Yaşadığı gibi yazdı
10 Ocak 2013 - 08:01Metin Kaçan intihar etti. 1995 yılında adının karıştığı tecavüz davası, ‘Ağır Roman’ başarısı derken yine açıldı eski defterler... Aslolan bir şey var ki yaşadığı gibi yazdı, yazdığı gibi de gitti
ASU MARO
Hep projelerinden söz ediyordu röportajlarında... Kapadokya’daki Peri Bacaları’nda doğan bir çocuğun romanını yazmakta olduğundan... “Fındık Sekiz” romanını senaryolaştırdığından... Kısmetse yaza çekimlere başlayacağından... Aslında dingin, neredeyse mutlu, Metin Kaçan için söylenebilecek kadar ‘durmuş oturmuş’ bir haldi, gösterdiği... Bir cumartesi gecesi bindiği taksiyi durdurup kendisini Boğaziçi Köprüsü’nden aşağıya bırakacağını hiç tahmin etmezdi okuyan...
Ama bir yandan da “Bu hayata nasıl bir son düşünürdünüz?” diye sorulsa, galiba akla gelmeyecek bir şey değildi, “Ağır Roman”ın yazarının böyle bir son yazması.
Kayserili Kaçan ailesinin ortanca oğlu, Metin Kaçan. Abisi, karikatürist Hasan Kaçan, kardeşi oyuncu Fatih Kaçan. 15 Kasım 1961’de İncesu’da doğmuş, ama altı aylıkken ailesi İstanbul’a taşındığı için asıl meskeni bu şehir. Türkiye’de bir yeraltı edebiyatından söz edilecekse, ilk ve en iyi örneklerinden “Ağır Roman”ın geçtiği mahallede... Dolapdere’de.
Şiddet, coşku ve yalan
Kasımpaşa Lisesi’ni ikinci sınıfta terk etti, 16’sında çete kurdu, adı Beyaz Eldiven. Yapmadığı iş yok o dönemde. Otomobil tamirciliği, marangozluk, musluk tamirciliği, barmenlik... Ama en çok gözlemcilik ve ‘anlatıcılık’. Gündüz yaşadıklarını akşam arkadaşlarına anlatırken yeniden kurguluyordu. Derken Kolera Sokağı’nın esrarkeşleriyle, kumarbazlarıyla röportajlar yapıp kaydetmeye başladı. “Anladım ki oradaki insanlar çok coşkulu. Ama müthiş de bir yalan söyleniyor. İşte bu coşku, şiddet ve yalan bana yazma dürtüsü verdi” diye anlatıyordu yazmaya başlamasını.
Cezaevinde şişlendi
Çoğu kimsenin yabancısı olduğu bir dünyayı olanca gerçekliğiyle okurun suratına çarpan ilk kitabı “Ağır Roman”, kendine özgü dili ve o dünyanın tam göbeğinden gelen sıradışı yazarıyla 1990 yılında bomba gibi düştü, Türk edebiyat dünyasına. Onu “Fındık Sekiz” izledi... Ve asıl bomba: Metin Kaçan, arkadaşı Alp Buğdaycı ile birlikte beş yıllık sevgilisi G.K.’ya işkence ve tecavüz etmekle suçlandı. Yıl 1995’ti, yıllar sonra Ayşe Arman’a söylediğine göre ‘flu bir gece’ydi, ortada işkence ya da tecavüz değil, şiddetli bir sevgili kavgası vardı, G.K. o hale evden çıktıktan sonra gelmişti. Metin Kaçan sekiz ay tutuklu kaldı, cezaevinde şişlendi, ölümden döndü, kefaletle serbest kaldı. Ama asıl önemlisi, ‘tecavüzcü’ sıfatı onu hayatı boyunca, ölümünde de bırakmadı.
Bir göründü, bir kayboldu
Yine aynı röportajda neler yaşadığını şöyle anlatıyordu: “Psikolojim bozuldu, ağır travmalar geçirdim. Hayata ve insanlara karşı müthiş bir öfke vardı içimde. İnsanların bakışları rahatsız edici, gözleriyle bana ‘Sen tecavüzcüsün!’ diyorlar. İyi de kimse meselenin aslını bilmiyor! 36 ay ceza geldi. Bu kadar rezil bir adamsam, neden beni bıraktılar?”
