"Felsefeyi aşkla anlatmaya çalıştım"
11 Nisan 2019 - 10:04İhsan Dindar - İstanbul
En baştan başlayalım. Serhan Kansu'nun yazın dünyasına girişi, yazmaya ilgisi nasıl oldu?
Henüz 4 yaşında piyano çalmaya başlayamamamla birlikte daha anaokulundayken de hikâyeler yazamadım. Ancak sokakta büyüdüm. Çok fazla saklambaç oynadım, çok fazla ağaca çıktım, çok fazla gökyüzüne baktım, bir sürü insan arkadaşım ve hayvan dostum oldu. Biraz büyüyüp de adam akıllı aşık olmaya başlayınca bir baktım ki yazmaya da başlamışım. İlk yazdığım hikaye aşık olduğum kızın bir sayfa boyunca tekrar eden adıydı. O beni reddedince tüm sayfaya tekrar tekrar adını yazmıştım. Onu özledikçe çıkartıp bakıyordum. Her bir aynı adda bir fark aramaya başlamıştım. Kiminin Y’sinin kuyruğu kısa, kiminin N’si O gibi.. Aynı isimlerdeki küçük farkları görmeye başladım. Evet, tüm isimler aynıydı ancak birbirinden o kadar farklıydı ki.
Geçtiğimiz aylarda Aşkozof adını taşıyan romanınız yayımlandı. Öncelikle bu romanın ortaya çıkış sürecini sizden duyabilir miyiz?
‘AŞKOZOF: bir platon’ik aşığın nietzsche dönüş hikayesi’ bir sürü adamın ve bir sürü kadının benim ruhumda birleşmesiyle başladı. Önce başımdan geçen birkaç olayı unutmamak için yazdım. Sonra bir baktım yorumlar yapmışım hem de Platon’a kafa tutarca, Simone De Beauvoir’dan esinlenerek, Sokrates’le atışarak. Bazen tam bir mahalleli delikanlı bazen tam bir entellektüel. Spinoza’nın ‘Sevmenin ölçüsü ölçüsüz sevmektir’i, Platon’un ‘Aşk eksik olma hissidir, insan aldığını istemeye devam etmez’i, Aristoteles’in mantık ilkeleri, Lou Salome’un aşağılanmadan, Nietzsche’nin acıdan hoşlanan sınırdışılıkları ve çok dahası… E bu hallerin hepsi bende de var? Peki daha neler var? Derken Aşkozof, Utku ve Serhan oturdu aynı masaya başladı tartışmaya. Sonra pek çok insanla aynı duyguları ve sırları paylaştık, yepyeni fikirlerle yeni kapılar açtık.
Aşkozof'u aşk, insan ve felsefe üzerine bir roman olarak tanımlıyorsunuz. Bunu biraz açmanız mümkün mü?
Aşkı felsefeyle felsefeyi de aşkla anlatmaya çalıştım. I. Kant’ın bir sözü vardır “Felsefe kendisini öğrenmemize izin vermez, insan felsefe yapmayı öğrenir” diye. “Aşk kendisini öğrenmemize izin vermez, insan aşık olur”la başlayan süreç felsefenin en basit tanımından hareketle, “felsefe düşünme üzerine düşünmektir ki zaten aşk da aşık üzerine düşünmektir”le devam etti. Mahallenin delikanlı filozofu Utku söylemekten çekindiğimiz ne varsa fütursuzca söyledi, Aşkozof tarihe mal olmuş filozofların düşüncelerinden hareketle derinleştikçe derinleşti, Serhan da kitabın sonuna kadar sustu ama son sözü söyledi.
Aşkozof'a okurlardan ne gibi tepkiler aldınız. Tesadüfen İstanbul sokaklarında duvarlarda Aşkozof yazısına da rastlamaya başladık...
