'Davos kapılarını sağ beyinlere açıyor'
29 Ocak 2013 - 07:01İsviçre’nin Davos kentinde 23 Ocak'ta başlayıp 27 Ocak’a kadar süren “Dünya Ekonomik Forumu 2013 Yıllık Toplantısı”nın davetlilerinden biri de Elif Şafak'tı. Davos'ta üç etkinliğe katılan yazarla Davos izlenimlerini konuştuk.FİLİZ AYGÜNDÜZ
Davos daveti kimden geldi?
Doğrudan Dünya Ekonomik Forumu’ndan geldi. Önce küçük bir mülakat yaptılar. Telefonla bir çok soru yönelttiler. Orada bilgi ve analiz düzeyinize, kendinizi ifade etme yeteneğinize bakıyorlar. Daha evvelki konuşmalarımı biliyorlardı, TED gibi. Bir de kitaplarımı biliyorlardı.
'Yazar' olarak Davos izlenimlerinizi merak ediyorum.
Davos’ta şöyle bir kanının yayıldığını gözlemledim. Dünyayı daha yaşanılası bir yer haline getirmek istiyorsak bunu sadece siyasetçilerle, diplomatlarla, ekonomistlerle yapamayız. Yaratıcı insanların sesine de ihtiyacımız var. Şimdiye kadar hep analiz yapan “sol beyin insanları” ön plandaydı. Yavaş yavaş “sağ beyin insanları”na yer açılıyor Davos’ta. Yani yaratıcı tiplere.
Bir yazar, sağ beyin kullanıcısı olarak forumun teması olan 'dayanıklılık' konusunda ne düşünüyorsunuz?
Benim için dayanıklılık “hiç kırılmamak, yıpranmamak ve sürekli sağlam durmak” demek değil. Böyle bir şey yok zaten. Ne bireyler ne toplumlar ne devletler için. Tüm mesele krizlerden çıkabilecek esnekliğe sahip olmak. Siyasi, toplumsal ve ekonomik esneklik. Düşünce kalkabilmek, zayıflıklarından kudret devşirebilmek. Bunu ancak demokrasiyle başarabilir bir ülke. Bu demokratik esnekliğe kavuşabilenler öne geçecek bu yüzyılda.
Bu bağlamda Türkiye’yi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir yanıyla ilginç bir esnekliği ve dayanıklılığı var bu ülkenin. Ancak düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü, kadın hakları, bir arada yasama kültüründe büyük açmazlarımız var. Bunları çözebilmeliyiz.
Davos'taki ekonomik aktörlerin yazarlara bakışı nedir?
İki farklı yaklaşım var. Biri geleneksel yaklaşım. Bunlar ekonomist ekonomist ile konuşur, siyasetçi siyasetçiyle konuşur, tarihçi tarihçiyle konuşur diyenler. Öteki yenilikçi yaklaşım. Onlar farklı disiplinlerden insanların bir araya gelmesinden bir sinerji çıkabileceğini düşünüyorlar. Bu ikinci yaklaşım yeni yeni gelişiyor.
Üç konuşma yaptınız. İlki 'yazarların yaşamlarını edebiyata adamalarındaki itkiler'le ilgiliydi. Siz kendini tam anlamıyla ‘adayan’ yazarlardansınız. Kendi itkinizi nasıl tanımlarsınız?
Yazı bencildir. Yazıya kendinizi adamazsanız yazı küser. Yazıya kendinizi adarsanız başkaları küser. Yazıya olan tutkumu anlattım. Seneler içinde insan çok şey öğreniyor, büyüyor. 8 yaşımdan beri aşığım ben harflere, yazmaya. O aşk hiç değişmedi.
Aynı oturumda Coelho da vardı. Onun görüşleri özetle nelerdi?
Evet Paulo Coelho ve Henning Mankell ile ortak bir etkinlikte yer aldık. Edebiyata nasıl başladığımızı konuştuk, karşılaştırdık. Bir insan kendini niye ve nasıl yazıya adar, bunları açtık. Yaratıcılık, toplumsal meseleler, bir yazar ne kadar yalnızdır, ne kadar içinden çıktığı topluma aittir, tüm bunlar konuşuldu.
