların başka ülkelerde de olduğunu görüyoruz. Ama o ülkelere konser vermeye gidiyorlar. Artık enerjimizi buraya gelmek isteyen, buradaki dinleyicileriyle buluşmak isteyen insanlar için harcamak bizim için çok daha mantıklı. Buraya dünyanın her tarafından sanatçılar geliyor. Mesela Olafur Arnalds, konserinden beş gün önce geliyor. Burada epey bir vakit geçirecek. İstanbul’u çok seviyor. Başımızın üstünde yeri var. Böyle bir sanatçı varken diğerleriyle uğraşmak istemiyorum.
Geçtiğimiz ay Zorlu PSM, bir başka büyük festivale ev sahipliği yaptı. Sonar İstanbul kapsamında iki gün boyunca pek çok konsere tanıklık ettik. Büyük isimleri getirmek kadar izleyicinin de o konserlere ilgi göstermesi çok önemli. İşin diğer tarafına bakacak olursak müzikseverlerin ilgisi ne seviyede? Memnun musunuz? Bir de bununla bağlantılı olarak bilet fiyatlarına değinmek istiyorum. Ücretlendirme politikanız olabileceğinin en makulü seviyesinde mi?
Sonar İstanbul’un da üçüncüsünü gerçekleştirdik bu yıl. Sonar’a iki gün boyunca yaklaşık on bin kişi geldi. Her anlamda çok güzel bir festival gerçekleştirdik. Bu yıl festivalin tüm biletleri, program başlamadan iki gün önce tükendi. Geçtiğimiz iki yılda da biletler tükenmişti ama biletleri en erken tükenen Sonar bu yıl gerçekleştirdiğimiz festival oldu. Türkiye’deki elektronik müzik dinleyicisinin müzikal beğenileri aslında dar bir alanda ilerliyor. Yurt dışında ise daha farklı janrlar dinleniyor, seviliyor. Biz o anlamda aslında Sonar’da cesur hatta riskli bir program yaptık. Özellikle de isimlerin beğenilip beğenilmemesi konusunda. Yirmi yıldır djlik de yaptığım için şundan çok emindim Sonar’da sahne almak için ilk defa buraya gelen isimleri öncesinde tanımasalar dahi çok sevecekler diye düşünüyordum. Çoğunluğunda da böyle olduğunu gördüm. Elektronik müziğe ilgi elbette ki Sonar İstanbul ile sınırlı değil. Bizim burada kendi yaptığımız elektronik müzik etkinliklerinin yanı sıra kiralama yoluyla da farklı etkinlikler var. Ayda minimum iki veya üç tane elektronik müzik etkinliğimiz oluyor. İlgiye baktığımızda, bunun net bir şekilde çok üst seviyede olduğunu söyleyebilirim. Etkinliklerin çoğu kapasiteyi zorlar bir vaziyette. Hem dinleyicilerin talebinde hem de organizatörlerin arzında bir artış söz konusu. Ama bu yaz ayları bir nebze tehlikeli görüyorum. Bu ilgi yoğunluğundan ötürü bir nevi doygunluk oluşabilir. Bazı organizatörler bu yüzden zarar edebilir. Çünkü bu ilginin çok da sağlıklı bir şekilde yorumlandığını da düşünmüyorum.
Bu açıdan bir diğer risk ise artan taleple birlikte organizatörlerin djlere ödedikleri paranın da artması. Kimi organizatörler, dj veya prodüktöre ederinin çok üzerinde rakamlar teklif edebiliyor.
Bilet fiyatlarına gelecek olursak. Türkiye’de bilet fiyatları pahalı mı? Aslında pahalı değil, bizim satın alma gücümüz düşük. Seneler içinde geldiğimiz noktada maalesef satın alma gücümüz gelişemedi. Özellikle yurt dışından getirdiğimiz işlerde; ister müzikal olsun ister konser olsun, isterse de bir bale gösterisi olsun, yabancı para cinsinden yapılıyor tüm ödemeler. Örneğin bir senfoni orkestrasını getirmeye kalktığınızda ödemeler milyonlarca lirayı aşan seviyelere ulaşıyor. Bu noktada bilet fiyatlarının düşme ihtimali maalesef yok. Şu anki bilet fiyatları bile maliyetleri kıyasladığımızda aslında düşük. Aradaki boşluğu da bir takım sponsorluklarla kapatmaya çalışıyoruz. Bazen dinleyiciler isyan edebiliyor.
