Ahmet Ümit Demirören İstiklal’deydi
20 Şubat 2017 - 04:02 | Fotoğraflar: Oğuz YeterÖnceki gün Demirören İstiklal’de gerçekleşen Milliyet Sanat Buluşmaları’nın ilkinde Ahmet Ümit Beyoğlu’nu anlattı. Yoğun bir katılımın olduğu ve yazarın konuşmalarının defalarca alkışlandığı etkinliğin imza bölümünde de uzun kuyruklar oluştu
Demirören İstiklal’de önceki gün düzenlenen Milliyet Sanat Buluşmaları’nın ilkinde Ahmet Ümit, ‘Bir Roman Kahramanı Olarak Beyoğlu’ adlı söyleşide okurlarıyla bir araya geldi. Moderatörlüğünü Başay Okay’ın üstlendiği söyleşiye katılım oldukça yoğundu. Saat 17.00’de başlayan ‘Milliyet Sanat Buluşmaları’nı takip etmek isteyen okurlar salonu doldururken ayakta kalanlar ve yerlere oturan katılımcılar için etkinliğin gerçekleştirildiği salonun balkon kısmı da açıldı.
Okay’ın “Beyoğlu birçok yazarı ve kitabı etkiledi. Kitaplarının büyük çoğunluğunda ana mekan olarak Beyoğlu’nu seçen Ahmet Ümit’ten Beyoğlu’nu dinleyeceğiz” diyerek açılışı yaptı ve sözü yazara bıraktı.
Ahmet Ümit Beyoğlu ile ilk kez 1978 yılının bahar aylarında tanıştığını anlatarak söze başladı. Gaziantep’ten üniversite için İstanbul’a taşınan ve Marmara Üniversitesi’nde Kamu Yönetimi’ni kazanan yazar Beyoğlu’na gelme nedenlerini şöyle sıraladı. “Birincisi, eylemler. İstiklal Caddesi o zaman trafiğe açıktı ve biz eyleme gelip ‘Natoya Hayır’ diye pankartlar açardık. İkinci nedense kız arkadaşımdı. İki yere giderdik. Elele Lale Muhallebicisi’ne, bir de birahaneye. İçerisi leş gibi patates kızartması kokardı. Ama işte orada kız arkadaşının elini tutarsın filan…”
İnsan laboratuvarı
Beyoğlu ile ilgili anılarını okurları ile paylaşmaya devam eden Ümit, insan laboratuvarı olarak nitelediği semtin kıymetini çok geç fark ettiğini, “Gerçek anlamda Beyoğlu’nun kıymetinin farkında değildim ta ki 2003 yılında ‘Beyoğlu Rapsodisi’ kitabımı yazmaya karar verdiğim güne dek” diye ifade etti.
Beyoğlu’nu bir tiyatro sahnesine benzeten yazar şöyle devam etti: “Beyoğlu’ndaki binaların bir gizemi var, o sokakta yürüyen insanların bir aurası var. ‘Beyoğlu Rapsodisi’nde Shakespeare’den etkilenerek kurduğum bir cümle var: ‘Beyoğlu bir tiyatro sahnesidir. Beyoğlu’na çıktığınız zaman sadece bir tiyatro izlemezsiniz. O oyunun parçası olursunuz. Doğaçlama bir oyundur bu, kavga edenler, dövüşenler, uyuşturucu satanlar, etini satanlar, sanatçılar, iş adamları, güzel kadınlar, oyuncular, işçiler… Dünyanın bütün renkleri orada.”
Ahmet Ümit, İstiklal Caddesi’ni ve Beyoğlu’nu yazmaya karar verdikten sonra buranın tarihi hakkında araştırmalar yapmaya başlamış: “Ben gençken Beyoğlu’nun tadını çıkarıyordum ama yaşadığım yerin farkında değildim. Okudukça, araştırdıkça farkındalığım çok değişti”.
"Galata Mevlevihanesi'ni ziyaret edin"
Söyleşiye katılan okurlarıyla Beyoğlu’nun hâlâ görülmesi gereken pek çok yeri olduğu bilgisini paylaşan Ümit, Galata Mevlevihanesi’ni ziyaret etmelerini söyledi: “Beyoğlu’nun keşmekeşi içinde oraya gittiğinizde 15. yüzyıla geçersiniz. Bir huzura kapılırsınız. Bahçesi ve ağaçları çok güzel ve sakindir. Beyoğlu’nun Osmanlı döneminde kurulan ilk binalarından biridir.”
Neden Beyoğlu diyoruz?