Coelho’yu yazar olarak yakından tanıyoruz. “Arkadaşım Coelho”yu nasıl tarif edersiniz?
Biz üç yazarın sohbeti çok doğal, güzel gelişti. Önceden planlanmamış bir şekilde. Biraz risklidir yazarları aynı odaya koymak. Egolarımız yüksek çünkü. Halbuki hiç öyle olmadı çok sıcak, sevecen ve saygı dolu bir sohbet gerçekleşti.
Kimlik algısıyla ilgili de konuştunuz. Oturumun en ilgi çekici fikri kimden geldi?
Kimlik politikaları oturumunda hem akademisyenler, gazeteciler, siyasetçiler vardı; hem de çok başka dinlerden insanlar. İsrailli, Mısırlı, Güney Afrikalı, Hindistanlı… Bir sürü ortak derdi var bu kadar farklı görünen insan kümelerinin. Genel kanı Samuel Huntington'un Medeniyetler Çatışması tezinin çok ötesine geçmek, insanın, Doğu-Batı nerede olursa olsun karmaşık ama bir o kadar duygusal yapısını anlamak; aynı zamanda evrensel bağlarımızı görmek doğrultusundaydı. Ama fikir ayrılıkları da doğdu. Kimileri kimlik kelimesine daha çok sahip çıkarken, ben ve başka konuşmacılar alternatif bir kelime aradık, aidiyet, bağlılık gibi. Kimlik çok daha kati ve köşeli. Aidiyet ise daha akışkan, su gibi, daha az çatışma doğurmakta.
Son konuşmanın konusu ise gelecek kuşakların geçmişlerini öğrenmesi üzerineydi. Bir fikir birliği oldu mu?
Bu oturumda Wikipedia'nin kurucusu Jimmy Wales, İskenderiye Kütüphanesi'nin Başkanı İsmail Serageldin, Metropolitan Müzesi'nin Direktörü Thomas Campbell gibi isimlerle bir araya geldim. Farklı özneleri de kapsayan tarih okumalarının öneminde herkes hemfikirdi.
Davos daveti kimden geldi?
Doğrudan Dünya Ekonomik Forumu’ndan geldi. Önce küçük bir mülakat yaptılar. Telefonla bir çok soru yönelttiler. Orada bilgi ve analiz düzeyinize, kendinizi ifade etme yeteneğinize bakıyorlar. Daha evvelki konuşmalarımı biliyorlardı, TED gibi. Bir de kitaplarımı biliyorlardı.
'Yazar' olarak Davos izlenimlerinizi merak ediyorum.
Davos’ta şöyle bir kanının yayıldığını gözlemledim. Dünyayı daha yaşanılası bir yer haline getirmek istiyorsak bunu sadece siyasetçilerle, diplomatlarla, ekonomistlerle yapamayız. Yaratıcı insanların sesine de ihtiyacımız var. Şimdiye kadar hep analiz yapan “sol beyin insanları” ön plandaydı. Yavaş yavaş “sağ beyin insanları”na yer açılıyor Davos’ta. Yani yaratıcı tiplere.
Bir yazar, sağ beyin kullanıcısı olarak forumun teması olan 'dayanıklılık' konusunda ne düşünüyorsunuz?
Benim için dayanıklılık “hiç kırılmamak, yıpranmamak ve sürekli sağlam durmak” demek değil. Böyle bir şey yok zaten. Ne bireyler ne toplumlar ne devletler için. Tüm mesele krizlerden çıkabilecek esnekliğe sahip olmak. Siyasi, toplumsal ve ekonomik esneklik. Düşünce kalkabilmek, zayıflıklarından kudret devşirebilmek. Bunu ancak demokrasiyle başarabilir bir ülke. Bu demokratik esnekliğe kavuşabilenler öne geçecek bu yüzyılda.
Bu bağlamda Türkiye’yi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir yanıyla ilginç bir esnekliği ve dayanıklılığı var bu ülkenin. Ancak düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü, kadın hakları, bir arada yasama kültüründe büyük açmazlarımız var. Bunları çözebilmeliyiz.