Geçtiğimiz günlerde kitaplarda vergi sıfırlandı. Benzeri bir şeyin konser etkinliklerinde de olması için girişimlerde bulundunuz mu?
Bu konuda bir adım atıldı ama başarı sağlanamadı. Kısa vadede olur mu emin değilim. İşin en finalinde 100 liralık biletten organizatöre 52 lira para kalıyor. Bunlar inanılmaz yüksek oranlar.
"Bu etkinliklerin sayısını arttırmamız gerekiyor"
Sizin de belirttiğiniz gibi elektronik müziğe talepte ciddi bir artış var. Zorlu PSM’de de bu tip etkinliklerin sayısında artış söz konusu. Bunda sizin kişisel zevk ve bilginizin etkisi ne seviyede? Bir de bununla bağlantılı olarak şunu sormak istiyorum; artan maliyetler daha büyük çaplı orkestraların yerine çok daha az masraflı olan bir djlerin tercih edilmesinde bir faktör mü?
Elektronik müzik etkinliklerinin Zorlu PSM’deki oranı %7. Aslında şu anda çok düşük. Bu etkinliklerin finansal tablolarına baktığımızda bize bir şey anlatıyor. Bu etkinliklerin sayısını arttırmamız gerekiyor. Hedefimiz önümüzdeki sezon bu oranı en azından ikiye katlamak. Bunu yaparken kaliteden ödün vermemek de önceliğimiz.
Büyük orkestralar yerine djlerin getirilmesinde maliyeler bir etken mi sorunuza gelecek olursak; Bu dünyada da konuşulan, tartışılan bir konu. Geçenlerde okuduğum bir yazı, dünya genelindeki müzik festivallerini dair çarpıcı bir analiz yer alıyordu. Festivallerin programlarındaki değişim yıllar içinde analiz edildiğinde değişim çok net bir şekilde ortada. Birkaç gün önce Nick Cave’in bir röportajında “belki de bir süreliğine rock müzik ölmeli” şeklinde bir ifadesi vardı. Grupları konser için getirdiğinizde, grup üyelerinin yanı sıra teknik ekip de onlarla birlikte gelmekte. Tüm bu kişilerin yeme içmeleri, konaklamaları diğer yandaysa bir dj veya en fazla bir yardımcısının maliyeti arasında çok fark var. Bu durum elbette ki tüm dünyada konser organizasyonlarının yapısını değiştirdi. Kısa vadede de bıu konuda bir değişim ön görmüyorum. Ama bu durum elbette bir döngü. Mesela elbette rock müziğin yeniden yükselişe geçeceği günler olacaktır ama çok yakın görmüyorum ben onu. Dinleyiciler de işin eğlence kısmına daha çok odaklanmış durumda. Orada geçirecekleri zaman zarfında her şeyi unutmak istiyorlar. Belki de canlı müziğin eskisi kadar rağbet görmemesinin bir nedeni bu olabilir.
Geçmişteki festivallerin katılımcılarına baktığımızda çok daha fazla “headliner” diyebileceğimiz isimler görürdük. Artık bu pek yok.
PSM Caz Festivali’nin programını açıklarken bir de Neo-klasik Müzik Festivali’nden bahsetmiştiniz. Kişisel olarak bu haber beni çok heyecanlandırmıştı. Bu festival şu anda ne aşamada? Hangi tarihler arasında olacak? Ne gibi isimleri dinleyeceğiz?
Bu aslında tam manasıyla bir Neo-klasik müzik festivali değil ağırlığı o yönde olacak. Nasıl ki caz festivali diyoruz ama farklı isimler de bulunuyorsa bu festivalimizde de neo-klasik ağırlıklı olacak. Tam adı henüz belli değil. Festivalin adı üzerine düşünmeye devam ediyoruz. Bu noktada şöyle bir dezavantajla karşılaşabiliyoruz; Bazı isimler yaptıkları işler itibarıyla neo-klasiğin içine girseler de kendilerinin o şekilde sınıflandırılmasından memnun değiller. O yüzden daha farklı içerikte bir isim düşünüyoruz. Sonbahara referans veren veya biraz daha derin hislere dokunan bir isim bulacağız. Eylül ayında yapmayı düşünüyoruz. Muhtemelen bu sene daha minik adımlarla başlayacağız. Bu yola çıkarken kendimizi neo-klasik ve eylül ayı gibi çizgilerle sınırlandırırsak karşımızda caz veya elektronik gibi çok ismin olduğu seçenekler yer almayacak. Festivali biraz klasik biraz neo-klasik şekilde gerçekleştireceğiz.
