'Amacım hep iyi iş çıkarmaktı’
07 Kasım 2016 - 10:11Patti Smith, bir konser ve fotoğraf sergisi için Viyana Film Festivali'ndeydi. Kendisiyle bir yuvarlak masa söyleşisinde bir araya geldik
NİL KURAL
Efsane müzisyen ve şair Patti Smith’le bir konser için bulunduğu ve fotoğraflarından oluşan bir sergi açtığı Viyana Film Festivali’nde bir yuvarlak masa söyleşisinde bir araya geldik ve ABD başkanlık seçimlerinden kariyerine, fotoğraf sanatından sosyal medyaya uzanan bir sohbet gerçekleştirdik.
Geçtiğimiz aylarda ‘Horses’ albümüyle turnedeydiniz. Nitekim sizi İstanbul’da da dinleme şansına eriştik. Dönüp baktığınızda ‘Horses’ı nasıl görüyorsunuz?
‘Horses’daki parçalardan bazılarını 20 yaşımdayken yazdım. Neredeyse 50 yıl oldu. Çok değiştim o günden beri. Evlendim, çocuklarım oldu, dul kaldım, dünyada kendi kendime dolaştım. Ama gençken ‘Horses’ı kaydederken de biliyordum ki elimden gelenin en iyisini yapıyorum. Mükemmel değil, hataları var. O dönem şarkı söylemeyi pek bilmiyordum. Ama o albümün her şeyine ben karar verdim. O yaşta ve o dönemde elimden gelenin en iyisiydi. ‘Horses’la yeniden turneye çıkmak beni çok mutlu etti. Çünkü konserlerdeki insanlar çok gençti. Nostaljik konserler olmadı bunlar. Polonya’da bir yerde 18 bin genç insan için ‘Horses’ı çaldım. Herkes 25 yaşından genç gözüküyordu. Gençler bu albüme yeni bir enerji ve yorum katıyorlar. Bu enerji değişimini çok seviyorum. Nostaljik değil, tam günümüzde hissettim ‘Horses’ı çalarken…
Viyana Film Festivali’nde verdiğiniz konser nostaljik ve melankolikti. Katılıyor musunuz?
Öyle gelmiş olabilir ne de olsa tek bir enstrümanla sahnedeydim, rock & roll grubuyla değil. Piyano şarkıların melankolik yönünü öne çıkarıyor. Belki rock & roll grubuyla çok sahne aldığım için mükemmel akustiği olan küçük bir salonda tek enstrümanla sahne almak ve normalde çalmadığım şeyler çalmak hoşuma gidiyor. Konser Azizler Yortusu’ndaydı. Şarkıları hayatımdan geçen azizleri de düşünerek seçtim. Sadece bildiğimiz azizleri değil; John Coltrane, Ludwig Wittgenstein , kocam, annem gibi azizleri de düşünerek...
Festival kapsamında bir fotoğraf serginiz var. Fotoğraf sizin için ne ifade ediyor?
Fotoğraf büyürken benim için çok önemliydi. Taşrada orta sınıfın ağırlıkta olduğu bir yerde büyüdüm. Ortam hiç kültürel değildi; ne bir müze, ne bir kafe, ne bir galeri… Bu ortamda ilgilendiğim şeyleri 1950’lerin moda dergilerinde bulmaya başladım. Irving Penn fotoğrafları mesela. Fotoğraflar beni çarpardı. Bana başka bir dünya olduğunu gösterdiler.
Fotoğraf çekmeye nasıl başladınız?
