Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Tarih yazan kadınlar için dijital bir müze

Tarih yazan kadınlar için dijital bir müze

Tarih yazan kadınlar için dijital bir müze25 Mayıs 2024 - 04:05
ABD Hükümeti çatısı altında ücretsiz hizmet sunan yaklaşık 150 yıllık Smithsonian Bilim, Eğitim ve Müzecilik Birliği’nin ‘Amerikan Kadın Tarihi Müzesi’, ilhamını kişisel hikâyelerin yarattığı toplumsal etkiden alıyor. Dijital müzenin Silikon Vadisi çıkışlı Dijital Stratejiler Başkanı Nicole (Nikki) Kang Ferraiolo, Milliyet Sanat’a konuştu. Ferraiolo’ya göre müzenin en büyük rakibi, 'İzleyenlerin dikkat ve zamanları'.
EVRİM ALTUĞ 
evrimaltug@gmail.com
 
İstanbul, geçtiğimiz günlerde alanında korumacı, paylaşımcı ve teknolojiyi tarihle kesiştiren, kendi içinde gelenekselleşmiş bir etkinliğe daha ev sahipliği yaptı. Sekizinci ‘Heritage Istanbul’ uluslararası fuar ve konferansı, ( https://www.expoheritage.com/heritageistanbul/)  İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda 10 bini aşkın ziyaretçi, yedi ülkeden oluşan katılımıyla, 15 ve 17 Mayıs arasında gerçekleşti.
 
 
Özellikle oturumlarıyla alanında hayatî zirvelere sahne etkinlik, bu kez ‘Geçmişe Gelecek Sağla’ sloganıyla kapılarını açtı. Fuar ve konferans, Türkiye ve Avrupa’dan arkeoloji, restorasyon, müzecilik ve kütüphanecilik alanlarında uzman kuruluşların katılımıyla, kültür mirası üzerine dünyada gelişen trendler, güncel sistemler ve teknolojileri tanıtmak ve ziyaretçilere farkındalık oluşturmak adına önemli buluşmalara sahne oldu.
 
 
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı  Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, T.C. Vakıflar Genel Müdürlüğü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İBB Kültür, Marmara Belediyeler Birliği ve Heri Fairs gibi resmi ve özel yapıların da desteğini arkasına alan girişimin bu yılki özel konuklarından biri de, merkezi ABD’nin Başkenti Washington D.C.’de bulunan Smithsonian Enstitüsü’ne bağlı (dijital) Amerikan Kadın Tarihi Müzesi’nin ( https://womenshistory.si.edu/ ) Dijital Stratejiler Başkanı Nicole (Nikki) Kang Ferraiolo idi.
 
 
2020’de Kongre kararı ile kurulan ve yakın gelecekte fiziksel hale gelmesi öngörülen dijital Müzeyi çevrimiçi ortamda hayata geçirmek için çalışan, aslen Silikon Vadisi çıkışlı Ferraiolo yaklaşık yarım saatlik sunumunda göçmen kökeninden de örnekler verdi ve mesleğinin ele aldığı konu ve sorunları bu zemin üzerinden gündeme taşıdı. Sunumda katılımcıların sorularını da yanıtlayan Ferraiolo, ‘dijital kültürel miras’ ve toplum katılımı alanlarındaki 20 yıllık paylaşımını, bunun geleceğine dair ipuçları ve teknik riskleriyle harmanlamak suretiyle, katılımcılara sundu.
 
