“Polisiye, edebiyatın üvey değil, has evladı”
İstanbul Kitap Fuarı'nda, Sevin Okyay moderatörlüğünde gerçekleşen ve büyük ilgi gören "Cinai Meseleler" panelinde, Ahmet Ümit, Erol Üyepazarcı ve Emrah Serbes, soruları yanıtladıNİL KURAL
31. İstanbul Uluslararası Kitap Fuarı’nın dünkü iddialı ve keyifli etkinliklerinden biri de polisiye edebiyatın konuşulduğu "Cinai Meseleler"di. Polisiye tutkunu Sevin Okyay’ın moderatörlüğünde gerçekleşen etkinliğe, ünlü polisiye yazarları Ahmet Ümit, Emrah Serbes’in yanı sıra tam bir polisiye uzmanı olan araştırmacı, yazar, çevirmen Erol Üyepazarcı katıldı. Okyay büyük ilgi gören etkinliği polisiye edebiyatın günümüzdeki yeriyle ilgili bir soruyla açtı. Üyepazarcı, “Bir polisiye romanı seveniyim. Önümüzdeki günlerde Mimar Sinan Üniversitesi’nde bir etkinlik düzenlenecek adı, ‘edebiyatın üvey çocuğu polisiye roman” dedi ancak bu üvey evlatlığın değiştiğini söyledi: “Burada oturan iki polisiye yazarının da büyük katkısıyla polisiye, edebiyatın üvey evladı olmaktan çıktı has evladı oldu. Batı’daki bütün gelişmeler Türkiye’ye yansıyor. Bugün polisiye çok büyük bir gelişim gösteriyor. Toplumsal romanın yerini polisiye roman aldı sanki. Polisiye romanlar, toplumsal, psikolojik sorunlara eğilerek yeni bir çığır açtılar. Gelişiminden, ülkemizdeki gelişiminden çok mutluyum.”
Ümit: "Bizim topraklar müthiş"
Okyay, “Behzat Ç.” polisiyeleri Ankara’da geçen Serbes’e ve İstanbul, romanlarında önemli bir yer tutan Ahmet Ümit’e romanlarındaki mekanın önemini açıklamaları istedi. Serbes, polisiyede sadece mekanın değil, her şeyin önemli bir hale geldiğini vurguladı: “Boş cümle olmaması gerekiyor. Her cümle ipucu haline geliyor. Neden Ankara derseniz, böyle edebi düşüncelerim yoktu. Ankara’da yaşıyordum, çevremi daha iyi anlatabilirim diye düşündüm. Karakterde de Ankaralılık vurgusu yapınca ikisi bütünleşiyor.”
Ahmet Ümit: "Polisiyelerde ruh
hali önemlidir."
Fotoğraf: Barış Can Karaman Ahmet Ümit, kendi romanlarında özel bir mekan vurgusu olduğunu söyledikten sonra, “Bizim topraklar hakikaten müthiş. İnsanlar müthiş mi, çok tartışılabilir ama topraklar müthiş” dedi. Şanlıurfa’daki Göbeklitepe Höyüğü’nün tarihinin 11500 yıl önceye dayandığını belirten Ümit, “İstanbul da o açıdan çok değerli. 8 bin yıla çıktı İstanbul’un tarihi, gerçi Başbakan çanak çömlek diyor onlara ama…” diye devam etti konuşmasına ve işin özünün insan ruhu olduğunu belirtti: “Polisiye yazıyoruz ama asıl anlattığımız insan ruhu. Polisiyelerde ruh hali önemlidir. İnsan ruhunun da tarihi var.”
"Polisiye için film, diziden daha uygun"
Üyepazarcı: "Behzat Ç'nin dizi
olmasını istemezdim."
Fotoğraf: Barış Can Karaman Polisiye edebiyatın sinema ve televizyon tarafından sık sık uyarlandığını hatırlatan Sevin Okyay’ın sözleri üzerine Erol Üyepazarcı, “Fransız ve ABD sinemasında büyük ölçüde polisiye edebiyattan yararlandılar. Emrah Serbes bozulmasın ama Behzat Ç.’nin dizi olmasını istemezdim. Behzat Ç.’yi çok sevdiğim için, bu kadar uzun süreli bir dizi olmasa keşke dediğim zamanlar da oluyor” diye konuştu.
