"Diyarbakır'ın bayramını, insanını özlüyorum"
27 Eylül 2015 - 11:09Ankara'da doğan, evlenince Diyarbakır'a yerleşen, kitaplarını İzmir'de yayınlayan Canan Tan ile Diyarbakır'ı ve bayramlarını konuştuk
GÜLDEN ÖKTEM
'Piraye', 'Yüreğim Seni Çok Sevdi' ve 'Eroinle Dans'ın aralarında bulunduğu çok satan romanların yazarı Canan Tan, Ankara'da doğdu. Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'ni bitirdi ama daha lisedeyken öyküler yazıp dergilere gönderdi. Üniversiteyi bitirdikten sonra evlenip kocasının memleketi olan Diyarbakır'a yerleşti ve orada da yazmaya devam etti. Kitaplarını İzmir'e yerleştikten sonra yayımlayan Canan Tan, iki yıl önce Forbes dergisinin hazırladığı çok satan yazarlar listesinde yer aldı. Canan Tan ile gelin gittiği Diyarbakır'ı, orada kutlanan bayramları konuştuk...
Ankara'da çocukken geçirdiğiniz bayramlarda, hafızanıza en çok yer eden şeyler nelerdi?
Annem bana çok güzel elbiseler dikerdi bayram için. Sonra babaannemi ve dedemi ziyarete giderdik. Bayram harçlığı verirdi dedem bana ve bayramların en mutlu çocuğu ben olurdum. Ailenin tek çocuğuydum. Annemin ve babamın akrabalarını da ziyarete giderdik, ama artık kalmadı böyle ziyaretler... Kurban Bayramları'nda da çok üzülürdüm o zamanlar. Çocukluğumdan beri içim elvermedi kurbanların kesilmesine bir türlü. Belki bu yüzden, kurban eti yiyemiyorum hâlâ. Tabii bayramın ruhunu düşünecek olursak, kurban etinin ihtiyacı olanlara dağıtılması konusu da aslında çok hassas ve bence yardımseverlik açısından çok önemli.
Aileniz sizin bu üzüntünüze rağmen keser miydi?
Ailem, "Sen böyle düşünüyorsun, ama biz kasaptan da et alıyoruz" derdi. Aslında kurban bayramı, bir yardımlaşma ve dayanışma bayramı. O çocuk aklıyla, yine de önemli bir tarafı olduğunu düşünürdüm tabii.
Sizce o zamanki bayram gelenekler sürüyor mu hâlâ?
Biz o gelenekleri yaşadık. Bayram vesilesiyle birbiri ile görüşen insanlar vardı o zamanlar, ama artık insanlar tatile çıkıyor. Pek bayram ziyaretleri kalmadı.
Diyarbakır'daki bayramlarınız nasıl geçerdi?
Evlendikten sonra, daha 21 yaşındayken gelin olarak gittim ve yerleştim Diyarbakır'a. Çok gençtim. Orada da gelinin ilk bayramı çok mühimdir. Aslında ilk gidişim, eşimle yeni nişanlandığımızın ertesindeki Kurban Bayramı'nda oldu. Benim için kurban kesti eşimin ailesi. Çok üzülmüştüm benim için o koçun kesilmesine, ama adetti işte... Koçu süslemişler, üzerine altınlar takmışlar filan... Ama Diyarbakır'da bu adet, geline yapılan bir ikramdır. Hatta koçun boynuzunun üzerinde bilezikler olması, geline takılacağı anlamına geliyordu.
Bayram ziyaretlerine de götürüldünüz mü?
Tabii. Bayram ziyaretleri yapılır ve gelin herkesle bu vesile ile de tanışmış olur. Ben de gelin olarak pek çok el öpmek durumunda kalmıştım.
Anadolu'da bayram sabahlarında özel yemekler yapılır ve tüm aile birlikte bayram sofrasına oturur. Bu gelenek Diyarbakır'da da vardı değil mi?
Çok büyük sofralar hazırlanırdı, evet. Eşimin bütün ailesi, hep birlikte bu büyük masalarda bayram yemeği yerdik.
İki şehirde de en çok hafızanıza yer eden bayram anısı var mı?
Ankara'da bir Kurban Bayramı'nda anneannemi, Diyarbakır'da da kayınvalidemi hacca göndermiştik. Onlar döndükten sonra misafir kabul ettik ve daha sonra da mevlüt okuttuk evde. Bunlar unutamayacağım anılar.
Sizin bugün hâlâ yaşattığınız bayram geleneği var mı?
Tabii, ben artık ailenin büyüğü oldum. Çocuklar geliyor bayramlarda.
İzmir'e yerleştikten sonra Diyarbakır'a bayram kutlaması yapmaya gittiniz mi?
Bayram için gitmedik ama tabii ki gidiyorum Diyarbakır'a. Özellikle son dört yıldır Diyarbakır Kitap Fuarı'na gidiyorum. Ben gençliğin cehaletiyle Diyarbakır'ın kıymetini anlayamamışım. 21 yaşında giden bir insanın pek de bir şey anlaması beklenemez... Diyarbakır'ı da Diyarbakırlıları da eskisinden daha çok seviyorum. Bayramlarını da insanlarını da özlüyorum.