 
ABD’nin Türkiye’deki Diplomatik Misyonu’nun desteği ile gelenFerraiolo, dijitalleştirme yoluyla kültürel nesnelerin korunması ve iklim krizinin kültürel koruma üzerindeki etkisi konularında da uzmanlığa sahip bir figür. N.K. Ferraiolo, daha önce Virginia'daki Alexandria Kütüphane ve Bilgi Kaynakları Konseyi'nde Küresel Stratejik Girişimler Direktörü olmasıyla da adını duyururken, burada milyonlarca nadir ve benzersiz kültürel öğeyi dijitalleştirmek için hibe programlarını denetlemiş bulunuyor. Son olarak 22 ve 23 Mayıs tarihlerinde çevrimiçi olarak yapılan uluslararası ‘Museum Next’ zirvesinde (www.museumnext.com)  yer alan uzman, Milliyet Sanat’ın sorularını yanıtladı.
 
 
Bize kendinizi tanıtır ve İstanbul sunumunuzu özetler misiniz?
 
Elbette,  - bana Nikki diye de hitap edebileceğinizi söyleyerek aktarayım -  ismim Nicole ‘Nikki’ Kang Farraiolo. Smithsonian Kadın Tarihi Müzesi’nin Dijital Stratejiler Birim Başkanlığı’nı sürdürüyorum. Vazifem, böylesi bir müzenin ‘online - çevrimiçi’ kılınabilmesi ve müzemizin bir müzenin nasıl sanal olarak mevcut kılınabileceğine dair kamuoyunu yeniden düşündürecek yardımlarda bulunabilmesi olarak özetlenebilir. 
 
Bugünkü sunumumun odak noktası ise ‘dijital direnç’ konusuna dayalıydı. Dijital yükselişin kültürde yarattığı esneklik ve direnç üzerine yoğunlaştım. Sunumumda üç ayrı alanı büyüteç altına aldım. Bunların ilki dijital korunma, diğeri izleyiciyle kamuoyu irtibatı ve sonuncusu ise keşfedilebililirlikti. Tüm bu başlıklar arasında dikkat çektiğimiz soru işareti, neden kimi hikâyeleri sürekli anımsayıp, diğerlerini unutmaya yatkın olmamız üzerine kuruluydu. Bu yönüyle yaşanan her nevi dayanıklılık-direnç halinin de her daim bir tercih neticesi olduğunu aktardık.
 
Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ve devrimcisi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk kadınına 1920’lerden itibaren tanıdığı haklar ve özgürlükleri de göz önüne alırsak, Smithsonian’ın ABD’de hangi gaye ile ve kimin tarafından kurulduğunu, bize siz de bir daha anımsatır mısınız?
 
Doğrusu Atatürk hakkında merak ettiğim çok şey var ve sizden duymayı çok isterim! Öte yandan sunumumda da beyan ettiğim gibi, Smithsonian’ın bir İngiliz beyefendisi tarafından bağış yoluyla 1840’larda kurulduğunu biliyoruz. Ancak kendisi ABD’yi hiç ziyaret etmemekle birlikte, Amerikan Demokrasisi fikrini benimsemiş bir figür. Kendisi, ardında bıraktığı vasiyette yer alan ve ABD Hükümeti’ni muhatap alan büyük bir bağış vasıtasıyla ‘Bilginin artırılması ve paylaşımı’ adına böyle bir talepte bulunuyor. Sunumumda da yer verdiğim gibi, ilk kuruluş için ‘Smithsonian Kalesi’ dediğimiz bir bina gündeme geliyor. Burada koleksiyonlara yer verildiği gibi, araştırmalar da yapılıyor. Kurum zamanla kendi içerisinde koleksiyonunu da, bilgisini de, faaliyetleri ve eğitimini de genişletiyor.   
 
Bugünkü dijital iklimde, görünüşte etrafımızda bilgiden geçilmiyor. Tamam, evet; ancak kimi bilgi ve görgü kaynaklarına baktığınızda, diyelim ki bir 30 dakika, ya da bir aylık bedelsiz ön kullanım ardından bu bilginin paylaşımının da bir maliyet gerektirdiği hakikati ile yüzleşiyoruz. Vaktiyle İnternetin insanlık için büyük bir eşitleyici olduğuna inanılırken, günümüzde adeta ödediğimiz bu ‘bilgi vergileri’ yüzünden bir dergi, gazete, medyaya her dakika daha fazla borçlu kılınıyoruz. Ya da bu durumun yarattığı sosyal seviye uçurumlarıyla kaskatı biçimde yüz yüze geliyoruz. Bu da ihtiyaç sebebiyle kültürel yasa dışılığı körüklüyor. Sizin bu koşullarda en çok neyle rekabet ettiğinizden biraz bahseder misiniz?
 
