Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Sanal dünyaların bedensel hareketlerle buluşması

Sanal dünyaların bedensel hareketlerle buluşması

Sanal dünyaların bedensel hareketlerle buluşması31 Ağustos 2024 - 04:08
Ali Alışır’ın teknolojinin toplum üzerindeki etkilerini ve bedenin estetik formlarını ustalıkla işlediği eserleri St. Petersburg’daki Erarta Müzesi’nde düzenlenen 'In Motion' sergisiyle izleyiciyle buluşuyor.
AYÇA OKAY 
ayca@aycaokay.com
 
St. Petersburg şehrinde bulunan ve Rusya’nın en büyük çağdaş sanat müzesi olarak bilinen Erarta’da düzenlenen “In Motion” (Hareket Halinde) sergisiyle müzede sergi açan ilk Türk sanatçı olma unvanını taşıyan Ali Alışır sergide sanal dünyalar ile bedensel hareketin dinamiklerini birleştiren “Sanal Mekânlar” ve “Melez Ruhlar” isimli iki önemli serisini hareket ve durgunluk arasındaki sınırları keşfeden bir perspektifle bir araya getiriyor.  Ali Alışır sergisini, hazırlık sürecini ve pratiğine dair sorularımızı yanıtladı.
 
 
Ali Alışır
 
Sergi sürecinin başlangıcından bahseder misiniz? Erarta Müzesi’nden davet alma süreciniz nasıl gelişti?
 
Erarta Çağdaş Sanatlar Müzesi’nin ekip ve yöneticileriyle ilk kez bir araya gelmemiz eserlerimin sergilendiği bir çağdaş sanat fuarında gerçekleşti. Kendileri uzun bir süredir eserlerimi takip ettiklerini ve bir sergi yapmayı arzuladıklarını belirttiler. İlerleyen zamanda müzenin ekibiyle bir araya gelip birkaç görüşme gerçekleştirdik. Bu görüşme esnasında sergide yer almasını düşündükleri eserleri, sergileme şekillerini ve nasıl bir tema olması gerektiğini konuştuk. Bu süreçte Erarta Müzesi, klasik bir müze gibi eserlerimin kronolojik ya da biçimsel benzerlikleri üzerinden bir sergi yapmak istemediklerini, aralarında 13 yıl bulunan ve birbirinden tamamen farklı iki dönemimi sergilemek istediklerini belirttiler. Bu doğrultuda yaklaşık dokuz ay gibi bir sürede sergi hazırlıkları tamamlandı ve geçtiğimiz ay sergi açıldı. Sergiye ilgi çok güzeldi. Müzenin sergi temasını doğru belirlemiş olmasını ve bunu izleyicilerle etkili bir atmosferde buluşturmasını çok kıymetli bulduğumu söylemek isterim. Ayrıca St. Petersburg gibi Rus sanatının kalbinin attığı bir şehrin müzesinde sergi açan ilk Türk sanatçı olmak da benim için onur vericiydi.
 
Erarta Müzesi'nin, Soğuk Savaş'ın başlangıcı ve Stalin'in ölümünün ardından yaşanan politik değişimlerle şekillenen ‘50'li yıllardan günümüze uzanan Rus sanatçılarından oluşan koleksiyonu ile hareket ve durağanlık gibi dikotomik öğeleri vurgulayan serginiz arasında bir diyalog olduğunu düşünüyor musunuz? Bu bağlamda eserlerinizin müze mekânı ve tarihiyle olan birlikteliğinde hareket, değişim ve dinamizmi temsil ederken, durağanlık ise baskı, kontrol ve hareketsizliğe referans olabilir mi?
 
Bu ilginç bir bakış açısı. Dediğiniz gibi bir tarihsel bir bağlantı elbette kurulabilir. Fakat ben 21. YY’daki çağdaş sanatın ve günümüzdeki müze anlayışının tarihsel ve siyasi ideolojilerden daha çok güncel üretim ve iletişim şekilleriyle ilgilendiğini ve sergi seçkilerini bu bağlamda değerlendirdiğini düşünüyorum. En azından Erarta Müzesi ile olan eser sergileme sürecimiz bu yönde gerçekleşti diyebilirim. Özellikle 2009 yılından beri ürettiğim çalışmalarda bir kültüre veya coğrafyaya atıfta bulunmak yerine, yaşadığımız çağın içinde sıkışıp kalmış bireyin imge bombardımanı altında yaşadığı çaresizliğe ve bunun karşısında yarattığı sanal ve yapay dünyalara ortaya koymasına atıfta bulunuyorum.
 