Üç kitap daha yazdı, Metin Kaçan. “Harman Kaplan” (1999), “Cervantes’in Yeğeni” (2005) ve “Adalara Vapur” (2002). Çok ortalarda olmayı sevmedi. Akşam’dan Ferhat Uludere’ye “Ben uzaklıkların bile bana yakın tebessümler attığı hoş kokuların ve derin denizlerin, kocaman sevdaların adamıyım” diye anlatıyordu bunu: “Hayatımın hiçbir döneminde konsomasyona çıkmadım”.
Geçen yıl, “Ağır Roman” dizi olurken yine bir göründü, bir kayboldu. Arada twitter’a yazdı birkaç satır. Kasımda mesela, “Kalbin kokusunu alanların yeryüzünde başka beklentileri kalmaz. O kokuyu almak kalbi vermekle olur kim verebilir ki... Kim kendinden vazgeçebilir ki?” diye yazmıştı. Belki onun da başka beklentisi kalmamıştı yeryüzünde, kim bilir!
Şimdi arkasından bir kez daha birbirine girdi ortalık, yine açıldı eski defterler. Belki dediği gibi, kimse meselenin aslını bilmiyor. Ama aslolan bir şey var ki, Metin Kaçan gerçekten ‘sokaktan’ beslenen, esaslı bir yazardı. Yaşadığı gibi yazdı, yazdığı gibi gitti..
"Çok yakıcı bir hikaye"
Sumru Yavrucuk: "Kahramanları gibi bir ölüm seçti"
Kendi yazdığı romanların kahramanları gibi bir ölüm seçti. Kendine özgü bir dili vardı. Sanattaki iyi, doğru, güzel gibi sanatı yüceleştiren değerleri bir kenara atarak argoyla harmanladığı ve kendi türettiği kelimelerle fantastik destanlar yazdı.
Burak Sergen: "Çok insandı"
Çok üzgünüm. Metin'i çok severdim. Onun romanından uyarlanan "Ağır Roman" filminde rol almıştım. Onunla ilk kez Tarlabaşı'nda filmin çekimlerini yaparken tanışmıştım; orada oturduk, kahvemizi içtik, sohbetimizi ettik. Çok insandı. Böyle bir sonu asla düşünemezdim Metin için. Geride kalanlara sabır diliyorum.
Ahmet Ümit: "Yaşamın sonlanışındaki trajedi..."
Çok üzücü... Çok etkilendim. Metin benim çok tanıştığım bir insan değil ama birkaç kez karşılaştık. "Ağır Roman", Türk edebiyatında bence ayrıksı romanlardan biri, çok farklı bir çalışma. Kitabıyla çok sevdiğim biri ama insanlar dönüp yaşanmışlıklara, geçmişte olan olaylara bakıyorlar. Bunlardan yola çıkarak bir yazarı tümüyle değerlendirmeye kalkışıyorlar. Bunu doğru bulmuyorum. Bunu yeniden gündeme getirmeyi doğru bulmuyorum; belki de Metin'in intiharında o olayların da büyük etkisi vardır. Benim için önemli olan şu noktada edebiyata böyle önemli bir eser kazandırmış bir yazarın intiharı. Ve tabii sadece intihar değil bir insan yaşamı ve bu insan yaşamının sonlanışındaki trajedi... Ve bu trajediye yol açan nedenler üzerine düşünüyorum, gerçekten üzülüyorum. Aklıma gelen tek şey hayatın ağırlığı karşısında insanın direnme, dayanma gücünün sonsuza kadar sağlam kalamadığı.
Ayfer Tunç: "Çok yakıcı bir hikaye"
Çok üzgünüm gerçekten. Metin'le pek tanışıklığım yok, Gendaş dergisini çıkarırken yayın yönetmeniydi ve benimle uzun bir röportaj yapmıştı. Çok yumuşak, çok nazik, çok meraklı bir insandı gördüğüm kadarıyla. Edebiyat için büyük kayıp; insan olarak çok yakıcı bir hikaye.
Kemal Gökhan Gürses: "İstedikleri yere gidenler..."