Evvelâ Smithsonian Enstitüsü (https://www.si.edu/)  için çalışıyor olmaktan ötürü kendimi oldukça şanslı hissettiğimi söylemem gerek. Enstitümüz tamamı ABD Hükümeti’nce yürütülen ulusal bir müze yapısı içinde çalışıyor. Elbette kamusal ve özel bağışları da kabul eder. Ancak ABD’li vergi mükelleflerinin ödemeleri ile ayakta oluşu, asıl maddi varlık nedeni olarak tabir edilebilir. Hal böyleyken, Smithsonian, herkese ücretsizdir. Bu yapıya bağlı ve çoğunluğu Washington’daki sayısı 20’yi geçen tüm Smithsonian müzelerini ücretsiz gezebilirsiniz. Normalde bu tür kurumlar ülkede ortalama 25-30 dolarlık giriş biletleriyle gezilmektedir; ki Ulusal Hayvanat Bahçesi de Smithsonian’a dahildir. 
 
 
Bana en çok neyle rekabet halinde olduğumuzu sorduğunuz için, sorunuzun yanıtını ‘insanların zamanı ve dikkati’ olarak vermem mümkün. Smithsonian Amerikan Kadın Tarihi Müzesi’nin bunun için gayet güzel bir yer olduğunu bilhassa belirtmek isterim. Smithsonian Amerikan Kadın Tarihi Müzesi’nin alanında Federal Hükümet tarafından desteklenen ilk müze olması da bizi ayrıca onurlandırıyor. İnsanlar bunun için son derece hevesliydi ve bunun için de çok uzun süredir bekliyordu. Bu kapsamda kültürel miras alanında kadınlar adına çalışan tüm kuruluşların da hafızayı güçlendirmek amacıyla hizmet verdiğini, bilgi ve anlayışı arttırdıklarını zaten biliyoruz. Bu yönüyle kendilerini de birer rakip değil, perspektif ortağı olarak gördüğümüze inanıyoruz.  
 
Akademik pozisyon ve teknik araştırmalarınıza dayanarak, kişilerin cinsiyet, yaş ve sosyal statü ayrıştırmaksızın ‘kendi tarihlerine ne zaman, niçin gereksinim duydukları’ konusunda bizi daha fazla aydınlatabilir misiniz?
 
Bu ihtiyaç elbette, farklı insanlarda farklı nedenlerden kaynaklanıyor olsa gerek. Kişisel olarak, tarih mefhumunun kimliklerimizi tayin doğrultusunda çok büyük rol üstlendiği kanaatindeyim. Ve bu gereksinimle ABD’de oldukça fazla yüzleşiyoruz. Bildiğiniz gibi, hâlihazırdaki ABD nüfusunun yüzde 98’e yakınını göçmen kökenli bireyler oluşturuyor. Bunlar arasında kimileri kökenlerini gayet iyi bildikleri gibi, ülkede üç nesildir yaşamını sürdürüp daha aşağıdaki bu bağları kaybedenlere de rastlanabiliyor. Tabii bundan şikâyet etmeyen, böyle yaşamayı kendi isteyenler de olabiliyor. 
 
