"Bir müzik cemiyetine ait olmayı sevmiyorum"
15 Kasım 2018 - 08:11İhsan Dindar - İstanbul
Charles Pasi’nin müzikal yolculuğu nasıl başladı?
Her şey aldığım bir mızıkayla başlamıştı. Bob Dylan’ı dinliyordum ve o da sıklıkla mızıka çalıyordu. Sonrasında blues müziğiyle tanıştım. Bu dönemde Bob Dylan’ın çok büyük hayranıydım. Özellikle Chicago’dan çıkan müziği dinliyordum. Benim için Bob Dylan ya da Neil Young dinlerken mızıkaya daha da aşık oldum. Kısacası benim müzikal yolculuğum hiç de içine girmeyi düşünmeme rağmen mızıkayla tanışmamla birlikte oldu. Bugün artık bestelerimi gitarla yapsam da hala birinci enstrumanım mızıkadır.
Yarı Fransız yarı İtalyan bir ailede büyüdünüz. Bu karışımın müziğinizin üzerindeki etkisi ne yönde oldu?
Annem Fransız, babam İtalyan. İngilizce, annem ve babam açısından iyi bir seçimdi. Böylece ortaya bir kıskançlık çıkmayacaktı. Bildiğiniz gibi Esperanto dili işe yaramadı. Dolayısıyla İngilizce şu an herkesin dili aynı zamanda da hiç kimsenin… Sorunuza geri dönecek olursam farklı kültürlerden parçalar taşımak çok güzel bir şey. İngilizce söylediğim bir şarkıda bile insanlar bazen İtalyancaya dair bir şeyler bulduklarını söylüyorlar. Ama ben müziğimde saf bir şey yok. Ben kendimi bir blues sanatçısı olarak da tanımlamıyorum. Ben bir folk sanatçısı ya da rockçı da değilim. Sadece tüm bunları harmanlamayı seviyorum.
Bu söylediklerinizle bağlantılı olarak şunu sormak istiyorum. Fransa’da, Fransızca şarkı söylemek hâlâ daha makbul gibi. Ama siz İngilizceyi tercih etmiş durumdasınız. Ülkenizde ne yönde tepkiler alıyorsunuz?
Dediğiniz doğru. Ama bu daha çok popüler müzik için geçerli. Bense kendimi o türün dışında tutuyorum. Daha niş bir şeyler yapıyorum ve kendimi böyle tanımlıyorum. Örneğin Daft Punk da İngilizceyi tercih ediyor. Biliyorsunuz Fransızlar dilleriyle gurur duyar. Ben İngilizceyi sadece yaptığım müziği seslendirmek için bir araç olarak kullanıyorum. Çünkü Fransızcanın çok kendine has bir sesi var. Kendisine özel harfleri… İtalyanca için de bu geçerli. İtalyancayı çok seviyorum ama çok fazla romantik.
2012 yılında yayımladığınız ilk albüm özellikle blues dünyasında büyük dikkat çekti. Gelecekte bu camiaya üzerinde nasıl bir etki bırakmak istersiniz?
Bu müziği seviyorum. Ama kendimi sadece blues müzisyeni olarak tanımlamaktan kaçınıyorum. Çünkü ben çok farklı türlerde müzikleri de seviyorum. Soul, blues, country, klasik müzik gibi farklı türleri dinleyerek büyüdüm. Örneğin tango ya da Yiddiş müziğini de seviyorum. Evet o albümüm blues camiasında dikkat uyandırdı ama ben artık blues festivallerinde de çalmayı artık çok da istemiyorum. Çünkü bazen çok kapalı olabiliyorlar. Ben hep kendi bildiğim yoldan gitmeyi seçtim. Herhangi bir müzik cemiyetine ait olmayı sevmiyorum.
Peki müzik günlük hayatınızı, ruh halinizi nasıl etkiliyor?
Müzik hep hayatımda. Hayatımdaki en önemli parçalardan biri. Birbirinden çok farklı ruh hallerine sahip olabiliyorum. Bazen daha karanlık bazen daha mutlu ya da üzgün. Çünkü bazı şeyler beni kırabiliyor, öfkelendirebiliyor. Sonuçta insanlar stabil bir ruh haline sahip değiller.
“Dream a little dream of me” ve “Love me or leave me” gibi cover çalışmalarına imza attınız. Devamı gelir mi?
Evet. Dream a little dream of me yedi yıl önceydi. Bricks albümümde de Love me or leave gibi bir caz standardını seslendirdim. Cover yapmayı seviyorum. Ama bazen çok zor olabiliyor. Bunların bazıları başyapıt ve seslendirmesi zor oluyor.
Very Very French Festivali kapsamında Zorlu PSM’de sahne alacaksınız. Son olarak neler söylemek istersiniz?
Bu İstanbul’a ilk gelişim ve ilk konserim olacak. Beş çok mutlu insanın kentteki ilk gösterisine tanıklık edecekler. Bu açıdan çok heyecanlıyım. Bunu gittiğim her yer için söylemem ama İstanbul çok çekici bir yer. Bu yüzden şehirde fazladan iki ya da üç gün geçirip gezeceğim.
ihsan.dindar@milliyet.com.tr