Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Uç uç mavi böcek

Uç uç mavi böcek

Uç uç mavi böcek18 Ağustos 2023 - 01:08
Birçok süper kahramanı anımsatan “Blue Beetle”, güce göçmen kimliği üzerinden bakmaya çalışırken ailenin önemine de vurgu yapıyor. Aynı zamanda kadın hareketini selamlıyor?.
MÜJDE IŞIL  - Blue Beetle birkaç aşamadan geçip günümüze gelen bir süper kahraman. 1939’da ilk kez okurla buluşan “Blue Beetle” çizgi serisinde kahraman Dan Garret adlı polis memuru. 1964’te eski Mısır’dan bir böcek ısırınca süper güçlere kavuşan arkeolog Dan Garrett’e dönüşüyor. 1966’da onun suçla mücadelesini, öğrencisi Ted Kord devralıyor. DC Comics en son güncellemeyi 2006’da yapıyor. Böylece uzaylı bir böcek tarafından ısırılan Meksikalı Jaime Reyes ortaya çıkıyor.  
 
Film, hukuk eğitimi alan Jaime Reyes’in ailesinin yanına dönmesiyle başlıyor. Ailesi maddi olarak zor durumda. Jaime onlara destek olmak için çalışırken yaşadıkları şehrin ve ABD’nin en güçlü ailesi Kord’larla tanışıyor. Ancak bu tanışıklık ona para yerine vücuduna yerleşip süper güçler kazandıran bir böcek getiriyor. Büyük güç de büyük düşman… 
 
Aileni kurtar yeter! 
 
DC evreninin “Blue Beetle”ı pek çok süper kahramanı anımsatıyor. Böcekten kazandığı güç ile Örümcek Adam’ı, her şeye şaşıran edasıyla Deadpool’u, güçlerini keşfetme macerasıyla Shazam’ı, kötücül taraftaki askeri güçle Iron Man’i selamlıyor. Başkahramanın Meksikalı olması, özellikle yakın dönem açısından güncellik taşıyor. Sadece ABD’de değil neredeyse tüm dünyada göçmenliğin artması, onlara uygulanan insanlık dışı muamele vs. Meksikalı süper kahramanın varlığını daha ilginç yapıyor elbette. Ama film bunun altını doldurmakta zorlanıyor.  Reyes Ailesi’nin oturduğu mahallenin yanı başında dikilen gökdelenler, zenginlerin fakirlerin alanlarına göz dikmesi gibi toplumsal eleştiriler filmin başında kendine yer bulup sonrasında unutuluyor. Üstüne, bireysel/ailesel kurtuluşun gözümüze sokulup diğer göçmenlerin durumunu görmemeyi tercih ediyor film. Zenginler fakirlerin anlık zararlarını tazmin ettiyse başka bir sorun kalmamıştır gibi bir çıkarıma bağlıyor hikâyeyi. Yani Meksikalı bir kahraman olmasa da olurmuş. Sadece bir yerde bu vurgu işliyor. O da aile olmaya dair yapılan övgü. Meksikalı ailenin kötülerle mücadelesi, süper kahramanlar birliğinin halka inmiş versiyonu gibi tasarlanmış. Filmin baş kötüsü kadın olunca bunu dengelemek için karşısına kadınlar gücü çıkarılmış. Böylece me too hareketiyle bağ kurulmaya çalışılmış. Yalnız bu noktada da özgün bir anlatıdan bahsetmek zor. Jaime Reyes’in ninesinin filmdeki hâli, “Stop! Or My Mom Will Shoot/Dur! Yoksa Annem Ateş Edecek”teki Estelle Getty’nin kopyası. Mekanik tek kişilik ordu meselesinin “RoboCop” ile benzerliği de gözlerden kaçmıyor elbette. Filmin duygusallığa bağlandığı yerlerde temponun düşmesi de kopukluk yaratıyor.  
 
Angel Manuel Soto (yönetmen) ve Gareth Dunnet-Alcocer (senarist) gibi pek tecrübesini duymadığımız isimlerin elinden çıkan ve aslında dijital platform için yapılıp sonradan perdeye terfi eden “Blue Beetle”, sinemanın süper kahraman aleminde kolayca unutulmaya yakın dursa da eğlenceli iki saat vaadini yerine getiriyor. Susan Sarandon, Sharon Stone için düşünülen kötücül rolde filmin seviyesini yükseltiyor. Jaime Reyes’i canlandıran ve “Cobra Kai” diziyle tanınan Xolo Maridueña ve Jenny Kord rolündeki Bruna Marquezine sempatik bir ikili olmuş. 
 
Carmen geri dönüyor
 
“Aftersun” ile yıldızlaşıp bir de Oscar adaylığı kapan Paul Mescal’in geçen sene rol aldığı filmlerden biri “Carmen”. Mescal rol almasa filmin kendisi merak uyandırır mıydı, şüpheli. Aslında modern bir “Carmen” uyarlaması iddiasında film. Bir yandan da Carlos Saura estetiğine yaklaşmaya çalışıyor.  
 
Baş kahramanları iki âşık kaçak. Carmen annesi öldürüldükten sonra ABD sınırını geçip annesinin arkadaşına sığınmaya çalışıyor. Aidan ise Afganistan’da görev yapmış bir asker. Ancak filmde yaralı ruh olarak tanımlanan iki karakterin derdini anlayamıyoruz. Carmen’in peşinde neden silahlı adamlar var? Aidan Afganistan’da ne yaşadı da bu hâle geldi? Altı doldurulamayan senaryo, dansla ve Saura estetiğiyle süslenmiş. Ama ne dans filmi, ne müzikal ne de bir aşk trajedisi çıkabilmiş ortaya. Pedro Almodóvar’ın değişmez oyuncusu Rossy de Palma’nın varlığı dikkat çekse de senaryonun dağınıklığını kurtaramıyor. Umarız Paul Mescal, “içine kapanık delikanlı” kalıbından sıyrılarak bundan sonraki kariyerinde daha seçici olur.