Eskiden de fotoğraf çekerdim ama fotoğrafa daha fazla yönelmeye eşim Fred Smith’in 1994’deki ölümünden sonra başladım. İki küçük çocuğum vardı ve Fred hayatımın aşkıydı. Öldüğünde mahvolmuştum ama çalışmak istiyordum. Ancak duygusal durumum yazmama, çizmeme veya sahneye çıkmama izin vermiyordu. Bir şeyler yapmam lazımdı. Kocamın bir Polaroid makinesi vardı. Bir gün elime aldım ve bir tane fotoğraf çektim. Beni çok mutlu etti, “Tamam, bugün en azından bir fotoğraf çektim” dedim. Bir şey başarmışım gibi geldi. Sonra her gün bir fotoğraf çekmeye çalıştım. Durumun toparlandıkça daha fazla fotoğraf çekmeye başladım. Fotoğraf sanatçısı olmak gibi derdim olmadı ama ilgimi çeken şeylerin fotoğraflarını istediğim şeklinde çekmeyi seviyorum. Mesela Hermann Hesse’nin en sevdiğim kitaplarını yazdığı daktilosunun fotoğrafı.
Kariyerinizde hiç ayrımcılığa maruz kaldınız mı?
Bütün hayatım boyunca. 1950’lerde büyüdüm, o dönemin genç kızlarından oldukça farklıydım. Onlar saçlarını kabartıp, ağır makyaj yaparlardı. Benim hiç ilgimi çekmiyordu böyle şeyler. Sadece yazmak, okumak ve bir şeyler öğrenmek istiyordum. Her zaman bir şeylerin dışında oldum. Daha gençken şuna inanırdım: Yazar, sanatçı, müzisyen veya aktivist olmak istiyorsanız, orta sınıfın genel düzeninin dışında kalacaksanız, bazı fedakarlıklar yapmanız gerekiyor. Küçük görülebilir, yanlış anlaşılabilir, alay konusu olabilirsiniz. Bunu çok genç yaşta anladım ve kabullendim. Beni rahatsız etmedi. Bir kadın olmak işleri daha da zorlaştırıyor. Kadınların her zaman kendilerini kanıtlamak için daha fazla uğraşması gerekiyor. Eğer müthiş işler yapmak istiyorsanız zorlukların hiçbir önemi yok. İnsanlar nasıl giyindiğimi, nasıl gözüktüğümü yargılayabilir; onların ideolojilerine hitap etmediğimi düşünebilir. Radyoda müziğim yasaklandı, bazı albümlerimin satışı durduruldu. Hepsi başıma geldi. Amacım hep iyi iş çıkarmaktı.
24-25 yaşınızdayken, “İsa birilerinin günahları için öldü ama benimkiler için değil” cümlelerini seslendirdiniz. Kendinizden korktuğunuz, başıma neler gelebilir diye düşündüğünüz oldu mu?
Sadece işimi yaptım. Analitik değilim ama kendimi eleştiririm. Hiç şarkıcı olmak istemedim. Opera sanatçısı olmayı hayal ederdim ama o kadar yetenekli değildim. Maria Callas olamayacağım açıktı. Yazar ve ressam olmak istedim. Diğer yandan sahnede olmak performans ortaya koymak bana hep kolay geldi. Glastonbury’de 110 bin kişiye çaldık. Konseri rahatlıkla verdim. Çok sosyal biri değilim. Tanımadığım insanların olduğu bir akşam yemeğine gitmek, Glastonbury’de 110 bin kişiye çalmaktan daha tedirgin edici benim için.
Sosyal medya hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bir şey işe yarıyorsa işe yarar. Önemli olan onun kölesine dönüşmemek. Eğer beş dakikada bir telefonunuza bakmadan yaşayamıyorsanız onun kölesi haline gelmişsiniz demektir. Sosyal medyadaki popülerliğiniz sizin için çok önemliyse, kaç beğeni aldığınız sizin için bir saplantıya dönüşmüşse burada bir sorun vardır. Bu yeni bir alan, özellikle de benim gibi biri için. Politik bir değişim veya işlerinizi göstermek için yararlı olabilir. Ama tehlikeli de olabilir. Yozlaşmış, çok kötü niyetli ve çok zalim insanların da yer aldığı ve sizi bulabilecekleri bir yer. ABD’de düşünce özgürlüğü var. Ama özgürlük sorumluluğu da beraberinde getirir. Evet, özgürüm ama bu, birinin annesine gidip ona korkunç şeyler söyleyebileceğim anlamına gelmez, sırf yapabiliyorum diye. İnsanlara saygı göstermeniz lazım. Sosyal medyada zekasız saygısızlık var. Zekasız saygısızlık ve zeki eleştiriyi karıştırmamak lazım. Sosyal medya size hizmet etmek için var. Aynı hükümetlerin ve şirketlerin aslında size hizmet etmek için var olduğu gibi… Yeni nesillerin şunu anlaması çok önemli: Dünyaya tüketmek, sosyal medya beğenileri üzerinden yargılanmak veya teknolojinin kölesi olmak için gelmediniz.
