Suça sürüklenen gençler
28 Temmuz 2023 - 12:07Kolombiya gençliğinin sürüklendiği suç ve çete bataklığını anlatan “La Jauria/Sürü” geçen sene Cannes Film Festivali’nde Eleştirmenler Haftası’nın ana ödülleri olan En İyi Film ve En İyi Senaryo Ödülleri’ni kazanmıştı.
MÜJDE IŞIL- Hem dünyada hem bizde “Barbie” ve “Oppenheimer” rüzgârı eserken bağımsız yapımlar da vizyonda seyirciyle buluşuyor. Bu hafta vizyona giren altı film arasında “La Jauria/Sürü” özellikle öne çıkıyor. Zira ödül hanesinde geçen sene Cannes Film Festivali’nde Eleştirmenler Haftası’nın ana ödülleri olan En İyi Film ve En İyi Senaryo var.
Ergen Eliu, arkadaşı El Mono ile birlikte işlediği bir suçtan dolayı orman ortasındaki sözde bir ‘terapi merkezi’ne gönderilir. Burada kendisi gibi genç suçlularla birlikte temizlik işleri yapar, arada da suçtan temizlenmek için terapi seanslarına katılır. Ancak suç arkadaşı El Mono’nun Eliu’nun merkeze nakledilmesiyle geçmişindeki olaylar su yüzüne çıkar.
2020’de Kolombiya’nın Oscar temsilcisi olan “Monos”, bir grup gencin insanları öldürmek için dağlık bir bölgede eğitilmesini anlatıyordu. “Sürü”, “Monos”un dikkat çektiklerine başka bir noktadan (daha az şiddet ve daha sakin anlatımla) bakarak Kolombiya’nın suç dünyasının tamamlayıcısı oluyor bir bakıma. Orada savaş içinde olan çocukların yerini burada açık hava hapishanesinde ve terapi adı altında sömürülen gençler alıyor. Brezilya filmi “Cidade de Deus/Tanrıkent”i de anımsatıyor ama şiddeti göstermiyor.
Şiddet travması
Hem kapalı hem de yavaş yavaş açılan bir dünyası var “Sürü”nün. 1989 doğumlu Kolombiyalı yönetmen Andrés Ramírez Pulido’nun ilk uzun metrajı olan filmin başında motosikletle yol alan iki gencin ne yaptıklarını hikâye biraz ilerlediğinde öğreniyoruz. İki arkadaştan El Mono suç dünyasından kopmayacağı gerçeğini kabullenirken mahcup görünümlü Eliu’nun vicdan azabı duyduğunu ve köydeki kardeşini suç aleminden korumak istediğini anlıyoruz. Film aslında Kolombiya’nın heder edilen genç nesilleri hakkında bir nevi ağıt yakıyor sessizce. Çocuklara terapi veren liderleri başta olmak üzere herkesin çocukluğunda şiddet travması olması, bunun nesiller boyu devam eden bir kayboluş olduğunu gösteriyor. Yüzyıllarca devam eden İspanyol sömürgesi altında ezilen halkın şimdiki durumu kendi kendini sömürmek şeklinde değişmiş gibi. Çocukların sözde terapi gördüğü yer aslında buraya para koymuş bir yatırımcının toprağı. Açıkça ifade edilmese de belli ki burası otel gibi ticari işletmeye dönüştürülecek. Ve suçlu çocuklara verilen görev de burayı temizleyip imara açık bir hâle getirmek! Yıllar yılı nesiller boyunca ne yoksulluk değişiyor ne de sömürü.
Gerçekçilik hissi
“Sürü” kayıp bir ceset üzerinden daha ruhani bir tarafa kayar gibi oluyor ama zeminini acıtıcı gerçeklikte sabitliyor genel olarak. Çocukların birlikte gülüp eğlenip ortak bir muhabbete girdikleri neredeyse tek mevzunun madde kullanımı olması çok yaralayıcı. Köylerdeki duruma göre yeni nesilleri bu bataklıktan uzaklaştırmak imkânsıza yakın; bu düzen kaç nesli daha heder ederek sürüp gidiyor. Pulido yazıp yönettiği filmde “400 Darbe”yi de referans alıyor, birden fazla kez “400 Darbe”nin finali gibi final yapmaya meylediyor. İlk kez kamera karşısına geçen genç oyuncuların doğallıkları, filmin gerçekçilik hissini artırıyor. Filmin Kolombiya ormanlarını mesken tutması, sinematografik olarak etkileyici ama aynı oranda karanlık bir atmosfer yaratıyor. Ancak Pulido’nun içine bu kadar karamsarlık sinmemiş olacak ki finali farklı bir noktaya çeviriyor. Bu da seyirciyi rahatlatsa da hikâyenin özü itibarıyla ayrıksı duruyor.
Vizyonda öne çıkanlar
“The First Slam Dunk”: Japonya’nın sevilen manga sanatçısı Takehiko Inoue ilk defa yönetmen koltuğunda. Inoue’nin kendi “Slam Dunk” manga serisinden uyarladığı “The First Slam Dunk” , ağabeyi Sota’yı kaybeden ve onun basketbol yıldızı olma hayalini gerçekleştirmek için mücadele eden 17 yaşındaki Ryota Miyagi’yi anlatıyor. Spor temalı anime, ülkesinde yılın animasyonu seçildi ve dünya çapındaki hasılatı 260 milyon doları geçerek tarihin en yüksek hasılat yapan beşinci animesi oldu.
“Cobweb/Örümcek Ağı”: Edgar Allen Poe’nun “The Tell-Tale Heart” adlı kısa hikâyesinden ilham aldığı iddia edilen yapım, Peter adlı sekiz yaşındaki bir çocuğun evde, duvarların içinden gizemli bir tıkırtı duyması ve anne-babasının kendisinden korkunç bir sır sakladığından şüphelenmesiyle gelişen olayları anlatıyor.