Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Edebiyat » "Ben yaralı bir ceylanım"

"Ben yaralı bir ceylanım"

"Ben yaralı bir ceylanım"20 Temmuz 2015 - 10:07 | Fotoğraf: Fatih Karaoğlan
Mim Kemal Öke'nin yeni kitabı 'Yaralı Ceylanlar Kulübü', toplumun açtığı yaralara tasavvuf ile çare bulmayı öneriyor
GÜLDEN ÖKTEM
 
Mim Kemal Öke, '90'lı yılların başlarında televizyonda yaptığı programlarla pek çoklarımızın hafızasında. Ancak siyaset ve uygarlık tarihi profesörü Öke, tüm bu mesleki başarılarının ardında hayatını engelli kızına adamış bir baba. Atatürk'ün en yakınındaki doktor olan ve adı Nişantaşı'nda bir caddeye verilen Doktor Mim Kemal Öke'nin torunu olan yazar, 'Yaralı Ceylanlar Kulübü' isimli bir kitap çıkardı. Kitabında tasavvufa nasıl yaklaştığını anlatan Öke ile 'Yaralı ceylanlar Kulübü'nü konuştuk.
 
Nedir 'Yaralı Ceylanlar Kulübü', nasıl bir yerdir?
 
Ceylan çok güzel, estetik ve ürkek bir hayvandır. Ben tabiatı çok sevdiğim ve âleme hayran olduğum ve âlemde Allah’ın yansımalarını gördüğümden beni çok cezbeder. Bu çağda herkes birbirinin üstüne çıkıp, birilerini ezmenin; menfaatlerinin peşinde. Bu da ezilenleri ve dürüst olanları yaralıyor. Onlar da toplumda aslında bir yaralı ceylan gibi kalıyor. Bunun tasavvufla da ilgisi var tabii. Tasavvuf yoluna girenler/girmek isteyenler de mutlaka yaralı ceylanlardır. Onların kulübü de 'Yaralı Ceylanlar Kulübü’dür.
 
Kimler gelir bu kulübe, sadece kalbi kırık olanlar mı?
 
Kalbi katı olanlar gelmez bu dergaha, tabii kalbi kırık olanlar gelir. O kalbi onarmak için gelirler.
 
Mim Kemal Öke’nin yarası engelli kızı Nazlı mıdır?
 
Ben yaralı bir ceylanım çünkü benim engelli bir kızım var, Nazlı. Onun down sendromlu olması yüzünden kendimi kahrederek, isyan ederek bir yere varamam. Allah bunu bana verdiyse eğer bunun bir hikmeti vardır, diye düşünmek tasavvuftur. Ben bu hikmeti anlamaya ve görmeye çalıştım.
 
Peki tasavvufla tanışmanız kızınız Nazlı’nın down sendromlu olduğunu öğrenmenizle mi başladı?
 
Tabii, Nazlı’nın doğumuyla yaklaştım tasavvufa.
 
Eşiniz Nazlı’ya hamiyleyken onun engelli olduğunu kontroller sırasında öğrenme imkanınız olmadı mı?
 
Hayır, çok şükür ki hiç öyle ultrasona filan girmedik. O yolların hepsini tıkamıştık.
 
Neden?
 
Çünkü orada büyük bir boşluğa düşecektik.
 
Sonra ne oldu?
 
Ben bunu nasıl kaldıracağım, diyorsun. Bunun bir hediye olduğunu düşündüm aslında. Birisi sanki elimden tuttu tasavvufla ve “Yaralı Ceylanlar Kulübü’ne hoş geldiniz,” dedi.
 
Nasıl iletişim kurdunuz Nazlı’yla? İyi bir eğitim almasını sağladınız ve hatta şimdi onunla birlikte eğitimlere gidiyorsunuz...
 
Biz şimdi kızımla artık karşılıklı birbirimizi eğitiyoruz. Müthiş sabır gerektiren bir durumdur, ama insan sevgisini öğretiyor. Bugüne dek bir gün gelip beni, kendiliğinden öpmüşlüğü yoktur. Ama bu, beni sevmediği anlamına gelmiyor.
 
Sadece Nazlı yok aslında hayatınızda. Onunla birlikte diğer engelli çocuklara da eğitimler veriyorsunuz.
 
Başka Nazlı’lara ve onların anne babalarına yardımcı olduğunuz zaman aslında hayat anlamlı oluyor.
 
Eğitimlerde neler yapıyorsunuz Nazlı ile?
 
Nazlı şu anda sadece alışık olmadığı ortamlarda kısa süreli yabancılık çekiyor, ama sonrasında rahatlıyor. Bunu bildiğim için de diğer çocuklarla rahat çalışıyorum. Birlikte ritim aletleri, davul çalıyoruz.
 
Çocuklar ne tepki veriyor?
 
İlk davul çalmaya başladığımızda kulaklarını kapatıyorlar. Sese çok duyarlılar ama üç hafta sonra şakır şakır çalmaya başlıyorlar. Onlarla birlikte bir sevgi çemberi kuruyoruz; Yaralı Ceylanlar Kulübü’de işte bir sevgi mabedidir ve sevgiyi ortaya çıkarıyor.
 
Hayatınızı engelli çocuklara adadınız, diyebilir miyiz?
 
Tabii, tamamen onlar için varım artık. Yazmaya devam edeceğim bir taraftan. Yaralı ceylanlara elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyoruz.