"Edebiyat dişil unsurlar içerir!"
Sibel K. Türker'in son romanı "Hayatı Sevme Hastalığı", hem Yunus Nadi Roman Ödülü'ne, hem de Duygu Asena Roman Ödülü'ne değer görüldü. Aynı kitapla birbirinden çok farklı iki ödülü birden alan Türker sorularımızı yanıtladıGÜLDEN ÖKTEM
Hem Duygu Asena Roman Ödülü hem de Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandınız...
Çok klişe bir şey söyleyeceğim ama ikisini de beklemiyordum, çok şaşkınım. Kitabıma yönelik tuhaf eleştiriler de almıştım doğrusu. Gerçekten iyi yazıp yazmadığıma dair, kendimden de emin olmadığım zamanlar da oldu...
İkisi de birbirinden çok farklı olan bu ödülleri nasıl yorumluyorsunuz?
Cumhuriyet Gazetesi, Yunus Nadi Ödülleri'yle çok daha kurumsal bir ödül veriyor. Onun onuru ayrı. Duygu Asena Roman Ödülü de gerçekten kadınları anlattığı için samimi. Duygu Asena gibi bir insanın adının konulduğu ödüle değer görülmek de tabii bambaşka bir onur.
8 yıl önce, 2005'te Yunus Nadi Öykü Ödülü'nü almıştınız...
Bu da heyecan verici bir şeydi. 8 yıl önce daha yeni bir edebiyatçıydım. Yeni yeni öyküler yazıyordum ve o zaman ikinci kitabımla almıştım onu. Heyecanı başkaydı, ama şimdi roman dalında almış olmak da biraz daha edebiyat alanında yetkinleştiğim, olgunlaştığım bir döneme denk geliyor.
"Hayatı Sevme Hastalığı" kitabınız kadına dair bir roman. Kitabın baş kahramanı Ayda'nın hikayesini anlatma fikri nasıl doğdu?
Kadınlar tarafından büyütüldüm ve edebiyatın da kadınlar tarafından içimizde yeşertildiğini düşünen bir yazarım. Eril gelmez bana edebiyat, dişil unsurlar taşıdığını düşünürüm. Kadınlar hakkında samimi bir şeyler yazmak istemiştim, kadın dili olsun diye değil...
Nasıl yani?
Kadın okur bu ülkede çok diye değil yani. İçimden geldiği gibi, düşündüklerimi, gözlemlediklerimi yazmak istemiştim. Sonra hayatla savaşan kadınlar geldi aklıma. Hemen bu düşüncenin peşinden Ayda geldi. Sonra düşüncelerim, Ayda'nın annesinin zorluklarla geçen hayatını getirdi aklıma. Böyle böyle çoğaldı... Çünkü Türkiye'de kadınların ne denli zor hayatlar yaşadığını hepimiz biliyoruz.
Ben de bu noktada Türkiye'deki kadın sorunuyla ilgili düşüncelerinizi sormak isterim, tam da Duygu Asena Roman Ödülü'nü almışken...
Ben bu ülkenin temel sorununun kadın sorunu olduğunu düşünüyorum zaten. Bu gelişme, ilerleme safsataları gerçekten bu sorun çözülmeden mümkün olamayacak. Sadece lafta kalacak, bir düş olarak kalacak hepimiz için. Biz kendimizi kandırıyoruz aslında Batı coğrafyasında yaşadığımızı düşünerek. Ama tamamiyle, tüm kodlanmışlıklarımızla Doğu coğrafyasına ait olduğumuzu düşünüyorum. Gelenek ve din kıskacında, kadınların çok bedeller ödediği inancındayım.
Yunus Nadi ve Duygu Asena Roman Ödülü size, edebiyatınız açısından nasıl bir sorumluluk yüklüyor?
Yazmak konusunda korkutuyor aslında beni. Çünkü benim gelgitlerim vardır, artık yazmayacağım filan diye... Hatta bu kitaptan sonra da böyle bir duyguya kapılmıştım. Artık yazmak istemiyorum, filan gibi.
Ama ödüller size şevk verdi diyebilir miyiz?
Sanırım biraz verdi. Hep kadınları yazmak istiyorum ama o zaman da edebiyatın bir ayağı eksik kalacak. Erkekleri de yazmalıyım.
Bundan sonraki kitap erkekleri mi anlatacak?
Bilmiyorum... Bir kadın, bir erkek gitmek istiyorum. Hayatta ne yaşıyorsak onu yazma isteğindeyim. Hayatı yazacağım...
"Duygu Asena bize tokat vurdu"
Yunus Nadi ve Duygu Asena hakkında neler söylemek istersiniz?
Yunus Nadi, cumhuriyet mücadelesinde yer alan önemli isimlerden ve gazetecilerden biri. Türkiye'nin aydınlık yüzünü temsil ediyor. Üniversiteye başladığımız yıllarda o kadar kafasızdık ki, Duygu Asena o zaman yazdığı "Kadının Adı Yok" kitabıyla bize bir tokat vurmuştu. Onunla tanıştık o zaman aslında; öncesinde kadın hakları nedir, feminizm nedir diye hiç düşünmemiştik. Tokat gibi inmişti yazdıkları ve düşünmemize yol açmıştı.
Tanışmış mıydınız Duygu Asena ile?
Tanışmıştık. Ben o zaman çömezdim. İlk kitabım çıkmıştı, 2003 yılı filandı. Daha tek kitabım çıkmış olmasına rağmen bana çok sıcak davranmıştı. Fakat sonra o korkunç hastalık devreye girdi ve biz bir daha görüşemedik. Keşke daha derin bir ilişkimiz olabilseydi kendisiyle...