Metin çocukluk arkadaşım sayılır. Çok genç yaşta tanıştık biz. '80 öncesi başka bir gerçekliği hep birlikte yaşadık. Hepimiz çok heyecan dolu, hayatta büyük beklentileri olan kişilerdik. Bir kısmımız sıyrıldı, Metin gibi, önemli isimlere dönüştü. Bana öyle geliyor ki hepimizin yaşamını değiştiren ağır olayların yaşandığı bir yakın tarihe sahibiz. Belki inançlarımızı, yaşama olan bağlılığımızı, yaşama gücümüzü azaltan bir yakın tarih... Aslında galiba bir tür bir 'tutanamayanlar öyküsü' hepimizinki. Metin çok doluydu ve üretebileceğinin belki çok azını iyi ilmikleyerek üretmiş bir insan. Ardında bıraktığı az ama çok değerli eserler bence geleceğe kalacak. Keşke o da geleceğe kalsaydı; tatlı, huysuz bir ihtiyara dönüşseydi. Metin'in Kemal Aratan ile birlikte yaptığı "İstedikleri Yere Gidenler" adlı bir roman vardır. Onun adı şimdi çok manidar...
Vedat Özdemiroğlu: "Değerli bir beyni kaybettik"
Çok önemli, değerli bir beyni kaybettik. Kolera sokağını, Dolapdere'yi insan zenginliğiyle, tüm detaylarıyla aktarmış bir yazardı. Gerçek bir sokak değeriydi. Allah rahmet eylesin, yakınlarına sabır diliyorum.
Metin Celal: "Şaka yaptığını düşünüyorum"
Metin Kaçan, ilk romanıyla adını edebiyat tarihine yazdırmış bir yazar. "Ağır Roman", hem işlediği konu hem de anlatımı ile önemli bir romandır. Birçok yazara el değmemiş konuları cesurca işleyebilmeleri için örnek olmuştur. Filmi, balesi, tiyatrosu, dizisi yapılmış bir roman olarak da az rastlanır örneklerdendir. Metin Kaçan'ın intihar ettiğine, hatta öldüğüne inanamıyorum. Böyle oyunları severdi. Şaka yaptığını düşünüyorum. Bu şakayı daha fazla uzatmadan ortaya çıkmasını bekliyorum.
ASU MARO
Hep projelerinden söz ediyordu röportajlarında... Kapadokya’daki Peri Bacaları’nda doğan bir çocuğun romanını yazmakta olduğundan... “Fındık Sekiz” romanını senaryolaştırdığından... Kısmetse yaza çekimlere başlayacağından... Aslında dingin, neredeyse mutlu, Metin Kaçan için söylenebilecek kadar ‘durmuş oturmuş’ bir haldi, gösterdiği... Bir cumartesi gecesi bindiği taksiyi durdurup kendisini Boğaziçi Köprüsü’nden aşağıya bırakacağını hiç tahmin etmezdi okuyan...
Ama bir yandan da “Bu hayata nasıl bir son düşünürdünüz?” diye sorulsa, galiba akla gelmeyecek bir şey değildi, “Ağır Roman”ın yazarının böyle bir son yazması.
Kayserili Kaçan ailesinin ortanca oğlu, Metin Kaçan. Abisi, karikatürist Hasan Kaçan, kardeşi oyuncu Fatih Kaçan. 15 Kasım 1961’de İncesu’da doğmuş, ama altı aylıkken ailesi İstanbul’a taşındığı için asıl meskeni bu şehir. Türkiye’de bir yeraltı edebiyatından söz edilecekse, ilk ve en iyi örneklerinden “Ağır Roman”ın geçtiği mahallede... Dolapdere’de.
Şiddet, coşku ve yalan
Kasımpaşa Lisesi’ni ikinci sınıfta terk etti, 16’sında çete kurdu, adı Beyaz Eldiven. Yapmadığı iş yok o dönemde. Otomobil tamirciliği, marangozluk, musluk tamirciliği, barmenlik... Ama en çok gözlemcilik ve ‘anlatıcılık’. Gündüz yaşadıklarını akşam arkadaşlarına anlatırken yeniden kurguluyordu. Derken Kolera Sokağı’nın esrarkeşleriyle, kumarbazlarıyla röportajlar yapıp kaydetmeye başladı. “Anladım ki oradaki insanlar çok coşkulu. Ama müthiş de bir yalan söyleniyor. İşte bu coşku, şiddet ve yalan bana yazma dürtüsü verdi” diye anlatıyordu yazmaya başlamasını.
