Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Eleştiri » Sanayicinin ‘kültür sanat adamı’ olarak portresi

Sanayicinin ‘kültür sanat adamı’ olarak portresi

Sanayicinin ‘kültür sanat adamı’ olarak portresi01 Mayıs 2013 - 09:05
Eczacıbaşı Topluluğu’nun ve İKSV’nin kurucusu Dr. Nejat F. Eczacıbaşı, ölümünün 20., doğumunun 100. yılında New York Filarmoni Orkestrası’nın iki konseriyle anılacak. 3 ve 4 Mayıs’ta gerçekleştirilecek “Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Anma Konserleri”nde New York Filarmoni Orkestrası, şef Alan Gilbert yönetiminde iki gece üst üste İstanbul’da olacak. Bu vesileyle Nejat Eczacıbaşı'nın bir 'kültür sanat adamı' olarak portresini hazırladık
FİLİZ AYGÜNDÜZ

Ünlü Şifa Eczanesi’nin sahibi Süleyman Ferit Bey, İzmir’deki Milli Kütüphane’nin kurucuları arasındaydı. Birkaç arkadaş, bulup buluşturdukları on iki buçuk altın lirayla kurmuştu bu kütüphaneyi. Mesleki işler dışında toplum yararına çalışmanın önemine inanırdı, daha sonra Eczacıbaşı soyadını alacak olan Süleyman Ferit Bey. Oğlu Nejat Eczacıbaşı da bu düsturu benimsedi, erken yaşlarda. Toplumsal uğraşlarla ilgili geliştirdiği vizyonunda, eğitimini gördüğü Robert Kolej’in etkisi de büyük oldu. Kolejden mezun olacağı 1932 yılında, okul müdürü Dr. Gates’in emekliliğe ayrılması nedeniyle, onun biyografisini içeren bir kitap hazırladı: “Dr. Gates’in Hayatı”. Bir de dergi çıkarıyordu o sıralarda. Adı Herald’dı.

İsveçli matematik hocası Sven Larsen, öğrencilerini akşam eve davet edip Beethoven dinletirdi. Onlara İstanbul’daki arkeolojik yapıları anlatırdı. Bir diğer öğretmeni, Shakespeare sevgisi aşılamıştı öğrencilerine. Böyle bir entelektüel iklimde yetişti Nejat Eczacıbaşı.

14 yaşında keman çalmaya başladı. Robert Kolej orkestrasına girdi. Berlin Üniversitesi’nde kimya okuduğu yıllarda da Berlin Konservatuvarı’na gitti. Dönüşte iş hayatına hızlı bir giriş yapıp günlük koşuşturmacası 14 saati bulunca, kemanı kadife kaplı kutusundan çıkamadı bir daha. Kemana duyulan sevgi Eczacıbaşı’nın izini sürdü hep; 1939’da ayrıldılar ama ayrı düşmediler hiç.

Berlin yıllarında, müzikle olan bağı Salzburg Festivali’nde izlediği konserler sırasında daha da arttı. Genç Eczacıbaşı, o günlerde İstanbul’da bir festival düzenlemenin hayalini kurdu ilk.

Üniversiteye giden kardeşleriyle birlikte kaldıkları dört odalı apartman dairesinin mutfağında başlayan girişimi 1951’de Türkiye’nin ilk modern ilaç fabrikasına dönüşmüş, o yıllarda yerli ilaca karşı gösterilen direncin kırılmasını sağlamıştı. Artık Levent’te 27 bin metrakarelik bir alanda Türkiye’nin en büyük 20 kuruluşundan biriydi Eczacıbaşı İlaç. Seramik, kağıt sektörü, konserve, sigorta, toplu konut derken girişimler hızla artmaktaydı ama bunlar yeterli değildi Nejat Eczacıbaşı için. Ona göre iş adamının başka bir işlevi daha olmalıydı… Vaktiyle babasından öğrendiği gibi.

İstanbul’a uluslarası bir festival kazandırma fikrini müzik dünyasının en saygın isimlerinden, Salzburg Mozerteum’un kurucusu Bernhard Paumgartner’a açtı. Yıl 1966’ydı. Paumgartner’ın cevabı bir başka soruydu: “Nasıl oldu da şimdiye kadar bir festival düzenlemeyi düşünemediniz?”

Çalışmaları tamamlanan İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) hakkında ilk söyleşiyi 1972 temmuzunda Milliyet gazetesinden Abdi İpekçi’ye verdi: “Vakfın amacı yalnız festivaller düzenlemek değildir. Vakfın, Türkiye’de tüm sanat dallarına destek olmak, çeşitli sanat dallarında gösteriler düzenlemek, Türk sanatını ülke içinde ve dışında tanıtmak, uluslarası sanat etkinliklerini Türk sanat severlerine sunmak gibi amaçları vardır”.

