Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Sanat bizimle eğleniyor mu?

Sanat bizimle eğleniyor mu?

Sanat bizimle eğleniyor mu?14 Eylül 2023 - 03:09
Son dönem sanatın en önemli tartışması yapay zekâ olsa da sorgulaması süregelen “Sanat nedir?”e henüz cevap bulunamadı. Sanat adına üretilen bazı işler ise hem sanatseverlere hem eleştirmenlere “Sanat bizimle eğleniyor mu?” sorusunu sordurtuyor. İşte bazı örnekler...
Melisa Vardal - Belli bir forma sokulamayacak kadar geniş bir kavram olarak kabul edilen sanatta bugün karşımıza ilginç hatta kimi zaman ‘garip’ denilebilecek eserler çıkıyor. Bir bienalde yukarıdan aşağı sarkıtılan perdenin sanat eseri olarak durduğu anlaşılınca eleştirmenler ve sanatseverler “Sanat bizimle eğleniyor mu?” sorusunu yüksek sesle dile getirmişti. Jonathas de Andrade adlı sanatçının eski sevgililerinin çamaşırlarını sergilemesi aynı tartışmayı yeniden alevlendirdi. Andrade’nin “Olho-faísca/ Kıvılcım göz” adlı enstalasyonunda vakumla paketlenmiş 68 çift erkek iç çamaşırı yer alıyor. Eserin fiyatı 50 bin dolar, yani paket başına 735 dolar!
 
Pek çok eleştirmene göre sanatın bir metaya dönüştüğü bu çağda bu tip haberlere şaşırmamak gerekiyor. Çünkü sadece sanatın değil sanatçının imzasının da metalaştırıldığını ve sanatçının fetişleştirildiğini anlamak için piyasaya göz ucuyla bakmak yeterli. 1961 yılında Piero Manzoni bu gidişata eleştiri getirmek, ‘bu işin içine…’ demek için ünlü “la merda d’artista/ sanatçının dışkısı” ‘eserini’ ortaya koydu. İtalyan sanatçının amacı sanat piyasasına, sanatçıların yarattıkları eserden öne çıkma durumuna ve tüketim kültürüne eleştiride bulunup uyarı yapmaktı. Dışkısını konserveleyip üzerine farklı dillerde “Sanatçının dışkısı, 30 gr, katkısız, tazeliği korunmuş. Üretim ve ambalaj tarihi mayıs 1961” yazan Manzoni’nin hicivli tenekesini 100 bin dolara satıldı.
 
 
Gözlük için kuyruk
 
Sanatın her formda karşımıza çıkabileceği kanısı ise daha çok Marcell Duchamp’ın pisuvarı “Fountain/ Fıskiye” ile oluştu. Duchamp’ın 1917 yılında üzerine imza attığı ters çevrilmiş pisuvar, sanatın ayrıcalıklı bir sınıfa ait olmadığı mesajını taşıyordu. O dönem sanat camiasında sansasyon yaratan bu eser kuşkusuz putları yıkmak adına büyük bir öneme sahipti. Ama yine eleştirmenlere göre o günden sonra Duchamp’ın mesajını dışarıda bırakarak yalnızca forma odaklanan bir anlayış gelişti. 
 
 
“Bu sanat mı?” sorusu pek çok örnekle çoğaltılabilir. Akıllara ilk gelen ‘duvardaki muz’. İtalyan sanatçı Maurizio Cattelan’ın muzu duvara gri bir bantla yapıştırdığı “Komedyen” adlı eseri yine büyük tartışmalara yol açtı. Eser 120 bin dolara alıcı buldu ve yanında ‘çürüyünce ne yapılacağına dair bir kılavuzla’ satıldı. Geçtiğimiz yıl Güney Kore’de “Yas: Kaybın Uyanışında, Küratöryel Bir Deneme” adlı sergideki “Balık” enstalasyonu da böyle sanat olmaz olsun eleştirileriyle karşılaştı. Yu Buk isimli sanatçı 15 balığı serum poşetlerine hapsederek onların ölümlerinin eserin bir parçası olduğunu söyledi. Birçok tepkiyle karşılaşan sanatçı, sinek ve böcek ölümlerini ‘sanatının’ bir parçası hâline getirerek başka eserlerinde de yer verdi. Benzer çalışmalarıyla tanınan diğer bir isim ise İngiliz sanatçı Damien Hirst. Ölüm temasına çalışmalarında sıklıkla yer veren sanatçı endüstriyel dezenfektan olarak kullanılan formaldehitte ölü hayvan figürlerini sergiledi. Martin Creed’in “Işıkların açılıp kapanması” adlı çalışması da ziyaretçileri bir hayli şaşırttı. Creed’in eseri boş bir odada ışığın yanıp sönmesiydi. Belki de bu soruya en iyi yanıtı San Francisco’daki bir sergide yere ‘gözlük eserini’ bırakan iki genç verdi. Gençlerin şaka olsun diye yere koydukları gözlükle fotoğraf çektirmek için kuyruklar oluştu.
 
Ayşegül Sönmez (Sanat eleştirmeni)
 
‘Şok eden sanatlar çabuk yeniliyorlar hayata’
 
 
Tracey Emin tamponlarını sergiledikten tam 12 yıl sonra bunu yaptığına pişman olduğunu açıklamıştı. Hatta utandığını, artık işlerinde mahremiyete önem verdiğini... Şoke eden eserlerle “Bu da mı sanat”, “Bunu ben de yaparım” dedirten, hayata benzemek için aşırı çabalayan estetiğe dair kaçınılmazdır sanatçının sonrasında duyduğu pişmanlıklar… Bence hayatın sanata karışmasının hiçbir sakıncası yok. Sanat dediğimiz nedir diye sorduğumuz sürece sorun yok. Öte yandan Tracey Emin örneği önemli. Mahremiyetin bir kavram olarak hızla dönüşümünü bize bir çırpıda anlattığı için önemli. 
 
‘90’ların başında kişisel olan politikti. Ama sonra hayatımıza sırayla Facebook, Instagram, tik tok girdi. Neye özel dediğimiz o kadar değişti ki… Özel, kişisel olana dair yaptığımız sanatsal tüm şok yaratan ifadeler birdenbire geçersizleşti. Şoke eden sanatlar çabuk yeniliyorlar hayata. Hayata benzemeye çalışan sanatları, hayat çok geçmeden geçiyor.