Ahmet Ümit ise uyarlamalar konusunda, “Dizi için telif geldiğinde, ‘Ben yazarım 13 bölümde biter’ diyorum. Reyting diye bir canavar var, aşağıya çekebiliyorlar. Film meselesine daha sıcak bakıyorum. Benim romanlarımdan uyarlanan ‘Sis ve Gece’ ile ‘Bir Ses Böler Geceyi’, romanın ruhunu veren, namuslu filmler…” dedi. Edebiyat ve sinema karşılaştırması yapan Ümit, romandaki tadı filmde görmek mümkün olmadığını belirtti: “Mesela kitapları okuyan herkesin kafasında bir Behzat Ç. vardır. Benim kafamda adam George Clooney’di diyebilir. Romanı bir edebi ürün gibi okuyup, diğerine sinemanın ürünü olarak bakılırsa daha iyi olur.”
Emrah Serbes ise konuyla ilgili olarak, Behzat Ç.’nin televizyona uyarlanma sürecinin yapımcıların beklentilerini altüst ettiğini anlattı: “Behzat Ç.’nin saçı sakalı birbirine karışmış, içiyor, nikahsız yaşıyor, ruhsatsız sevişiyor, yapılamaz sevilmez’ diyorlardı. Tutunca bakıp oluyormuş dediler.”
Serbes: "Polisiye her insandaki suçluluk
duygusunu temel alıyor."
Fotoğraf: Barış Can Karaman Bir okuyucu, ünlü polisiye yazarı Patricia Highsmith’in “Polisiye romanlar her insanın cinayet işleyebileceğini kanıtlar” sözünü hatırlatması üzerine Emrah Serbes, polisiyenin her insanda olan kendini suçlu hissetme duygusunu temel aldığını söyledi. Ahmet Ümit ise, “Hepimizin içinde bir katil var. Mesele o çizgiyi geçmek. Polisiye, birini öldürmenin, ölmenin ve bu katili yakalamanın heyecanını veriyor. Vicdan azabı, cesaret ve akıl yürütme; hepsini sunuyor. Varoluşu anlatabilen en iyi türlerden biri çünkü ölmeyi anlatıyor” dedi.
Serbes: "Cinayet olmayan polisiye, kız polisiyesi"
Erol Üyepazarcı ise cinayet içermeyen nitelikli polisiye romanlar olduğunu hatırlattı: “Sir Conan Doyle’un 56 hikayesinin 40’ında cinayet yoktur, suç vardır. Ama polisiye edebiyatın büyük bölümü cinayeti konu alır.” Bu sözlerin üzerine Emrah Serbes şu yorumu yaptı: “Cinayet olmayan polisiyeye kız polisiyesi diyorum.”
Ümit’e yöneltilen, katilleri nasıl yazdığıyla ilgili bir soruyu yanıtlayan Ümit, “Hayatımda kimseyi öldürmedim. Yapmamız gerekmiyor, işin içinden gelen yazarlar var. Mesela John LeCarré de istihbarat örgütünde çalışmıştı” dedi. “İstanbul Hatırası”nda İstanbul’a zarar verenleri öldüren katillerle ilgili olarak ise Ümit, “Onların öfkesini biliyorum çünkü İstanbul’a bu kötülükleri kötülüğü yapan insanların, öldürülmese bile cezalandırılması gerektiğini düşünüyorum. Çok sinirleniyorum, adamları öldüremediğim için romanda öldürdüm” dedi.
31. İstanbul Uluslararası Kitap Fuarı’nın dünkü iddialı ve keyifli etkinliklerinden biri de polisiye edebiyatın konuşulduğu "Cinai Meseleler"di. Polisiye tutkunu Sevin Okyay’ın moderatörlüğünde gerçekleşen etkinliğe, ünlü polisiye yazarları Ahmet Ümit, Emrah Serbes’in yanı sıra tam bir polisiye uzmanı olan araştırmacı, yazar, çevirmen Erol Üyepazarcı katıldı. Okyay büyük ilgi gören etkinliği polisiye edebiyatın günümüzdeki yeriyle ilgili bir soruyla açtı. Üyepazarcı, “Bir polisiye romanı seveniyim. Önümüzdeki günlerde Mimar Sinan Üniversitesi’nde bir etkinlik düzenlenecek adı, ‘edebiyatın üvey çocuğu polisiye roman” dedi ancak bu üvey evlatlığın değiştiğini söyledi: “Burada oturan iki polisiye yazarının da büyük katkısıyla polisiye, edebiyatın üvey evladı olmaktan çıktı has evladı oldu. Batı’daki bütün gelişmeler Türkiye’ye yansıyor. Bugün polisiye çok büyük bir gelişim gösteriyor. Toplumsal romanın yerini polisiye roman aldı sanki. Polisiye romanlar, toplumsal, psikolojik sorunlara eğilerek yeni bir çığır açtılar. Gelişiminden, ülkemizdeki gelişiminden çok mutluyum.”