Cezaevinde şişlendi
Çoğu kimsenin yabancısı olduğu bir dünyayı olanca gerçekliğiyle okurun suratına çarpan ilk kitabı “Ağır Roman”, kendine özgü dili ve o dünyanın tam göbeğinden gelen sıradışı yazarıyla 1990 yılında bomba gibi düştü, Türk edebiyat dünyasına. Onu “Fındık Sekiz” izledi... Ve asıl bomba: Metin Kaçan, arkadaşı Alp Buğdaycı ile birlikte beş yıllık sevgilisi G.K.’ya işkence ve tecavüz etmekle suçlandı. Yıl 1995’ti, yıllar sonra Ayşe Arman’a söylediğine göre ‘flu bir gece’ydi, ortada işkence ya da tecavüz değil, şiddetli bir sevgili kavgası vardı, G.K. o hale evden çıktıktan sonra gelmişti. Metin Kaçan sekiz ay tutuklu kaldı, cezaevinde şişlendi, ölümden döndü, kefaletle serbest kaldı. Ama asıl önemlisi, ‘tecavüzcü’ sıfatı onu hayatı boyunca, ölümünde de bırakmadı.
Bir göründü, bir kayboldu
Yine aynı röportajda neler yaşadığını şöyle anlatıyordu: “Psikolojim bozuldu, ağır travmalar geçirdim. Hayata ve insanlara karşı müthiş bir öfke vardı içimde. İnsanların bakışları rahatsız edici, gözleriyle bana ‘Sen tecavüzcüsün!’ diyorlar. İyi de kimse meselenin aslını bilmiyor! 36 ay ceza geldi. Bu kadar rezil bir adamsam, neden beni bıraktılar?”
Üç kitap daha yazdı, Metin Kaçan. “Harman Kaplan” (1999), “Cervantes’in Yeğeni” (2005) ve “Adalara Vapur” (2002). Çok ortalarda olmayı sevmedi. Akşam’dan Ferhat Uludere’ye “Ben uzaklıkların bile bana yakın tebessümler attığı hoş kokuların ve derin denizlerin, kocaman sevdaların adamıyım” diye anlatıyordu bunu: “Hayatımın hiçbir döneminde konsomasyona çıkmadım”.
Geçen yıl, “Ağır Roman” dizi olurken yine bir göründü, bir kayboldu. Arada twitter’a yazdı birkaç satır. Kasımda mesela, “Kalbin kokusunu alanların yeryüzünde başka beklentileri kalmaz. O kokuyu almak kalbi vermekle olur kim verebilir ki... Kim kendinden vazgeçebilir ki?” diye yazmıştı. Belki onun da başka beklentisi kalmamıştı yeryüzünde, kim bilir!
Şimdi arkasından bir kez daha birbirine girdi ortalık, yine açıldı eski defterler. Belki dediği gibi, kimse meselenin aslını bilmiyor. Ama aslolan bir şey var ki, Metin Kaçan gerçekten ‘sokaktan’ beslenen, esaslı bir yazardı. Yaşadığı gibi yazdı, yazdığı gibi gitti..
"Çok yakıcı bir hikaye"
Sumru Yavrucuk: "Kahramanları gibi bir ölüm seçti"
Kendi yazdığı romanların kahramanları gibi bir ölüm seçti. Kendine özgü bir dili vardı. Sanattaki iyi, doğru, güzel gibi sanatı yüceleştiren değerleri bir kenara atarak argoyla harmanladığı ve kendi türettiği kelimelerle fantastik destanlar yazdı.
Burak Sergen: "Çok insandı"
Çok üzgünüm. Metin'i çok severdim. Onun romanından uyarlanan "Ağır Roman" filminde rol almıştım. Onunla ilk kez Tarlabaşı'nda filmin çekimlerini yaparken tanışmıştım; orada oturduk, kahvemizi içtik, sohbetimizi ettik. Çok insandı. Böyle bir sonu asla düşünemezdim Metin için. Geride kalanlara sabır diliyorum.