Diğer taraftan ABD’de kendi köklerini merakla DNA testi yaptırmanın ne kadar yaygın olduğu da malûm. Bunu Türkiyeli meslektaşlarımla da paylaştığımda hayli şaşırdıklarını söylemişlerdi. Keza ben de ailemin nereden geldiğini öğrenebilmek adına bu testi yaptıran biriyim. Dolayısıyla ABD’de pek çok insanın bu alanda ‘boşluk’ denemeyecek bir gereksinim içinde olduğunu görebiliyoruz. Bunda, ülkeye göçen kimseler arasında kendi arzusu ile gelmemiş olanların varlığının da etkisi olabiliyor. Bu bizi, kimi vakalarda kişinin kendi tarihiyle ilişkisini belli bir zorlamadan ötürü kesmiş olduğu anlamıyla da yüzleştiriyor. 
 
ABD Amerikan Kadın Tarihi Müzesi’ne yönelik ilgiyi istatistiksel manada nasıl yorumluyorsunuz? Belli bir yaş grubu, ya da köken vb. ilgi duyuyor mu?
 
Belli bir yaş grubunu söz konusu etmemiz mümkün değil. Zira alanındaki ilk ‘Dijital Müze’ olmamız da bunda etkili. Hal böyleyken telefonlarıyla sürekli ilgili genç nesillere erişmek konusunda çaba gösteriyoruz. Bununla birlikte kadın haklarına dair nice anı ve tecrübeyi yaşamış eski nesillerin bu çabamızla ilgili olarak büyük bir şevkle bizi izlediklerini görüyoruz. Sözgelimi bu yıl Ekim ayında ABD’de kadınların kredi kartı kullanım haklarının 50’nci yıldönümü ‘kutlanmış’ olacak. Daha 1970’lerde kadınlar böyle bir haktan mahrumdu! Bu çok acayip birşey! Hal böyle iken aklımıza finansal bağımsızlık gibi bir konu başlığı da geliyor, değil mi? Dolayısıyla burada son derece yakın tarihten, hafızadan söz ediyoruz. Ayrıca öyle görünüyor ki bugün halen kadınların emeklerinin eşit olarak karşılık görebildiği bile tartışmalı. Hala bu konuda yapılması gereken çok şey var. Durum halen gayet acayip yani!  
 
Görebildiğim kadarıyla, Türkiye’de kadınların yasal haklarını elde etme konusunda taşıdıkları sosyal pozisyonlarda büyük uçurumlar henüz tamamen kapanmış değil. 2024 Amerika’sında da durum aynı mı acaba?
 
Elbette, yüzde 100. Sözgelimi cinsler arası (interseksüel) feminizm alanına baktığınızda ABD’de bu konunun - Türkiye’de olduğu gibi - yaygın bir tartışmaya vesile olduğunu görürsünüz. Ancak burada kastettiğimiz tartışmanın kökeninde, şahsî deneyimlerin ürettiği sosyal katmanlarla yaratılmış özel kimliklerin olmadığını düşünüyorum. Sözgelimi ‘kadın’ gibi karmaşık, kendi içinde giderek marjinal bir kimliği ele aldığımızda, onun bir ‘Siyahî’, ‘Engelli’ veya ‘Queer’ kadın olması gibi nice katman karşımıza çıkıyor olur ki tüm bu katman - kimlikler, her bir deneyimi kendine özgü hale getirir. Siz de, eğer ki bu deneyimleri ulusumuzu anlamak uğruna topyekûn bir yaklaşımla aktarmakla yükümlü iseniz, daha iyi ve tam bir anlayış halinde olmanız gerektiği gibi bir durum ortaya çıkar. Biz de bunu istisnasız herkes adına mümkün hale getirmeye çalışan bir müze olma gayretindeyiz. Partizan olmayan bir organizasyon olarak, müzemize olabildiğince çok Amerikan kadınının perspektifini katmaya çaba gösteriyoruz. 
 
İnsanların gittikçe artan şekilde kimlik veya köken ihtiyacı içinde oluşuyla, milliyetçilik, köktencilik veya iklim değişikliği gibi unsurlar arasında ilişki görüyor musunuz?
 