Ümit: "Bizim topraklar müthiş"
Okyay, “Behzat Ç.” polisiyeleri Ankara’da geçen Serbes’e ve İstanbul, romanlarında önemli bir yer tutan Ahmet Ümit’e romanlarındaki mekanın önemini açıklamaları istedi. Serbes, polisiyede sadece mekanın değil, her şeyin önemli bir hale geldiğini vurguladı: “Boş cümle olmaması gerekiyor. Her cümle ipucu haline geliyor. Neden Ankara derseniz, böyle edebi düşüncelerim yoktu. Ankara’da yaşıyordum, çevremi daha iyi anlatabilirim diye düşündüm. Karakterde de Ankaralılık vurgusu yapınca ikisi bütünleşiyor.”

hali önemlidir."
Fotoğraf: Barış Can Karaman
"Polisiye için film, diziden daha uygun"

olmasını istemezdim."
Fotoğraf: Barış Can Karaman
Ahmet Ümit ise uyarlamalar konusunda, “Dizi için telif geldiğinde, ‘Ben yazarım 13 bölümde biter’ diyorum. Reyting diye bir canavar var, aşağıya çekebiliyorlar. Film meselesine daha sıcak bakıyorum. Benim romanlarımdan uyarlanan ‘Sis ve Gece’ ile ‘Bir Ses Böler Geceyi’, romanın ruhunu veren, namuslu filmler…” dedi. Edebiyat ve sinema karşılaştırması yapan Ümit, romandaki tadı filmde görmek mümkün olmadığını belirtti: “Mesela kitapları okuyan herkesin kafasında bir Behzat Ç. vardır. Benim kafamda adam George Clooney’di diyebilir. Romanı bir edebi ürün gibi okuyup, diğerine sinemanın ürünü olarak bakılırsa daha iyi olur.”
Emrah Serbes ise konuyla ilgili olarak, Behzat Ç.’nin televizyona uyarlanma sürecinin yapımcıların beklentilerini altüst ettiğini anlattı: “Behzat Ç.’nin saçı sakalı birbirine karışmış, içiyor, nikahsız yaşıyor, ruhsatsız sevişiyor, yapılamaz sevilmez’ diyorlardı. Tutunca bakıp oluyormuş dediler.”

duygusunu temel alıyor."
Fotoğraf: Barış Can Karaman
Serbes: "Cinayet olmayan polisiye, kız polisiyesi"
Erol Üyepazarcı ise cinayet içermeyen nitelikli polisiye romanlar olduğunu hatırlattı: “Sir Conan Doyle’un 56 hikayesinin 40’ında cinayet yoktur, suç vardır. Ama polisiye edebiyatın büyük bölümü cinayeti konu alır.” Bu sözlerin üzerine Emrah Serbes şu yorumu yaptı: “Cinayet olmayan polisiyeye kız polisiyesi diyorum.”
Ümit’e yöneltilen, katilleri nasıl yazdığıyla ilgili bir soruyu yanıtlayan Ümit, “Hayatımda kimseyi öldürmedim. Yapmamız gerekmiyor, işin içinden gelen yazarlar var. Mesela John LeCarré de istihbarat örgütünde çalışmıştı” dedi. “İstanbul Hatırası”nda İstanbul’a zarar verenleri öldüren katillerle ilgili olarak ise Ümit, “Onların öfkesini biliyorum çünkü İstanbul’a bu kötülükleri kötülüğü yapan insanların, öldürülmese bile cezalandırılması gerektiğini düşünüyorum. Çok sinirleniyorum, adamları öldüremediğim için romanda öldürdüm” dedi.
Etiketler: Ahmet Behzat Ç Cinai Conan Doyle edebiyat Emrah Erol Fuarı İstanbul kitap Meseleler Okyay Patricia Highsmith polisiye Serbes Sevin Sis ve Gece Tüyap Ümit Üyepazarcı