Zorlu PSM’de her müzik türü yer bulmakta. Ama klasik müziğin bu skalada eksik kaldığını düşünüyorum. Bu tip organizasyonlar için salonlarınızın akustiğine güveniyor musunuz? Kimi klasikçilerin bu noktada eleştirileri bulunuyor.
Zorlu PSM’nin ana sahnesi, klasik müziğe uygun bir akustiğe göre planlamış bir yer değil. Bu çok net. Burası daha çok elektrikli işler için yapılmış bir yer. Ama İstanbul’da herhangi bir yerde klasik müzik konseri yapılabiliyorsa burası da o yerlerin akustiğinde daha uzakta bir yerde olmasa gerek diye düşünüyorum. Bu noktada başka faktörlerin, detayların devreye girdiğini düşünüyorum. Örneğin Fazıl Say burada pek çok kez çaldı. Solo da çaldı, orkestrayla da çaldı. PSM Caz Festivali kapsamında Turkcell Sahnesi’nde yine çalacak. Akustik açısından ideal nokta da mı? Değil.
"Talebin farkındayız"
Peki bu akustik konusunda bir şeyler yapmayı düşünüyor musunuz?
Çok düşünüyoruz. Çok da çalışıyoruz. Bu konuda hırs yaptım ben. En ideal noktayı yakalama imkânımız yok. Bunu biliyorum. Burası çok ideal bir klasik müzik konseri salonu değil. Ama iyileştirmeler için araştırmalarımız devam ediyor. Akustik konusunda danışmanlık hizmeti için birkaç yabancı firmayı buraya davet ettik. Ama bizim tek alanımız ana sahnemiz değil. 717 koltuklu Turkcell Platinium sahnemiz de mevcut. Klasik müziğe çok uygun bir yer. Orada konser veren sanatçılardan duyduğumuza göre çok da iyi bir akustiğe sahip. Oradaki programlama eksikliği bizim hatamız ve ihmalimiz. Biz orada daha fazla klasik müzik etkinliği yapabilirdik. Ama yeni sezonla birlikte burayı bu konuda daha etkin kullanacağız. Pazar sabah konserleri olacak. Oda orkestrası konserleri yapacağız. Çocuklara yönelik klasik müzik konserlerinde burayı kullanacağız. Yani Zorlu PSM bünyesinde birkaç eksiğimiz var. Onarın da farkındayız. Talebin de farkındayız. Gelen eleştirilerin veya önerilerin de farkındayız. Klasik müzik, modern dans, opera ve çocuk başlığı altında etkinliklerimiz yerli düzeyde değil. Zorlu Çocuk Tiyatrosu ile sürekli etkinliklerimiz var ama çocuk başlığı sadece tiyatro ile sınırlı kalmamalı. Burada genel olarak tiyatroya da çok büyük bir ilgi var.
"AKM'nin açılmasını dört gözle bekliyorum"
AKM inşaatı devam ediyor ancak şu an için Zorlu PSM büyüklüğünde başka bir mekânının bulunmaması diğer bir deyişle rekabetin pek olmaması size ne hissettiriyor?
Hiç mutlu değilim bu konuda. Daha fazla tiyatro ve konser salonu olması en büyük dileğim. Bir sade vatandaş olarak diliyorum bunu. Buranın profesyonel yöneticisi olarak da dileğim bu. Çünkü arzın arttığı noktada bir şekilde talebin de onu takip edeceğini düşünüyorum. Öte yandan rakipsiz olmak bizi mutlaka rehavete düşürüyordur. Bu noktada da AKM’nin bir an evvel açılmasını bir Türk vatandaşı olarak bekliyorum. Tabii AKM’nin insanlara ne tür bir içerik sunacağı da çok önemli. Bir vatandaş olarak da stratejisinin düşünülmesini ve paylaşılmasını istiyorum. AKM’nin açılmasıyla birlikte daha yaratıcı işler yapmaya yönelebiliriz. O yüzden AKM’nin açılmasını dört gözle bekliyorum. Rekabet her zaman iyidir.