Bu harika bir soru. Sunumumda dile getirmediğim konulardan biri, iklim krizlerinin beraberinde getirdiği zorunlu yerleşim değişiklikleri. Buna iklim göçmenliği de deniyor. Yakın zamanda okuduğum bir akademik metinde, önümüzdeki 250 yılın göçlerine bu konunun hakim olacağı beyan ediliyor. Meseleye küresel bazda yaklaştığımızda, ABD nüfusunun yüzde doksanına yakın bir insan topluluğunun bu nedenle zorunlu yer değiştireceği tahminlerinde dahi bulunuluyor. Bu açıdan ülkelerin kendi ulusal politikaları veya getirdikleri milliyetçilik tartışması üzerine görüş bildirmek istemiyorum. Yine de bunun bizi bekleyen çok büyük bir sınav olduğu muhakkak. Durum böyle iken, size ve hemşerilerinize artık fiziksel mekân yokken, sosyal bütünleşme nasıl sağlanabilecek, bu ağlar, insanlar etrafa dağılmışken artık nasıl sürdürülebilecek? Tarihte bunun belli örnekleri de, belli insan toplulukları için zaten kültürel köken açısından mevcut. Bu manzara önümüze ayrıca refah dağılımı meselesini de getiriyor. Sözgelimi madden zengin kimselerin küresel iklim değişikliğinden ötürü giderek sahillerden veya adalardan iç coğrafyalara göçtüğünü, bu tür göçlerin artık dalga dalga gerçekleştiğini görebilirsiniz. İşte ben de tam bu sebepten ötürü dijital konusuyla çok ilgiliyim diyebilirim. Bu ‘dijital kavşak’ların, kültürel direniş noktalarını artırarak farklı kesimler arasında irtibatı artıracağına inanıyorum. Elbette şurası da aşikâr, bu bizim ilgili duruma verebileceğimiz yalnızca tek yanıt da değil. Olsa olsa sadece ilgili alet çantamızın önemli bir parçası.
 
Yani bir başka deyişle, dünyaca yaşanan dijital evrimin, yine dünyaya dijital demokrasi getirmeye yardımı olacağını, adil zaman ve araçla bunun mümkün olabileceğini söylüyorsunuz, öyle mi?
 
En azından elinden gelenin en iyisiyle, büyük bir eşitleyici diyelim. İnsanların bedelsiz ve özgür olarak bilgiye ulaşmasına vesile oluyor. Ama tabii bugünün İnternet âleminin de bir nevi ‘Vahşi Batı’ olduğu su götürmez! Bugün bile dezenformasyon ile boğuşuluyor. Konunun getirdiği fırsatlar olduğu kadar, gidermek adına savaşmamızı gerektirecek problemleri de var. 
 
Sunumunuzu izlerken sözlük anlamıyla ‘Feminizm’ ile ‘Kadın Hakları’ arasında sanki şeffaf bir sınır olduğu hissine kapıldım. Bu konuda beni aydınlatır mısınız ?
 
Feminizmin Kadın Hakları ve kadınların tarihinde büyük rolü olduğu aşikâr. Ancak bütün öyküyü bu unsurla açıklamamız ise pek doğru olmayabilir. Aynısı, Kadın Hakları için de geçerli. Müze olarak ortaya koymaya çalıştığımız değerlerden biri de, zaten olabildiğince doğru biçimde, geçmişten gelen mümkün mertebe en fazla anlatı ile geçmişin çok başlılığını kadın tarihinden yarına yansıtabilmek. Sözgelimi müzemizin logosuna baktığınızda bir ‘battaniye motifi’ görürsünüz. Bu, kolektif seslerle zenginleşen bir büyük, bitimsiz metne gönderme yapan, güzel, kompleks bir bütünü yansıtır bir imgedir. Dolayısıyla her kadının bu motife kendi öyküleriyle katılabilmelerinin önü açılmış olur.
 