Ben felsefenin tatlı dilini, hayatımıza dair pratiğini kendi hayatımda nasıl kullandığımdan hareketle sunmaya çalıştım. Bazen çok cesur sahnelere, bazen sıradışı anlara bazen de kahkahalarla okunan satırlara dönüştü. Sadece aşka değil hayata dair küçük aydınlanma anları sunmaya çalıştım kendi yetkinliğimce. Okuyanlardan güzel mesajlar alıyorum. Kitabın doluluğu, eğlendiriciliği, gerçekliği ve samimiyeti üzerine bir yazarı çok mutlu edecek sözler duydum. Bu arada evet o duvar yazılardan bazılarını gördüm. Biri Cihangir tarafındaydı sanırım. Duvarda Aşkozof yazıyordu, hemen üzerinde de “Otoparka Gider”. E tabi dedim ben de, aşık olan parkeder.
Bundan sonrası için yeni kitap çalışmaları olacak mı?
Benim yazarlığım iki farklı kulvarda ilerliyor. Biri yetişkinler için yazdığım hikayeler, romanlar, şiirler. Diğeri de çocuklar için hikayeler, romanlar. Şöyle düşünüyorum zor bir fikri küçük bir çocuğa anlatabiliyorsan herkese anlatabilirsin. Dolayısıyla çocuk yazarlığı beni çok geliştiriyor. Yetişkin kitapları da farklı bir kulvarda gelişimime katkı sağlıyor. Sonra bir bakıyorum yetişkinlere söylemek istediklerimi çok daha sade bir dille anlatabiliyorum. Çocuklara ise boyundan büyük fikirleri onların diliyle anlatalabiliyorum. Çocuklar için düzenlenen söyleşilere gidiyorum. Çocuklara yazarlık, felsefi düşünce ve yaratıcılıkla ilgili bildiklerimi aktarmaya çalışıyorum. Söyleşinin sonunda bir bakıyoruz çocuklarla Descartes’ın ve Gazali’nin var olma koşullarını, Platon’un idealar dünyasını, ne’liğin ne olduğunu konuşmuşuz. Çok acayip, İnanılmaz… Zihinlerdeki sınırların kalktığını gördükçe, çocukların yaratıcılıklarına bir parça olsun katkıda bulundukça çok mutlu oluyorum. Haziran’da gençlik romanı ‘Kartal Kız: evren ve yıldız’ geliyor, yetişkinler için de sert bir distopyam gelecek. Üzerinde çalıştığım yeni metinlerim de mevcut tabi.
Farklı projeler var mı?
2007’de kaleme aldığım 2018’de de kitap haline gelen ‘En Güzel Adam’ adlı oyunumun sahnelenmesi için görüşmeler hız kazandı. Bir aksilik olmazsa güzel bir prodüksyonla önümüzdeki sezon sahnelerde izleyeceğiz.
Bir yazar için en önemli olaylardan biri de muhakkak ki okurla doğrudan iletişim kurabilmesi. Söyleşiler veya imza günleri hakkında biraz bilgi alabilir miyiz?
İlkokul, ortaokul ve liselerde ‘Sınırsız Düşünme ve Yazarlık’ söyleşileri devam edecek. 21-23 Nisan arası Alanya Belediyesi’nin davetlisi olarak Alanya’da olacağım. Geçtiğimiz hafta da dahil olmak üzere bu hafta İstanbul’da günde iki okulda söyleşilere katılıyorum. Mayıs başında Maltepe Üniversitesi’nde bir programımız var, Haziran’a gelmeden de farklı kolejler olacak. Biraz yoğun geçiyor ancak tabi ki benim için büyük bir mutluluk bu. Net tarihleri veya değişiklikleri kişisel sosyal medya hesaplarımdan duyuruyorum.
Son olarak aşka, filozofça bakan biri olarak size aşkı nasıl tanımlarsınız diye sorsak?
“Bir sayfa boyunca ismini yazdım. Tüm isimler aynıydı ancak birbirinden o kadar farklıydı ki”
ihsan.dindar@milliyet.com.tr
http://instagram.com/ihsandinovski