Hem Duygu Asena Roman Ödülü hem de Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandınız...
Çok klişe bir şey söyleyeceğim ama ikisini de beklemiyordum, çok şaşkınım. Kitabıma yönelik tuhaf eleştiriler de almıştım doğrusu. Gerçekten iyi yazıp yazmadığıma dair, kendimden de emin olmadığım zamanlar da oldu...
İkisi de birbirinden çok farklı olan bu ödülleri nasıl yorumluyorsunuz?
Cumhuriyet Gazetesi, Yunus Nadi Ödülleri'yle çok daha kurumsal bir ödül veriyor. Onun onuru ayrı. Duygu Asena Roman Ödülü de gerçekten kadınları anlattığı için samimi. Duygu Asena gibi bir insanın adının konulduğu ödüle değer görülmek de tabii bambaşka bir onur.

Bu da heyecan verici bir şeydi. 8 yıl önce daha yeni bir edebiyatçıydım. Yeni yeni öyküler yazıyordum ve o zaman ikinci kitabımla almıştım onu. Heyecanı başkaydı, ama şimdi roman dalında almış olmak da biraz daha edebiyat alanında yetkinleştiğim, olgunlaştığım bir döneme denk geliyor.
"Hayatı Sevme Hastalığı" kitabınız kadına dair bir roman. Kitabın baş kahramanı Ayda'nın hikayesini anlatma fikri nasıl doğdu?
Kadınlar tarafından büyütüldüm ve edebiyatın da kadınlar tarafından içimizde yeşertildiğini düşünen bir yazarım. Eril gelmez bana edebiyat, dişil unsurlar taşıdığını düşünürüm. Kadınlar hakkında samimi bir şeyler yazmak istemiştim, kadın dili olsun diye değil...
Nasıl yani?
Kadın okur bu ülkede çok diye değil yani. İçimden geldiği gibi, düşündüklerimi, gözlemlediklerimi yazmak istemiştim. Sonra hayatla savaşan kadınlar geldi aklıma. Hemen bu düşüncenin peşinden Ayda geldi. Sonra düşüncelerim, Ayda'nın annesinin zorluklarla geçen hayatını getirdi aklıma. Böyle böyle çoğaldı... Çünkü Türkiye'de kadınların ne denli zor hayatlar yaşadığını hepimiz biliyoruz.
Ben de bu noktada Türkiye'deki kadın sorunuyla ilgili düşüncelerinizi sormak isterim, tam da Duygu Asena Roman Ödülü'nü almışken...
Ben bu ülkenin temel sorununun kadın sorunu olduğunu düşünüyorum zaten. Bu gelişme, ilerleme safsataları gerçekten bu sorun çözülmeden mümkün olamayacak. Sadece lafta kalacak, bir düş olarak kalacak hepimiz için. Biz kendimizi kandırıyoruz aslında Batı coğrafyasında yaşadığımızı düşünerek. Ama tamamiyle, tüm kodlanmışlıklarımızla Doğu coğrafyasına ait olduğumuzu düşünüyorum. Gelenek ve din kıskacında, kadınların çok bedeller ödediği inancındayım.
Yunus Nadi ve Duygu Asena Roman Ödülü size, edebiyatınız açısından nasıl bir sorumluluk yüklüyor?
Yazmak konusunda korkutuyor aslında beni. Çünkü benim gelgitlerim vardır, artık yazmayacağım filan diye... Hatta bu kitaptan sonra da böyle bir duyguya kapılmıştım. Artık yazmak istemiyorum, filan gibi.
Ama ödüller size şevk verdi diyebilir miyiz?
Sanırım biraz verdi. Hep kadınları yazmak istiyorum ama o zaman da edebiyatın bir ayağı eksik kalacak. Erkekleri de yazmalıyım.
Bundan sonraki kitap erkekleri mi anlatacak?
Bilmiyorum... Bir kadın, bir erkek gitmek istiyorum. Hayatta ne yaşıyorsak onu yazma isteğindeyim. Hayatı yazacağım...
"Duygu Asena bize tokat vurdu"
Yunus Nadi ve Duygu Asena hakkında neler söylemek istersiniz?
Yunus Nadi, cumhuriyet mücadelesinde yer alan önemli isimlerden ve gazetecilerden biri. Türkiye'nin aydınlık yüzünü temsil ediyor. Üniversiteye başladığımız yıllarda o kadar kafasızdık ki, Duygu Asena o zaman yazdığı "Kadının Adı Yok" kitabıyla bize bir tokat vurmuştu. Onunla tanıştık o zaman aslında; öncesinde kadın hakları nedir, feminizm nedir diye hiç düşünmemiştik. Tokat gibi inmişti yazdıkları ve düşünmemize yol açmıştı.
Tanışmış mıydınız Duygu Asena ile?
Tanışmıştık. Ben o zaman çömezdim. İlk kitabım çıkmıştı, 2003 yılı filandı. Daha tek kitabım çıkmış olmasına rağmen bana çok sıcak davranmıştı. Fakat sonra o korkunç hastalık devreye girdi ve biz bir daha görüşemedik. Keşke daha derin bir ilişkimiz olabilseydi kendisiyle...
Etiketler: Can Yayınları Duygu Asena feminizm Gülden Öktem Hayatı Sevme Hastalığı kadın romanı Roman Ödülü Sibel K Türker Yunus Nadi
