Sulardan gelen bir ses var
16 Aralık 2022 - 10:12İlk filmden 13 sene sonra vizyona giren “Avatar: Suyun Yolu” duygusal dozu yüksek, seyirciyi su altı yaşamının renkli dünyasında dolaştıran, göz kamaştırıcı görsel bir deneyim sunuyor.
MÜJDE IŞIL- Dünya çapında tüm zamanların en fazla hasılat yapan filmi “Avatar” da üçüncü sıradaki “Titanik” de James Cameron imzalı. İki filmin, başkahramanlarının isminin de Jack olmasının yanı sıra bir ortak özellikleri daha var: İkisi de eski hikâyelerin kurcalanıp güncellenmesiyle yazılmış senaryolara sahip. “Titanik”in temeli 1958 yapımı “A Night to Remember”a dayanır ve aşk hikâyesi hariç neredeyse birbirinin aynısı sahnelere sahiptir. “Avatar” ise özünde, üzerine biraz western/savaş sosu ve “Dances with Wolves/Kurtlarla Dans” teması eklenmiş, bildiğimiz Pocahontas hikâyesidir. Politik zeminde ise ABD’nin doğal kaynakları için ülkeleri işgal etmesini eleştirme motivasyonu vardır. Teknolojiyi kullanmakta çığır açmakta bir dünya markası olan, robotları erimiş metal olarak akışkan hâle getirebilen, havuzda batan gemiye okyanus derinliği kazandırabilen Cameron elbette Pocahontas hikâyesini de “Avatar”da görsel bir şova dönüştürdü ve böylece 3D furyasını başlattı. 3D gözlüklerinin film izleme deneyimimizde göz ağrıtıcı bir aracı hâline gelmesinde payı büyüktü kendisinin. Ama bir yandan da sinema teknolojisini başka bir boyuta taşıdı; “Terminatör”de yaptığı gibi…
Aradan geçen 13 yılın ardından “Avatar: The Way of Water/Avatar: Suyun Yolu”, ilk filmin üstüne ne ekliyor? Önce hikâyeyi kısaca özetleyelim. 2154 yılında geçen ilk filmin sonunda Jake Sully ve Neytiri’yi karı-koca olarak bırakmıştık. Yeni filmde çiftin ikisi kız, ikisi erkek dört çocuğu vardır. Kızlardan birini evlat edinmişlerdir. Çünkü o, Dr. Grace Augustine’in emanetidir. Bu arada Dünya da yaşanılabilir gezegen olmaktan çıkmış ve Pandora sadece doğal kaynakları için değil, insanlık için yeni bir yerleşim merkezi olarak da kullanılmaktadır. Havadan gelen ve daha güçlenen istilacılar, Na’vilerin yaşamını tehdit ederken Jake Sully’nin de peşine düşer.
Duygusallık tam gaz
“Avatar” duygusallığı daha geri planda tutan, istilacılarla yerlilerin savaşına odaklı bir senaryoya sahipti. Tabii her şeyin üzerinde 3D teknolojisi vardı. “Avatar: Suyun Yolu” ilk filmin üzerine daha kusursuz görsellik ve teknolojik ihtişam koyarken senaryoyu ise basitçe duygusallaştırmış. Hikâyenin merkezinin sürekli tehdit altında bulunan dört çocuklu bir aile olması zaten bu duygusallığı fazlasıyla körüklüyor. Cameron seyirciyi duygusal açıdan nasıl etkileyeceğini iyi bilen bir sinemacı zaten. Aile olmanın önemini sık sık vurgulayan filmde duygusallığın tavan yapmasını beklememek de mümkün değil. İzleyenlerin bazı sahnelerde gözyaşlarını tutamayacağı kesin. Filmin duygusal damarlarından biri de doğa düşmanlığı üzerine… Bu filmin bir av sahnesi var ki bunun için Cameron’a özel olarak teşekkür etmek lazım.
James Cameron, “Avatar: Suyun Yolu”nda filmografisinin birleşimini yaratmaya çalışmış gibi görünüyor aslında. Her filminden iz bulmak mümkün. “The Abyss”in su altı evreni, “Terminatör”ün ebeveyn-çocuk bağı, “Yaratık”ın güçlü ve savaşçı kadın karakteri, “Titanik”in duygusal yoğunluğu ve batış trajedisi hepsi bir araya toplanıp harmanlanmış “Avatar: Suyun Yolu”nda. Her filmden bir parçadan oluşan bu harman ise senaryoyu güçlendirmenin aksine dağıtmış. Çünkü asıl hedef, sayısı iyice artan karakterleri sağlam zemine oturtan güçlü bir hikâye anlatmak değil, görsel açıdan seyirciyi büyülemek. Neredeyse 3.5 saati bulan süresinin su gibi akıp gitmesinin nedeni de bu olsa gerek. Filmde karakterleri ya da diyalogları değil daha çarpıcı ne göreceğinizi merak ediyorsunuz. Su altına ilgisini ve bu konudaki çalışmalarını iyi bildiğimiz Cameron, teknolojik kusursuzluk hedefine ulaşmış. Filmin yarısından fazlasının suda ve su altında geçmesi, bize HD belgesel izliyormuş hatta içindeymişiz hissini veriyor.
İlk filmden sonra “Avatar: Suyun Yolu”nda karakterleri hangi maceralar bekliyor diye merak edenlerden değildik. Bunun devam filmleri için de heyecan duyduğumuzu söylemek abartı olur. Teknoloji her şeyin üstünde tutulup hikâye ve karakterler onun figüranı yapıldığı için… Ama ikinci filmin görsel ihtişamına şahit olduktan sonra devam filmlerinde James Cameron teknolojik olarak çıtayı nereye yükseltecek diye merak etmemek elde değil. Demek ki Cameron amacına ulaşmış.