Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Müzik » 'Gençlik konsept albüm istiyor'

'Gençlik konsept albüm istiyor'

'Gençlik konsept albüm istiyor'02 Mayıs 2016 - 02:05
Türlere takılmadan yaşamayı başaran İngiliz müzisyen Steven Wilson, ilk Türkiye konseri için 2 Mayıs akşamı Zorlu PSM'de. Konser öncesinde Wilson'a yazılı olarak sorularımızı yönelttik
SELAY SARI
 
Müzik dünyasının en özgür isimlerinden biri Steven Wilson. Türkiye'de özellikle progresif metal grubu Porcupine Tree ile tanınan İngiliz sanatçı, progresif rock'tan alternatife, oradan ambient'a uzanan bir tür yelpazesinin birçok yerinde aynı anda bulunabiliyor. Beraber çalıştığı ya da konuğu olduğu gruplar arasında Opeth, Orphaned Land, Pendulum ve Dream Theater'ın bulunduğu Wilson, aynı zamanda '70'ler ve '80'lerin birçok grubunun albümlerini tekrar miksledi. Porcupine Tree'nin ara verdiği 2010 yılından beri solo çalışmalarına yoğunlaşan, son albümü 'Hand. Cannot. Erase.' ile çok iyi eleştiriler alan Wilson, 2 Mayıs akşamı Zorlu PSM'de ilk Türkiye konserini verecek. Wilson'a konser öncesinde sorularımızı yönelttik.
 
Müzik piyasasında gerçek anlamda türlere takılmadan çalışan az sayıda isimden birisiniz. Şu ana kadar girişmediğiniz ve ilgilenmeyi planladığınız bir tür var mı?
 
Benim için sadece bir tür üzerine temellenen bir şey yapmaktansa, farklı yaklaşımları kendi müziğime dahil etmek önemli. Müzikal dağarcığımın farklı tarzları içine çekmesini umuyorum. Örneğin elektronik müzikten ve klasik müziğin enstrümantasyonundan daha fazla öğe almak isterim.
 
 
Katherine Jenkins'in şarkı söylemek yerine bir anlatıcı olarak 'Perfect Life' şarkısında yer alması sizin adınıza ilginç, onun adına ise heyecan verici bir seçimdi. Birlikte çalışmaya nasıl karar verdiniz?
 
Şarkıda nasıl bir ses duymak istediğime dair bazı fikirlerim vardı, bu yüzden Londra'da birçok oyuncu ve ses sanatçısını temsil eden bir ajansa başvurdum. Bayağı farklı sesi dinledim ve Katherine'in sesinin doğru ses olduğuna karar verdim. Çok güzel bir iş çıkardı.
 
Türkiye'deki hayranlarınızın önemli bir kısmı sizi Porcupine Tree üzerinden tanıyor. Onları 2 Mayıs'ta neler bekliyor?
 
Dünya çapında müzisyenlerin sahne alacağı bir multimedya ses ve görüntü şöleni! Şovun görsel kısmı da benim için en az müzik kadar önemli. Solo müzisyen olarak bu kısma daha fazla odaklanabildim - filmler, ekranlar, dört kanallı ses... Bunların hepsi umuyorum ki üç boyutlu ve harika bir konser deneyimi yaşatacak.
 
 
Var olduğu zaman pek o kadar popüler olmamış bir grup olan Porcupine Tree'nin hayran kitlesinin büyümesini izlemek bana garip geliyor. Kimse bizi Türkiye'de çalmamız için davet de etmemişti. Belki insanların aklında romantik bir 'grup' fikri olduğu içindir ama aslında Porcupine Tree'ye bu anlamda grup demek yanıltıcı. Porcupine Tree her zaman için bir tek insanın kontrolü altındaki bir projeydi. Elbette o gruptaki diğer kişilerin de güçlü müzikal kişilikleri vardı, ama bu grubumda da var. Daha yakın zamanlı albümlerimi bir grup kimliği altında yapmadığımdan farklı müzisyenlerle çalışmam ve albümden albüme müzikal anlamda yön değiştirmem çok daha kolay. Konserde '90'larda yazdığım bazı şarkıları çalacağım, bu şarkıların bir kısmı da ilk olarak Porcupine Tree albümlerinde yer almıştı.
 
 
Albüm formatına olan sevginizi birçok röportajınızda belirtiyorsunuz. Bir EP olan '4 1/2' bile neredeyse 40 dakika, yani bugünlerde standart bir albüm uzunluğu. Bu formatın size çekici gelen tarafı nedir? Albümün ne kadar süre daha var olacağını düşünüyorsunuz?
 
Uzun bir roman yazmak için hırslanan bir yazarı ya da uzun metrajlı film çekmek isteyen yönetmenlere bunları neden yaptıklarını sormazsınız. Bu konuda da aynı şey geçerli. Bir sanat eserinin dinleyiciyi / okuru / seyirciyi duygusal bir yolculuğa çıkarmak için uzun formatları kullanması çok önemlidir. 3 dakikalık pop şarkısı formatıyla bir derdim yok, hatta çok severim, ama her zaman için uzun hikâye anlatımını tercih eden bir kitle de var olmuştur. Ben bu kitlenin yavaş da olsa büyüdüğünü de düşünüyorum. 'Hand.Cannot.Erase.' tüm Porcupine Tree ve solo çalışmalarımı geçerek kariyerimin en çok satan albümü oldu, aynı zamanda gerçek anlamda bir konsept albüm olmaya en yakın işim. Bu benim için dinleyicilerin, özellikle de genç kuşağın konularla daha derin bir seviyede ilgilenmek istediğine dair bir işaret. Gençler nesillerinde geçerli kurallara isyan etme konusunda çok başarılılardır, o yüzden şu anda da belki streaming ve YouTube kültürüne karşı isyan etmeye başlamış olabilirler. Umarım öyledir en azından.