Alice’i de sormak istiyorum. Zorlu PSM olarak sizin de içinde bulunduğunuz bir prodüksiyon. İlgiden memnun musunuz? Başka prodüksiyonlar da olacak mı?
Alice bize BKM ve ID İletişim’den gelen bir proje. Özellikle bunun altını çizmek istiyorum. Üçlü bir ortaklık yapımız var. Büyük ortaklardan bir tanesiyiz. Bizim aklımızda her zaman bir yerli müzikal yapmak vardı. Ama onun zamanının gelmesini bekliyorduk. Belki de beklememek gerekiyormuş. Bu teklif çok ani bir şekilde geldi. Çok kısa sürede gerçekleşti. Bunun avantajları da oldu, dezavantajları da oldu. Ortaya çıkan sonuçtan ötürü çok mutluyuz. Türkiye’de yapılan ilk müzikal mi? Hayır, değil. Öyle bir yanlış anlaşımla da olmamalı. Ama prodüksiyon, kadro ve maliyet açısından Türkiye’de belki de ilk defa bu çapta bir iş yapılıyor. Çok iyi bir oyuncu kadrosu var.
Elbette Türkiye bir müzikaller ülkesi değil. Böyle bir altyapımız yok. Ama Alice sayesinde birçok yeni fırsatın yaratılacağını düşünüyorum. Gelen ilgi de bunu gösteriyor. Türk sanatçıların ana dillerinde söylediği içeriği görmeyi özlemiş. Etkinlik başlamadan 40 bin bilet satıldı.Bu Zorlu PSM tarihinde benim daha önce şahitlik ettiğim bir olay değil. Burada en çok bilet satışı gerçekleştirdiğimiz etkinlik Phantom of Opera’ydı. 94.500 bilet satılmıştı. Ama onda bile etkinlik başlamadan 40 bin bilet satılmadı. Şöyle bir soru işaretimiz vardı? Bundan sonraki Alice temsillerinde de benzeri bir şey olacak mı? Sonrasında açıkladığımız temsillerde de aynı ilgi devam etti. Şimdi Eylül, Ekim, Kasım biletlerini de satışa çıkaracağız. Mayıs 2020’ye kadar kesin devam edecek. Yurt dışından prodüktörlere de izleteceğiz. Müzikali yurt dışına da taşıyacağız. Avrupa, Ortadoğu ve Türki Cumhuriyetler’de mekân arayışlarımız devam ediyor.
Son olarak bir de DJ Mabbas olarak ayrı bir kariyeriniz var, yöneticiliğinizin dışında. Bu pek gördüğümüz bir şey değil. O işiniz nasıl gidiyor? Bundan sonra da devam edecek mi?
Devam edecek. Çünkü en sevdiğim şey bu. En mutlu olduğum yer orası. Bunu daha önceki röportajlarımda da belirtmiştim. Orayı kolay kolay bırakmam. Mekânlarda çalmaya başlayalı 22 sene oldu. Pek çok mekânda çaldım, festivallerde çaldım. Ama asıl bir hedefim var. O da prodüktörlük. Ona mutlaka bir fırsat yaratacağım.
Ne tarz işler olur peki?
Sadece dans müziği yapmayacağım. Bugüne kadar dinlediğim geniş bir seçkim var. Aynı zamanda post-rock, indie de seviyorum. Elektronik müziği de çok seviyorum. Tüm bunları harmanlayabileceğim bir müzik hayal ediyorum. Belki vokalli bir iki tane iş olur, kendim değil tabii. Konuk vokallerin yer alacağı büyük ihtimal daha melankolik, daha karanlık soundların olacağı müzikler olacak. Eğlenceli işler ortaya çıkar mı göreceğiz. Onun ilk adımlarını 2021’de başlar. 2023’te orkestralı bir hedefim var. Hayatımdaki en büyük arzu nesnesi bu. Kendi parçalarımı yapmak. Kendi plağımı elime almak istiyorum.
ihsan.dindar@milliyet.com.tr