Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Edebiyat » 'Bu roman annemin paltosundan çıktı'

'Bu roman annemin paltosundan çıktı'

'Bu roman annemin paltosundan çıktı'23 Haziran 2015 - 10:06 | Fotoğraf: Fatih Karaoğlan
Bir Rus ve bir Türk devrimcinin kesişen hayat hikâyesini Amerikalı bir gazetecinin ağzından anlatan ilk kitabı 'Kısmet'le Volga Kurbanzade, bu üç adamın yetiştiği üç kültürü harmanlayarak okuyucularına sunuyor
ÖZGE KARA
 
‘Kısmet’, 20. yüzyılın başlarında İstanbul, St. Petersburg ve Boston üçgeninde geçen bir tarihi roman. Özgürlük arayışının isyanları, isyanların ise köklü değişimleri getirdiği bu yıllar bir kez de Volga Kurbanzade’nin kurgusuyla anlatılıyor. Yolları Paris’te kesişen Rıza, Anuşka ve Tobias etrafında dönen hikaye gerçekle kurgu arasında gidip geliyor. Nitekim kitapta Maksim Gorki’den Tevfik Fikret’e kadar pek çok tarihi figürle karşılaşmak mümkün. Döneme ilişkin bazı orijinal metinler de kurgudaki yerlerini alıyor. Hem bir aşk romanı ‘Kısmet’, hem de bir dönemi anlatıyor. Romanı Volga Kurbanzade ile konuştuk.
 
‘Kısmet’te bir Türk devrimci, bir Rus devrimci ve ABD'li bir gazetecinin Paris’te kesişen hikâyesini anlatıyorsunuz. Fikir olarak nasıl doğdu bu roman?
 
Başkarakterlerim kitapta nasıl Paris’te buluşuyorsa bana da böyle bir kitap yazma fikri Strasburg’da geldi. Hatta bir tarih sınavına çalışıyordum. Dersi de çok iyi hatırlıyorum: Uluslararası İlişkiler Tarihi II… Sabahlamıştım. Sabaha doğru beş gibi bu konu aklıma geldi. İlk başta bir tiyatro eseri gibi düşündüm; sonra bir roman gibi yazmak istedim.
 
Ciddi bir tarih yazımı var kitapta. Hazırlık süreci nasıl geçti?
 
Aslını isterseniz hazırlık süreci gerçekten çok zor oldu. Mesela İlber Ortaylı böyle bir kitap yazsa hiç zor olmaz; ama ben İlber Ortaylı değilim. ‘Kısmet’i yazma fikri aklıma geldiği zaman onu yazacak kültür birikimine sahip değildim. İlham geldi de yazdım diye bir şey de yok. Bazı yazarlar vardır, çok yeteneklidir. Ben çok yetenekli bir yazar olduğumu iddia etmiyorum; ama çalışkan bir yazar olduğumu söyleyebilirim. ‘Kısmet’i yazarken de çok araştırdım. Yetenekten ziyade bir azim örneği ‘Kısmet’.
 
Gerçekle kurgu arasında gidip gelen bir roman ‘Kısmet’. Sık sık tarihi figürler ve orijinal metinlerle karşılaşmak mümkün. Neden böyle bir kurgu tercih ettiniz? 
 
Çünkü kurgunun yakınına mümkün olduğu kadar fazla gerçekle gelmek istedim. Bu yüzden de kurgumu oluştururken mümkün olduğu kadar gerçekliklerden beslendim.
 
 
Fotoğraf: Fatih Karaoğlan
 
 
Hikaye 20. yüzyıl başlarında geçiyor. Neden özellikle bu dönemi anlatmak istediniz? 
 
Benim hayalimde hep bu dönemde yaşamak vardı. Gerçekten hayallerimi çok besleyen bir dönem. Belki hepimizin hayallerini besleyen bir dönem ki çok kısa süre önce Gezi’yi yaşadık. Bu romanla birlikte hiç yaşamadığım ama içimde her zaman olan o yılları bir nevi yaşamış oldum.
 
Kitabın bir yerinde “Bazen bir şeyi yazmak, yapmaktan daha fazla bir iddia barındırabiliyor,” diyorsunuz. Bu romanın nasıl bir iddiası var? 
 
Esasında bu kitabın iddası, herhangi bir iddiası olmaması. Kendimi henüz bir yazar olarak görmüyorum. Benim için yazar, Yaşar Kemal’dir mesela. Bir kitap yazmakla yazar olunmadığını düşünüyorum; ama şunu söyleyebilirim ki yazmayı çok seviyorum. Kendimi edebiyatla uğraşan, yazmayı seven bir insan olarak tanımlıyorum. 'Kısmet' yazılması gereken bir romandı ve yazıldı; herhangi bir iddiası yok.
 
Başkarakterleriniz Rıza, Anuşka ve Tobias’ı yaratırken nelere dikkat ettiniz?
 
Bir şekilde 1905 Rus devrimi ve 1908 Jön Türk devrimini birlikte vermek istedim. Böylece ortaya Rıza ve Anuşka çıktı. Rıza’yı yaratırken klasik bir Türk devrimciyi düşündüm; Anuşka karakterini yaratırken de klasik bir Rus devrimciyi… Anuşka, gerçekten Rus edebiyatında yaşayan biri. Gazeteci Tobias’ı da tüm bunları aktaran bir anlatıcı gibi düşündüm. Amerikan edebiyatının bir temsilcisi oldu o da. Çünkü bu üç karakterle üç farklı edebi dünyayı birleştirmek istedim. Ben bu üçünü de okuyarak büyüdüm. Beslendiğim bu üç nehri aynı denize akıtmak istedim belki de.
 
‘Kısmet’ bir ilk roman. Yazma konusunda sizi cesaretlendiren ne oldu? 
 
‘Kısmet’in roman olarak ortaya çıkışını kendisi de bir yazar olan anneme borçluyum. Dostoyevski’nin bir lafı vardır: “Hepimiz Gogol’un paltosundan çıktık,” der. Bu roman da annemin paltosundan çıktı. O içimdeki edebiyat tutkusunu canlandırdı; o tutkuyu bana yazarak yaşattı. ‘Kısmet’i hayalden çıkıp gerçekleşmesini sağlayan annemdi. O olmasaydı böyle bir roman yazmaya cesaret edemezdim.