Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Edebiyat » ”Çukurova’sını yazmayan, romancı olamaz''

”Çukurova’sını yazmayan, romancı olamaz''

”Çukurova’sını yazmayan, romancı olamaz''03 Ekim 2012 - 10:10
Yaşar Kemal'in "Bir Ada Hikayesi" dörtlemesinin son cildi "Çıplak Deniz Çıplak Ada" Cuma günü çıkıyorYaşar Kemal'in, 1998 yılında başladığı “Bir Ada Hikayesi” dörtlemesinin son cildi “Çıplak Deniz Çıplak Ada” Cuma günü vitrinlerdeki yerini alacak. Türk edebiyatının en büyük ustası olan Yaşar Kemal'in "Bir Ada Hikayesi" dörtlemesinin ilk kitabı “Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana" 1998'de, ikinci cilt "Karıncanın Su İçtiği” ve üçüncü cilt “Tan Yeri Horozları” 2002 yılında art arda yayımlandı.

270 sayfalık “Çıplak Deniz Çıplak Ada” ile dörtlemenin tamamı yaklaşık 1500 sayfayı buluyor. Yaşar Kemal, "Çıplak Deniz Çıplak Ada"da, savaşlarla, yıkımlarla perişan olmuş insanların bir adayı yurt tutma uğraşlarının öyküsünü anlatıyor.

Yaşar Kemal, kitaplarının yayıncısı olan Yapı Kredi Yayınları'yla yaptığı söyleşiyi basınla paylaştı.



Sizi yazmaya iten neydi? Ne zaman ve nasıl yazmaya karar verdiniz?

Ben edebiyata çocukken başladım. Çocukluğumda bizim köye çok âşıklar, destancılar gelirdi. Onlara çok meraklıydım. Köye her destancı geldiğinde ben onun yanındaydım, sonra onlar gibi şiir söylemeye başladım. Köyün kayalık dağına çıkar dağ üstüne, çiçekler üstüne türküler söylerdim kendi kendime. Eğer modern edebiyatla karşılaşmasaydım, ki karşılaşmam tesadüftür , bir destancı olurdum. On altı ya da on yedi yaşlarımda folklor derlemelerine başladım. Bir de tekerlemeler, destanlar, masallar derledim. Okulu bırakınca Ramazanoğlu Kütüphanesinde çalışmaya başladım, habire okudum.

Okuduğunuz ilk roman neydi?

İlk okuduğum roman Alphonse Daudet’nin "Le Petit Chose / Küçük Şey"iydi. Daudet’nin torununun Ceyhan’da bir çiftliği, bir de küçük fabrikası vardı. Kitabı da Amasya’da bir öğretmen çevirmişti. Ondan sonra da "Kerem ile Aslı"yı okudum. Beni ilk etkileyen kitap "Don Kişot" oldu.

"Bir Ada Hikayesi"ni yazma fikri ilk ne zaman ve nasıl oluştu?

Bizim köyümüzde okul yoktu. İlkokulu okumak için Kadirli’de bir akrabamızın evine gittim. Bir süre orada kaldım. Ama o evde kalmak istemediğim için okula kendi köyümden yürüyerek gidip gelmeye başladım. Yürürken hep bir köyden geçiyordum. Bu köyle ilgili bazı şeyler duymuştum.

Abidin Dino’ya bu Çukurova’daki köyün, mübadillerin hikayesini anlattım. “Ne duruyorsun, en güzel konu bu. Bunu şimdiye kadar hiç kimse doğru dürüst yazmadı. Doğru dürüst diyorum ama belki de kimse yazmadı” dedi.

Ben "Bir Ada Hikayesi" romanlarımda mübadeleyi yazdım. Benim için mübadele sadece bu romanlarda anlattığım mübadele demek değil. Benim ailem de mübadele yaşamış. Ruslar Van’a geldiği zaman bizimkiler sürgün olmuşlar. Bütün Anadolu’da gezmişler, Çukurova’da bu köye yerleşmişler. Bu mübadele hikayesini bu hırsla yazdım.

Dört cildin tamamının yazımı ne kadar sürdü?

1996 yılında "Bir Ada Hikayesi"nin ilk kitabını yazmaya başladım. "Çıplak Deniz Çıplak Ada"nın yazımı 8 yıl sürdü. Bugüne kadar hiçbir romanımı 8 yılda yazmadım. Yazmaya başladığımda hastalandım ancak ne olursa olsun bitireceğim dedim.

"Bir Ada Hikayesi"nin her bir cildini, diğer romanları yazarken yaptığınızı söylediğiniz gibi, önce kafanızda mı yazdınız?

Bütün kitaplarımı yazmadan senelerce önce düşünürüm. Çocukluğumda düşündüğüm bir mesele var, bugünlerde yine onu düşünüyorum orman sorunu… Aklımda başka konular da var. Onlardan biri iki kadınla ilgili. Osmanlı zamanında kahramanca çalışmış bu kadınlar.

Romanlarınızda genellikle hep bir toplumsal değişim sürecinden bahsediyorsunuz. Eskiye göre artık her şey çok daha çabuk kabuk değiştiriyor, başkalaşıyor. Bu durum sizi rahatsız ediyor mu?

Ölen değerlerin yerine ise o çapta bir değer gelmiyor. İnsan bu değişimin acısını yürekten duymaz olur mu? Bugünkü dünya düzeni dünyamızı bitirebilir. Doğa kırımı, savaş kırımlarıyla başa baş gidiyor. Savaş ve doğa kırımı sürdüğü sürece insanlığın sonu gittikçe yaklaşıyor korkarım.

Romanlarınızın genel konusu Çukurova’yken, bu romanda mübadeleye nasıl geçtiniz? Karşılıklı olarak yerlerinden edilmiş insanların mutsuzluğu ve tedirginliğinin bir romancı olmanın dışında, sizin hayatınızla da paralelliği var mı?

Amerika’da katıldığım bir konferansta dinleyiciler arasından büyük bir yazar “Neden hep Çukurova’yı yazıyorsun?” dedi. “Ben sadece Çukurova’yı yazmıyorum ki” dedim. Durdum bekledim. “Neyi yazıyorsun başka?” dedi. “Hayır, Çukurova’yı yalnız ben yazmıyorum. Tolstoy yazıyor, Dostoyevski yazıyor.” Çukurova’sını yazmayan hiçbir yazar büyük romancı olamaz. Hatta ben yazarım diyorsa da, yazar değildir. Ben Çukurova’yı herkes kadar yazdım. Stendhal da kendi Çukurova’sını yazmıştır.