Beyoğlu’nun adının Osmanlı döneminde yaşayan Giritli Ailesi’nden geldiğini söyleyen Ahmet Ümit, önemli tarihi bilgiler de paylaştı: “Biliyorsunuz Osmanlı İmparatorluğu bir cihan imparatorluğu. Çok sesli, çok dinli, çok farklı kesimlerden insanlar yaşıyordu. Bunlar herkesle işbirliği yapıyordu, ticaret yapıyordu. Burada Giritli denen Cenevizli bir aile vardı o zaman. Bugünkü Gümuşsuyu’ndaki Alman Konsolosluğu’nun orada Giritli Ailesi’nin konağı vardı. Konağın sahibine Osmanlı olduğu için ‘Bey’ diyorlardı. ‘Bey’in konağına giden yol’, ‘Bey’in yolu’ derken buranın adı ‘Beyoğlu’ olarak kaldı…”
Beyoğlu’nun Osmanlı zamanında canlılık kazanmasının dönüm noktalarını ise yazar şöyle anlattı: “İlk kez Fransız elçiliği burada açılıyor. Sonra İngiliz, Ruslar, Hollandalılar gelmeye başlıyor ve böylece yabancı nüfusta artış oluyor. Bu insanlara hizmet vermek için, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler burada dükkanlar, lokantalar, mağazalar açmaya başlamışlar. Elçiliklerin ihtiyaçlarının karşılanması da gerekiyordu…”
Hem konsolosluklar hem de mağazalar; oraların çalışanlarının Beyoğlu’nu renklendirdiğinin altını çizen Ahmet Ümit, Agatha Christie’nin romanını yazdığı Orient Express ile İstanbul’a gelen ziyaretçilerin konaklama sorunu neticesinde Pera Palace Hotel’in inşa edildiğini söyledi. Ümit, Beyoğlu’nun en güzel binalarını mimar Alexandre Vallaury’nin yaptığını anlattı: “Pera Palace’ı da, yıkılan Emek Sineması’nı, İstanbul Erkek Lisesi’ni de o inşa etti. Beyoğlu geçen yüzyılın başında yeryüzünün en kozmopolit noktalarından biriydi. 88 dilin konuşulduğu düşünülüyor.”
Beyoğlu’ndaki değişimin nedenlerini ise şöyle sıraladı: “Varlık Vergisi, 6-7 Eylül Olayları nedeniyle azınlıklar sürüldü. Bu politika bizi kıraç çöle çevirdi. Kültürel yokluğa sürükledi bizi. Hiçbir zaman tek seslilik iyi değildir. Çoğulculuk lazım. Osmanlı çoğulcuydu, başarılıydı. Ne zamanki Osmanlı çok sesliliğini kaybetmeye başladı, çökmeye başladık. Beyoğlu da böyle mahvoldu. Şehrin merkezinde, Tarlabaşı’nda bir mezbelelik var. Ağır sefalet var; bunu biz yaptık…”
'Beyoğlu'nun En Güzel Abisi'nin çıkışı
Tarlabaşı’nın uzun yıllardır süregelen yoksulluğunun kendisine bir armağan verdiğini ise şu cümlelerle özetledi: “Burası bana ‘Beyoğlu’nun En Güzel Abisi’ni yazdırdı. Ama keşke olmasaydı ve ben bu romanı yazmasaydım.”
Beyoğlu’nun hâlâ güzel ve hâlâ renkli olduğuna da dikkat çeken Ahmet Ümit, “Beyoğlu’nu anlatan üç roman yazdım. Tek tek Beyoğlu’nun İstiklal Caddesi ve çevresini; sokaklarını anlattım ‘Beyoğlu Rapsodisi’nde. O kitabımı okuyan eleştirmen bir arkadaşım bana ‘Ahmet sen ne yapıyorsun, envanter mi topluyorsun’” dedi.
Yeni kitap müjdesi
Bundan sonra Beyoğlu hakkında yazmaya devam edeceğini de ekleyen Ahmet Ümit, yeni romanı ile ilgili de okurlarına müjde verdi: “Yeni yazdığım roman Kasımpaşa’da başlıyor. Başkomser Nevzat’ı herkes biliyor ve bekliyor; hikayesi de geliyor. Kitap, Nevzat’ın Kasımpaşa’da ceset bulmasıyla başlıyor, bir seri katilin cinayetlerinin peşine düşüyoruz kitap boyunca.”
Uzun imza kuyruğu
Söyleşinin ardından soru cevap bölümüne geçildi. Bir katılımcının “Tarihin de çok iyi bir edebiyat bilgisi olmadan yazılmayacağını düşünüyorum. Edebiyatçı olarak bu konudaki bakış açınızı merak ediyorum” sorusu üzerine şunları söyledi yazar: ”Geçmişte olan birtakım olayları anlamaya çalışıyoruz. Gerçek nedir, ne değildir onu anlamak önemli. Tarihte de böyle. ‘Fatih Sultan Mehmet’in gemileri taşıma olayı çok konuşulur. Sultanı Öldürmek’ romanını yazarken ben bunu araştırdım, hakikati bulmak için kitaplar okudum ve öyle yazdım. Tarihi okurken doğruluğunu sorgulayacaksınız, başka kaynakları okuyacaksınız. Onlardan yola çıkarak yazacaksınız. Edebi bilgi de önemli ama gerçeğin peşine düşmek daha önemli.”
Ahmet Ümit, soru cevapların ardından Pam Sahaf’ta kitaplarını imzaladı. Sahafın içinden Demirören İstiklal’in koridorlarına taşan uzun kuyrukta bekleyen okurlar, hem kitaplarını imzalattılar, hem de çok sevdikleri yazarla birer hatıra fotoğrafı çektirdiler.