Zamansız bir durumun peşinde
09 Ocak 2022 - 07:01Seray Şahinler
Plastik sanatlar ile yeni medya teknolojisi arasındaki kesişimi buluşturdukları çalışmalarıyla ilgi çekici işlere imza atan sanatçı ikilisi ha:ar Londra yolcusu… Heykeltıraş Hande Şekerciler ve yeni medya sanatçısı Arda Yalkın’ın "Pulse: Electric Mannerism” sergisi 13 Ocak’ta Londra’daki JD Malat Gallery’de ziyarete açılacak. Sergide ha:ar’ın bir süredir devam eden “İmkânsız Heykeller” serisi ve Hande Şekerciler’in “ecstasy” serisinden bronz heykeller yer alıyor. İki seri de temel olarak insanın yaşadığı medeniyetle çatışmasını odağına almış. “ecstasy” konuya kişisel bir çerçeveden yaklaşırken, “İmkânsız Heykeller” insanın insanla olan ilişkisini irdeliyor.
İkonografisinin peşinde
ha:ar’ın çalışmaları, Rönesans ve Barok’un büyük ustalarını, geçmişi yeniden yorumlayan bir dizi kompozisyon ile fiziksel ve sanal ortamla ilişkilendirerek keşfediyor. Fakat bu bilinen “ilham”ın biraz ötesinde. Klasik eserlerdeki kompozisyon, renk gibi öğeleri çıkış noktası alan sanatçılar güncel fikirleri, gelecek tasvirlerini anlatmak üzere çağdaş teknolojiyle bir araya getiriyorlar. Sergi hazırlığında konuştuğumuz ha:ar “zamansız bir durum” yaratmaya çalıştıklarını kaydediyor: “Resimlerimizdeki tüm figürler aksesuvar, alet-edevat ve hatta mekândan arınmış durumda. İlahi diyebileceğimiz bir ortamda, belki arafta belki cennet ya da cehennemde, hiçbir zamanı işaret etmeyen yalınlıkta fakat yine de birtakım jestler ve mimikler yaparak sahneyi oluşturuyorlar. Bunların neyi işaret ettiğini çözmeyi ya da yeni hikâyeler yaratmayı da izleyiciye bırakıyoruz”
Arda Yalkın “İmkânsız Heykeller” serisinde kendi ikonografilerini yaratmak istediklerini söylüyor. Serinin konusu ise insanlığın kurduğu medeniyet ve ürettiği teknoloji ile olan çekişmesi. İnsanlığın değişmeyen fakat 21. yüzyılda şekil değiştiren “sorunsalı” yani… Yalkın ve Şekerciler’in dikkat çekici bir yorumu var bu noktada: “Rönesans resim ve heykellerindeki formları ancak yakından incelendiğinde görülebilecek modern mimikler şeklinde yorumladık. Yine o dönemin cennet-cehennem, ilahi-fani gibi ikilemlerini sıkça kullanıyoruz. Hemen her resimde kısmen bir şiddet vurgusu var ve bu eserin ilk andaki parlak, renkli, albenili görüntüsüyle çelişiyor. Bu seri biz üzerinde çalıştıkça detaylanıyor ve her detayda bazen sadece bizim bildiğimiz bazen de kolayca anlaşılabilecek tarihi, sosyal ya da politik referanslar gizli. Örneğin, serinin ilk işini Hillary Clinton’ın seçim kampanyasında şahit olduğumuz bir an üzerine, Da Vinci’nin ‘Son Akşam Yemeği’ni yeniden üreterek kurgulamıştık. İsa dirilse onunla konuşur musunuz yoksa selfie mi çekersiniz? Selfie çekilir herhalde. Çünkü günümüzde en önemli obje ‘biziz’. ‘BEN ve Hilary, BEN ve falan filan’, diyor aslında sosyal medya profillerimiz. Ortaya sermeye çalıştığımız ne kadar önemli, özel ve biricik olduğumuz. Tatmin olmaz bir onaylanma, beğenilme ihtiyacındayız insan olarak.”
Makine düşüncenin önünde
Bugün yeni medya sanatı temel yaklaşımlar etrafında şekilleniyor. İşin temelinde ise “kodlar” var. Fakat bu kodların ne kadarı sanatın yörüngesinde? ha:ar sanatın en “klasik” kodlarını bugünün araçlarıyla yeniden yorumlamak nasıl sorusuna “temel şey özgün bir yol bulabilmek” yanıtını veriyor: “Yeni medya sanatında bizim artık görmekten sıkıldığımız bir yön var; her gün yeni yazılımlar, enstrümanlar çıkıyor, sürekli bir teknolojik keşif söz konusu. Sanatçılar bu keşiflerin heyecanıyla sadece teknolojinin ya da büyüklüğün öne çıktığı eserler üretmeye başladı. Makinenin estetiği düşüncenin önüne geçmeye başladı. Dikkat edin, baskın yeni medya eserlerinin neredeyse hepsi hem görsel hem de kavramsal olarak soyut; kesin bir söylemi, politik duruşu ya da iddiası olmayan birtakım parçacık simülasyonları çoğu.”