Müze olarak yetenek ve bilgi sahibi kimseleri yüreklendirici yarışma veya burslar düzenliyor musunuz?
 
Smithsonian, tarihi boyunca bu tür çabalarıyla beni ve dahi çocuklarımı destekleyici nice proje ortaya koymuşsa da, Amerikan Kadın Tarihi Müzesi olarak bizler, henüz kastettiğiniz bu tür destekleyici projeleri hayata geçirmenin pek de yakınında değiliz. 
 
Yine de burslardan ziyade şu anda aktif bir projemiz var: ‘Spotlight Belgesel Rezidansı’ ile kendi camialarında tanınmış, ancak ulusal anlatılarda henüz pek yer almamış değerli, öncü kadınların hikâyeleri üzerine, kısa film tarzı, üç, en çok beşer dakikalık belgeseller çekmeleri için belgesel yapımcılarına çağrı yapıyoruz. Bu mini belgesellerin, büyük anlatının yeniden biçimlendirilmesine büyük katkısı olacağını düşünüyoruz. 
 
Bu kapsamdaki hedeflerimizden biri de, girişimin getireceği ‘Birlikte Üretim Ekibi’ programı. Evet tamam, akademik uzmanlarınız olabilir, müze uzmanlarınız da olabilir. Ancak, bazen sahip olduğunuz en büyük uzmanlık kaynağı, dahil olduğunuz topluluğun öz tecrübesi değil midir?
 
İnsanlar, birbirlerinden kendi sosyal toplulukları içinde, deneyimleri vesilesiyle, aile bazında haberdardır. Öyle ki kimi öncü aktivistlerin dahi eylemleri, bu deneyimlere iner. Onlar da, büyük hikâyeleri müzeyle ortaklaşa aktardıkları bu gelenekçi öykülerle tekrar biçimlendirir. Dolayısıyla bu yaptığımızın, alanında bir ilk olduğu söylenebilir. Sözgelimi bu filmleri çeken kişiler, filmler üzerinde kendi telif haklarına da sahip olurlar. Smithsonian’dan böyle bir talep gelmez. Ancak gelecek sergilerimizde kullanabilmek ve filmleri kendi kanallarımızda kullanabilmek adına sınırsız ehliyet ediniriz. 
 
Müzenin etkisini artırabilmek adına ana akım medyayla kurduğunuz iletişim politikanız nedir?
 
Müze olarak bizimle yapılan ana akım medya röportajlarını buna örnek gösterebilirim. Örneğin 8 Mart’la gelen Kadın Tarihi Haftası’nda bu içeriklerin sayısı epey arttı. Sözgelimi Forbes’da bir röportajımız yayımlandı. NY Times ve Washington Post gibi gazeteler, sergi küratörlerimizle görüşmeler yaptı. Bu tür medya işbirliklerini gelecek adına da hayli önemsiyoruz. Malûm, müzemiz alanında hayli yeni.
 
Malûm, ‘Fake News - Sözde Havadis’ ve AI - Yapay Zekâ çağındayız. Kurum - kişi olarak sizin en son yaşadığınız ‘tutarlılık krizi’ ne üzerineydi ?
 
Smithsonian olarak kamunun güveni ve sürekliliği konusunda hayli duyarlı bir kuruluşuz. Bizde tecrübe edilen ‘Gerçeklik Testi / Fact - Checking’ süreci, düzenlenen küratöryel incelemeler esnasında hayli duyarlı bir biçimde yaşanmakta. Bu duyarlılığı kuruluşun Blog sayfasına katacağımız yeni bir içerikte, ya da konuyla ilgili herhangi bir uzmanın verdiği beyanın paylaşım anında dahi azaltmıyoruz. Yani, kastettiğiniz türden durumları pek de sık yaşadığımız söylenemez. Bildiğim ve gurur duyduğum kadarıyla Kadın Tarihi Müzesi’nde de şu ana dek böyle bir durum yaşanmadı. Eğer böyle bir tespitiniz olursa da, ilgili birimimizle derhal temasa geçebilirsiniz. Zira biz güvene dayalı bir kaynağız. 
 