Davos'taki ekonomik aktörlerin yazarlara bakışı nedir?
İki farklı yaklaşım var. Biri geleneksel yaklaşım. Bunlar ekonomist ekonomist ile konuşur, siyasetçi siyasetçiyle konuşur, tarihçi tarihçiyle konuşur diyenler. Öteki yenilikçi yaklaşım. Onlar farklı disiplinlerden insanların bir araya gelmesinden bir sinerji çıkabileceğini düşünüyorlar. Bu ikinci yaklaşım yeni yeni gelişiyor.
Elif Şafak, "Yazarların Yaşamlarını Edebiyata Adamalarındaki İtkiler Nelerdir?" adlı etkinliğe konuşmacı olarak katıldı.
Üç konuşma yaptınız. İlki 'yazarların yaşamlarını edebiyata adamalarındaki itkiler'le ilgiliydi. Siz kendini tam anlamıyla ‘adayan’ yazarlardansınız. Kendi itkinizi nasıl tanımlarsınız?
Yazı bencildir. Yazıya kendinizi adamazsanız yazı küser. Yazıya kendinizi adarsanız başkaları küser. Yazıya olan tutkumu anlattım. Seneler içinde insan çok şey öğreniyor, büyüyor. 8 yaşımdan beri aşığım ben harflere, yazmaya. O aşk hiç değişmedi.
Aynı oturumda Coelho da vardı. Onun görüşleri özetle nelerdi?
Evet Paulo Coelho ve Henning Mankell ile ortak bir etkinlikte yer aldık. Edebiyata nasıl başladığımızı konuştuk, karşılaştırdık. Bir insan kendini niye ve nasıl yazıya adar, bunları açtık. Yaratıcılık, toplumsal meseleler, bir yazar ne kadar yalnızdır, ne kadar içinden çıktığı topluma aittir, tüm bunlar konuşuldu.
Coelho’yu yazar olarak yakından tanıyoruz. “Arkadaşım Coelho”yu nasıl tarif edersiniz?
Biz üç yazarın sohbeti çok doğal, güzel gelişti. Önceden planlanmamış bir şekilde. Biraz risklidir yazarları aynı odaya koymak. Egolarımız yüksek çünkü. Halbuki hiç öyle olmadı çok sıcak, sevecen ve saygı dolu bir sohbet gerçekleşti.
Kimlik algısıyla ilgili de konuştunuz. Oturumun en ilgi çekici fikri kimden geldi?
Kimlik politikaları oturumunda hem akademisyenler, gazeteciler, siyasetçiler vardı; hem de çok başka dinlerden insanlar. İsrailli, Mısırlı, Güney Afrikalı, Hindistanlı… Bir sürü ortak derdi var bu kadar farklı görünen insan kümelerinin. Genel kanı Samuel Huntington'un Medeniyetler Çatışması tezinin çok ötesine geçmek, insanın, Doğu-Batı nerede olursa olsun karmaşık ama bir o kadar duygusal yapısını anlamak; aynı zamanda evrensel bağlarımızı görmek doğrultusundaydı. Ama fikir ayrılıkları da doğdu. Kimileri kimlik kelimesine daha çok sahip çıkarken, ben ve başka konuşmacılar alternatif bir kelime aradık, aidiyet, bağlılık gibi. Kimlik çok daha kati ve köşeli. Aidiyet ise daha akışkan, su gibi, daha az çatışma doğurmakta.
Son konuşmanın konusu ise gelecek kuşakların geçmişlerini öğrenmesi üzerineydi. Bir fikir birliği oldu mu?
Bu oturumda Wikipedia'nin kurucusu Jimmy Wales, İskenderiye Kütüphanesi'nin Başkanı İsmail Serageldin, Metropolitan Müzesi'nin Direktörü Thomas Campbell gibi isimlerle bir araya geldim. Farklı özneleri de kapsayan tarih okumalarının öneminde herkes hemfikirdi.
Etiketler: Davos dayanıklılık Dünya Ekonomik Forumu edebiyat Elif Şafak etkinlik Filiz Aygündüz Henning Mankell İsmail Serageldin Jimmy Wales oturum Paulo Coelho tarih Thomas Campbell yazar