Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » ‘Yalnızlık Çağı’ndan mesaj var

‘Yalnızlık Çağı’ndan mesaj var

‘Yalnızlık Çağı’ndan mesaj var30 Ocak 2023 - 10:01
Yeni sergisi “Yalnızlık Çağı Vol.I” ile Anna Laudel Düsseldorf’ta sanatseverlerle buluşan Hayal İncedoğan, yaşadığımız yüzyıla farklı bir çağ tasviri getiriyor.
SERAY ŞAHİNLER- Farklı disiplinlerden beslenen işleriyle tanıdığımız Hayal İncedoğan’ın Almanya’daki ilk kapsamlı kişisel sergisi “Yalnızlık Çağı Vol.I”, Anna Laudel Düsseldorf’ta açıldı. Tuval resimlerinden sesli videolara, neon yerleştirmelerden cam ve ayna işlere kadar uzanan seçki, çağın tanıklığına odaklanarak içinden geçtiğimiz ‘dönüşümleri’ yansıtıyor. Bunu Barok müzik, felsefe, edebiyat, estetik ve sanat tarihinden referanslarla yapıyor. Hepimiz bir ‘Yalnızlık Çağı’ndayız belki de… Yapmamız gereken önce kendimizi sonra dünyayı ‘dinlemek’…
 
*“Yalnızlık Çağı Vol.I” nasıl bir sözle yola çıktı?
 
Önce, sözün büyüsüne inanan biri olarak kelimelerle başlıyorum çalışmaya. Yazıyla aram hep çok iyiydi hatta kendimi ifade etmekle ilgili bana kapılar aralayan ilk mecra yazıydı. Sergi ismiyle birlikte bu projedeki en önemli sözlü referans ise Theodoros Angelopoulos’un “Sonsuzluk ve Bir Gün” isimli filmindeki bir monolog. İkinci referans ise afiş görseli olarak kullandığımız “Recordis” isimli tuval resminde yer alan 19.YY’a ait antika bir vazo. Ve bununla birlikte insan, cam ve yeryüzü arasında çok enteresan bir ortaklık olduğunu keşfettim. Biri sözlü diğeri ise görsel bir referans. Daha sonra da birkaç klasik müzik bestesi geliyor. Çok sesli ve multidisipliner düşünmekle ilgili tabii bu süreç...      Parçaları birleştirmek kaldı sonra geriye ve parçalardan bir bütün oluştu. Ürettikçe çoğalan bir bütün ve bu nedenle zamansal bir işaretle ‘Volume I’ olarak isimlendirdim. İkinci sergi sanırım çok daha fazla parçalı olacak.
 
 
“Yalnızlık Çağı Vol.I” 10 Mart’a kadar ziyarete açık olacak.
 
*Dünyanın içinden geçtiği siyasal, ekonomik, sosyolojik sorunların insandaki yansımalarını irdeliyorsunuz. Eserlerinize nasıl yansıdı bu dönüşümler?
 
Çok temel bir insanlık hissiyatından ve merkezinde insanı konu alan bir durumdan bahsederken elbette insanın içinde bulunduğu coğrafyadan dolayısıyla politikadan, ekonomiden, sosyolojiden bahsetmeden edemezsiniz. Biz etrafımızdaki her şeyden bir parça taşıyoruz içimizde, istesek de istemesek de bir bütünün parçasıyız. Ama zamanla ve pek de organik olmayan yollarla ayrışıyoruz, bağlarımızı koparıyoruz birbirimizden. Bu süreç, sosyal bir varlık olarak tarif edilen insan için son derece yaralayıcı ve sarsıcı. Ve tam da buradan kaynaklanan bir yara ve acıyla baş etmeye çalışırken yola çıktım bu projeyi üretmeye. Bugüne kadar biriktirdiğim, notlar aldığım, paylaşmak ve dahası haykırmak istediğim çok fazla duygu ve düşünce yer alıyor bu sergide.
 
 
*İşlerinizde edebiyat, müzik ve sinema referansları da var. Bu kavramlar nasıl yansıyor sanatınıza?  
 
Ben kendimi multidisipliner bir sanatçı olarak tarif ediyorum ve kelimenin tam anlamıyla da bu yöntemle çalışıyorum. Okuduğum, gördüğüm, duyduğum pek çok şey sadece ona mesai ayırdığım belli bir zaman dilimine ait kalmıyor, zihnimde ve kalbimde yer ediyor. Dolayısıyla bir şey söylemeye kalktığım zaman (Bunu bir kitabın başında yer alan bir referans cümle gibi düşünebilirsiniz) projeyi daha önce o duyguya eşlik etmiş olabileceğine inandığım bir başka sanatçı veya eserle yola çıkarak oluşturmak bana bir tür saygı duruşu veya bir çeşit duygudaşlık gibi geliyor. Öylesine yalnız hissettiğimiz şu yeryüzünde, zamandan ve mekândan azade, bu hâlin derin bir bağ ile şekillendiğini düşünüyorum ve değerli buluyorum.
 
*Serginin tanıtım bülteninde “Bulunduğumuz yüzyıla ait farklı bir çağ tasviri” önerdiğinizi görüyoruz. Yaşadığımız sorunların birçoğu aslında dünyadaki herkesin de ortak derdi. Hepimiz bir “Yalnızlık Çağı” yaşıyoruz galiba, ne dersiniz?
 
Yalnızlığı yaşamın başka noktalarından, farklı şekillerde ele alabilir, tarif edebilirsiniz; mental, duygusal ya da fiziksel açıdan. Her ne şekilde olursa olsun her biri başlı başına yaralayıcıdır. Ben kendimden yola çıkarak hissettiğim bir duygu hâlinin tezahürünün aslında bir noktada etrafımda pek çok insan tarafından birlikte ve benzer şekilde yaşandığını gördüm. Kalabalıkların içinde yalnız olduğunuzu, anlaşılmadığınızı, görülmediğinizi, duyulmadığınızı fark ettiğiniz o ıssız anlar... Dünyadaki herkes size karşı ve sizin karşınızdadır sanki ve siz o kalabalıklara karşı teksinizdir. Bu hâlin incitici olduğu kadar, karşısında duracak cesareti gösterebildiğinizde bir o kadar kuvvetli olduğunu düşünüyorum.
 
Dolayısıyla hayatın herhangi bir yerinde, hele yakın geçmişte deneyimlediğimiz pandemiyle, herkes tarafından tecrübe edildiğini sanıyorum. Her birimizin kendi başına yaşadığı bu hissin ‘tek başınalığı’ bir yana, yüzyıl başından bu yana geçirdiğimiz olaylarla ve aynı zamanda ‘ortak bir insanlık hissiyatı’ olduğunu düşünüyorum. Savaşlar, göçler, ekonomik ve ekolojik krizler, etik ve moral değerlerin çöküşüyle birlikte yaşadığımız tüm bu olumsuzlukların bedeli ve bir nevi kolektif bir tezahürüydü sanırım yalnızlık... Bu nedenle sergiyi dünyanın bir başka yerinde göstersek de sanıyorum bir noktada neden bahsettiğim anlaşılacaktır.