İKSV'nin arndından ilk İstanbul Festivali, 1973’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ellinci yılında yapıldı. Programında çoğunlukla klasik müziğe yer veriyordu. Film gösterimleri, tiyatro, caz, bale performansları ve tarihi mekânlarda gerçekleştirilen sergiler de programda yer aldı daha sonra. İzleyicilerin giderek artan ilgisi sonucunda ayrı festivaller olarak yapılanıp bugünkü noktaya gelindi.
1978 yılında ise Nejat Eczacıbaşı Vakfı kuruldu. Bu vakfın kuruluş amaçlarından biri de “Türk kültür ve sanatını korumak, geliştirmek” ti. Vakıf, resim sanatını desteklemek için Eczacıbaşı Türk Resim Koleksiyonu’nu oluşturmaya başladı. Bu konuya da özel bir önem veriyordu ve özenle genişletiyordu koleksiyonu Nejat Eczacıbaşı. Nitekim ileride Sakıp Sabancı “resim toplamayı Nejat Ezcacıbaşı’ndan öğrendim” diyecekti.

En büyük hayallerinden biri de İstanbul’da kentin adına yakışacak nitelikte bir modern sanat müzesi kurulmasıydı. Bu amaçla Feshane bir sanat müzesine dönüştürüldü. Finansmanı tümüyle Eczacıbaşı Topluluğu üstlendi. Yönetimle anlaşmazlık olunca orayı bırakmak zorunda kaldılar. Yer arayışları sürdü. Ve Eczacıbaşı’nın bu büyük hayalini 2004 yılında gelini Oya Eczacıbaşı gerçekleştirdi: Türkiye’nin ilk modern sanat müzesi İstanbul Modern, dört numaralı gümrük antreposunda kuruldu. Dr. Nejat Eczacıbaşı Vakfı Koleksiyonu’nun bir bölümü halen İstanbul Modern’de sergileniyor.

Türkiye'nin kültür sanat hayatına büyük katkılar yapan Nejat Eczacıbaşı’nın ‘mutlu iş adamı’ tanımı, genel geçer tanımlardan farklıydı: “Mutlu bir işadamı, mutluluğunu sanat ve kültüre yaptığı katkılar ve onlardan aldığı hazlarla bütünleştirmesini bilen kişidir.”

Hayatın anlamını sanatla ilişkilendiren mutlu bir iş adamıydı o. Verdiği bir söyleşide bunu şöyle açıklıyordu: “Çağdaş sanayi toplumlarında, her şeyden önce, iş ve çalışma yaşamıyla, sanat birbirlerinden ayrı şeyler değildir. İnsanoğlu yalnız bir dilim kuru ekmek ve bir parça daha rahat yaşamak uğruna çalışmaz. İnsanlar yaşamlarına bir renk, bir anlam da katmak isterler. Sanat işte o anlamı sağlıyor.”

Vizon dergisinden Hülya Bankoğlu’na 1985 yılında verdiği bir röportajda ise “Sanatın ve işadamlığının ikisinin birarada sürdürülebilmesini çok isterdim” diyor ve ekliyordu: “Belli bir düzeye gelmiş bir iş adamının yılda iki kez bir hayır kuruluşu yararına konser verebilmesi ne güzel olurdu. Kuşkusuz, o konseri hakkıyla gerçekleştirecek düzeyde bulunmak koşuluyla… İçimde hep böyle bir özlem var.”

Bu özlemini de oğlu Bülent Eczacıbaşı, 2008’de hayata geçirdi. Borusan Holding’in ‘Konuk Şef’ projesi kapsamında, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nı 'hakkıyla' yöneten Bülent Eczacıbaşı’nın, bu özel göreve paralel yaptığı bağışla genç yetenek Mustafa Arda Cabaoğlu, 2008-2009 öğrenim yılında University of Rochester Eastman School of Music'te trompet eğitimine başladı.

“Toplumlarda sanat ve kültüre yapılan her türlü yatırım, onun sosyal yapısını yüceltir, ekonomisini sağlığa kavuşturur, politikasına olumlu yön verir,” diyordu Nejat Eczacıbaşı. Zaman onu doğruladı. İş dünyasının bu alana yaptığı yatırımlar, Eczacıbaşı’nın sözünü ettiği karşılıkları almaya devam etti.

İş adamları Eczacıbaşı’nın sözünü ettiği ‘mutluluk’ kavramını deneyimlerken, halk da bundan nasibini aldı. “Sanat gerçekte tüm toplumundur. Yaşam, sanat aracılığıyla güzelleşip arınacak. Gerçek benliğimizi, duygu ya da özlemlerimizi, her şeyden çok sanatta bulacağız,“ demişti Nejat Eczacıbaşı. Tam da dediği gibi, bir şehrin insanları 40 yıldır yaşamlarını İKSV’nin festivalleriyle güzelleştirip arınıyor.