Özellikle iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
 
Yeri gelmişken, özellikle sunumumda da değindiğim son İnternet sergimizin görülmesini çok arzu ederim. "Görünür Olmak " sergisi, kadın tarihinin dışlanmış, silinmiş, gizlenmiş, unutulmuş ve neredeyse kaybolmuş hikâyelerine ışık tutmak için geliştirildi. Kadınların yok olduğu ve üretmediği varsayılsa da durum hiç de öyle değil! Kadınlar var, hep vardılar ve kendi zamanlarında pek çok şey yaptılar. Sayıca çok değildiler belki ama arkalarında kayıtlar, deliller bıraktılar. Sergimizde Smithsonian koleksiyonundan nesneler, dinamik illüstrasyonlar, sürükleyici hareket tasarımı ve Smithsonian küratörlerinin anlatımlarını kullanarak bu sergiyi geliştirdik. Söz konusu bu ‘ortadan kayboluş’un nedenlerini bu sergimizle gözler önüne sermeyi hedefledik. Zira hedefimiz, daha önce de vurguladığım gibi, Amerikan hikâyesini kadınların hikâyeleri üzerinden, gerek bireysel, gerekse kolektif boyutta genişletmek. Geçmişimizi daha iyi anlamanın umudu eşliğinde, daha kolektif, iyi bir geleceğe hazırlanabilmek. 
 
‘Becoming Visible’ Dijital Müze Sergisi için Bilgi: https://www.si.edu//newsdesk/releases/smithsonian-american-womens-history-museum-launches-first-digital-exhibition 
 
Müze resmî sitesi: https://womenshistory.si.edu/ 
 
***
 
‘Ulusal Müzeler ve Kütüphaneler Birliği’: Smithsonian
 
Smithsonian Enstitüsü, 1846’da ABD Kongresi’nin çıkardığı kanunla bağımsız bir federal vakıf kuruluşu olarak kurulmuş. 170 yılı aşkın süredir kültürel ve bilimsel bir kaynak olarak varlık gösteren bir kamu-özel sektör ortaklığı olan Smithsonian’ın kamuya yönelik Federal taahhüdü, yaptığı her şeyin temelini oluşturuyor ve bu pozisyonu, özellikle özel desteği kendine çekmede yardımcı hale geliyor. Kuruluş Amerikan halkının yaşamlarını zenginleştirmek ve ‘Bilginin artırılması ve yayılması’ misyonunu ilerletmek için federal fonları kaynak olarak kullanıyor. Kongre, Smithsonian'ın yönetim sorumluluğunu Birleşik Devletler Başyargıcı, Birleşik Devletler Başkan Yardımcısı, Birleşik Devletler Senatosu'nun üç üyesi, Birleşik Devletler Temsilciler Meclisi'nin üç üyesi ve dokuz vatandaştan oluşan bir Vekiller Kurulu'na vermiş bulunuyor. Vekiller Kurulu ise her yıl, en az dört kez toplanıyor ve genellikle Vekiller Odası'nda bir araya geliyor. Smithsonian'ın başkanlığını, Vekiller Kurulu tarafından atanan Sekreter üstleniyor. Sekreter 21 müze, 21 kütüphane, Ulusal Hayvanat Bahçesi, çok sayıda araştırma merkezi ve çeşitli eğitim birimleri ve merkezlerini denetliyor. Son dönemde Smithsonian, iki yeni müze olan Amerikan Latin Ulusal Müzesi ve Smithsonian Amerikan Kadın Tarihi Müzesi’ni geliştirmeyi sürdürüyor. 
 
Bilgi: si.edu