Ahmet Ümit: "Yaşamın sonlanışındaki trajedi..."
Çok üzücü... Çok etkilendim. Metin benim çok tanıştığım bir insan değil ama birkaç kez karşılaştık. "Ağır Roman", Türk edebiyatında bence ayrıksı romanlardan biri, çok farklı bir çalışma. Kitabıyla çok sevdiğim biri ama insanlar dönüp yaşanmışlıklara, geçmişte olan olaylara bakıyorlar. Bunlardan yola çıkarak bir yazarı tümüyle değerlendirmeye kalkışıyorlar. Bunu doğru bulmuyorum. Bunu yeniden gündeme getirmeyi doğru bulmuyorum; belki de Metin'in intiharında o olayların da büyük etkisi vardır. Benim için önemli olan şu noktada edebiyata böyle önemli bir eser kazandırmış bir yazarın intiharı. Ve tabii sadece intihar değil bir insan yaşamı ve bu insan yaşamının sonlanışındaki trajedi... Ve bu trajediye yol açan nedenler üzerine düşünüyorum, gerçekten üzülüyorum. Aklıma gelen tek şey hayatın ağırlığı karşısında insanın direnme, dayanma gücünün sonsuza kadar sağlam kalamadığı.
Ayfer Tunç: "Çok yakıcı bir hikaye"
Çok üzgünüm gerçekten. Metin'le pek tanışıklığım yok, Gendaş dergisini çıkarırken yayın yönetmeniydi ve benimle uzun bir röportaj yapmıştı. Çok yumuşak, çok nazik, çok meraklı bir insandı gördüğüm kadarıyla. Edebiyat için büyük kayıp; insan olarak çok yakıcı bir hikaye.
Kemal Gökhan Gürses: "İstedikleri yere gidenler..."
Metin çocukluk arkadaşım sayılır. Çok genç yaşta tanıştık biz. '80 öncesi başka bir gerçekliği hep birlikte yaşadık. Hepimiz çok heyecan dolu, hayatta büyük beklentileri olan kişilerdik. Bir kısmımız sıyrıldı, Metin gibi, önemli isimlere dönüştü. Bana öyle geliyor ki hepimizin yaşamını değiştiren ağır olayların yaşandığı bir yakın tarihe sahibiz. Belki inançlarımızı, yaşama olan bağlılığımızı, yaşama gücümüzü azaltan bir yakın tarih... Aslında galiba bir tür bir 'tutanamayanlar öyküsü' hepimizinki. Metin çok doluydu ve üretebileceğinin belki çok azını iyi ilmikleyerek üretmiş bir insan. Ardında bıraktığı az ama çok değerli eserler bence geleceğe kalacak. Keşke o da geleceğe kalsaydı; tatlı, huysuz bir ihtiyara dönüşseydi. Metin'in Kemal Aratan ile birlikte yaptığı "İstedikleri Yere Gidenler" adlı bir roman vardır. Onun adı şimdi çok manidar...
Vedat Özdemiroğlu: "Değerli bir beyni kaybettik"
Çok önemli, değerli bir beyni kaybettik. Kolera sokağını, Dolapdere'yi insan zenginliğiyle, tüm detaylarıyla aktarmış bir yazardı. Gerçek bir sokak değeriydi. Allah rahmet eylesin, yakınlarına sabır diliyorum.
Metin Celal: "Şaka yaptığını düşünüyorum"
Metin Kaçan, ilk romanıyla adını edebiyat tarihine yazdırmış bir yazar. "Ağır Roman", hem işlediği konu hem de anlatımı ile önemli bir romandır. Birçok yazara el değmemiş konuları cesurca işleyebilmeleri için örnek olmuştur. Filmi, balesi, tiyatrosu, dizisi yapılmış bir roman olarak da az rastlanır örneklerdendir. Metin Kaçan'ın intihar ettiğine, hatta öldüğüne inanamıyorum. Böyle oyunları severdi. Şaka yaptığını düşünüyorum. Bu şakayı daha fazla uzatmadan ortaya çıkmasını bekliyorum.