‘Sosyal değişimi yaratan müzik değil, insanlar’
Sizce öfke ve punk akımı 1970’lerde olduğu gibi hâlâ sosyal değişim anlamına geliyor mu?
Bence birçok akım sosyal değişim için etkili oldu. Onları etiketlemek zor. Punk rock’ın bazı yönleri sosyal değişimin fitilini ateşledi, bazı yönleri ise hiç işe yaramadı. 1960’ların müziklerinin bir bölümü sivil haklar mücadelesini ve savaş karşıtı hareketi etkiledi, bazı müzikler ise etkilemedi. Eninde sonunda sosyal değişimi yaratan insanlar. Müzik veya tavırlar ilham kaynağı olabilir ancak. Ben sosyolog değilim. Sadece yaptığım işi yapıyorum. O dönemde de “Punk rock akımıyız” demiyorduk, sadece istediğimiz müziği yapıyorduk. Jackson Pollock da “Soyut ekspresyonist bir ressam olacağım” diye düşünmemiştir, sadece resimlerini yapmıştır ve birileri bu etiketi vermiştir.
‘Kimse Dylan gibi bir külliyat yaratamadı’
Sizin müziğinizde de edebiyat önemli. Bob Dylan’ın Nobel Ödülü’nü nasıl değerlendirdiniz?
Dylan Nobel’i edebiyatla almadı. Sonuçta ‘Moby Dick’i yazmış değil. Ama Amerikan müzik tarihinin en güzel, en etkileyici ve en önemli şarkılarının bir bölümünü yazdı. Sivil hak mücadelesini etkileyen şarkılar yazdı. Bizi çevre mücadelesi hakkında düşünmeye iten şarkılar yazdı. Savaş karşıtı şarkılar yazdı. Hükümeti sorgulamamıza vesile olan şarkılar yazdı. Aynı zamanda ‘Sad-Eyed Lady of the Lowlands ’ gibi dünyanın en güzel aşk şarkılarından bazılarını da yazdı. Nobel’i müzik dünyamıza güçlü edebiyat, politika ve şiirselliğin yanı sıra güzellik ve vicdan kattığı için aldı. Çok özel ödülü çünkü başka kimse böyle bir külliyat yaratamadı.
‘Bu kadar can yakan bir başkanlık seçimi görmedim’
ABD başkanlık seçimleri konusunda endişeli misiniz?
Çok endişeliyim. 70 yaşındayım, çok seçim gördüm ama bu kadar can yakanını görmedim. İki aday var. Biri Donald Trump. Hiçbir şekilde başkan olacak niteliklere sahip değil. İş dünyasındaki egosantrik, karmaşık işleriyle tanınıyor. Diğer aday Hillary Clinton. Başkan olacak niteliklere sahip ama o da şahin diyebileceğiz biri. Büyük savaşlara dönebilecek küçük savaşların ateşlenmesinde bir enstrüman görevi gördü. Çok acı bir seçim. Hillary kazanırsa umarım bütün olanlara bakar, kendi içinde bir yolculuğa çıkar ve en iyi yönlerini ortaya çıkarmaya çalışır. Hesaplaşmalarını yapar ve insanları iyi temsil etmeye çalışır. Tek ümidim bu.