Sanatsal pratiğinizi inceledikçe açılan labirentlerde nesnel ve öznel anlamdaki vizyon, algı ve biliş konuları ön plana çıkıyor.  “Hareket Halinde” isimli serginizdeki yapıtlar bu konulara hangi teknik ve biçimlerde işaret ediyor?
 
Erarta Müzesi iki farklı dönemde üretmiş olduğum eserlere odaklandı. Bunlar, 2011 yılında ürettiğim “Sanal Mekânlar” ve 2023 yılında üretmiş olduğum “Melez Ruhlar” serileriydi. Bu iki dönemimin üretim süreçlerinde müze için iki kavram öne çıktı; hareket ve durağanlık. Sergiye girdiğinizde durağan olması gereken mimari yapıların hareketliliği ve hareketli olması gerekirken adeta donup kalmış, kumaşın heykelsi formunu almış dansçılar sizi karşılıyor. Sergide bu iki yer değiştirmiş kavram bir arada sergileniyor.
 
“Melez Ruhlar”da Romanesk estetiği andıran dansın akıcı hareketi bir dizi mimariye yerini bırakıyor. Aynı şekilde de bu mimari yapılar dinamizm duygusuyla dansçıların akışkan hareketlerine dönüşüyor.
 
 
“Sanal Mekanlar”, Ali Alışır, 2011
 
 
“Melez Ruhlar”, Ali Alışır, 2023
 
Bertolt Brecht, gerçekliğin sürekli değiştiğini ve bu değişimle birlikte onu algılama biçimlerimizin de dönüştüğünü savunur. Brechtyen bir perspektiften bakıldığında, serginin iskeletini oluşturan kavramsal unsurlar, eserlerin gerçeklik algımızın değişmesi ve bu algının dönüşen biçimleriyle nasıl şekillendiğini nasıl yansıtıyor?
 
Öncelikle biz canlılar, yer değiştiren beden parçalarıyız ve sürekli hareket halindeyiz. Peki bu hareket kavramı neden bu kadar önemli? Çünkü doğada her şey hareket halinde. Hareketin yanında durağanlık da hareketin bir başka türü. Günlük hayatımızda gerçekleştirdiğimiz bütün eylemler hareketlerden oluşuyor. Ben 21. YY’ın en önemli kavramlarından birinin hareket kavramı olduğunu düşünüyorum. Dans teması da bu yüzden ilgimi çekiyor. Çünkü dans süreci boyunca dansçı, beden hareketleri ile boşlukta geometrik şekiller ve formlar oluşturur. Aynı şekilde mekân bu beden hareketleri ile deneyimlenir. Mimari ile dans iki farklı disiplin gibi görünse de aslında birbirlerini tamamlarlar. Bu bağlamda dans için, bir tür hareket eden mimarlıktır diyebiliriz. Çünkü dans, mekân ve zamandaki ritmik hareketlerdir. Her ikisi de katı cisimleri ve mekânı dönüştürürler.
 
 
“Melez Ruhlar”, Ali Alışır, 2023
 
2009-2015 yılları arasında ürettiğiniz Sanal Bedenler, Sanal Mekânlar, Sanal Manzaralar, Sanal Savaşlar dört seriyi birbirinden ayıran temel unsurlar nelerdir? Her bir serinin teknoloji ve toplum anlayışınıza katkıları nasıl oldu?
 
2009-2015 yılları arasında sanal kavramıyla ilgili üretmiş olduğum eserlerin içeriklerinin zamanla toplumsal olandan uzaklaşarak, insanın iç dünyasına doğru yöneldiğini düşünüyorum. Bugüne kadar somuttan soyuta, maddeden manaya doğru gelişimini sürdürdüğüm bir sanatsal üretim süreci içindeyim.
 
“Sanal Bedenler”, “Sanal Mekânlar”, “Sanal Savaşlar”, “Sanal Manzaralar” ve “Kozmos” sergilerimdeki üretim sürecinde bir taraftan sosyolojik ve toplumsal eleştirilerimi yaparken bir taraftan da  insanlığın maddi ve manevi süreçlerini sorguladığımı fark ettim.
 
Bundan önceki bütün sergilerimde sanki dünyadaki oluşumdan evrene oradan da kendi içime bakma sürecini yaşadım. Yani sekiz yıl içindeki sergilerimle beraber gerçeklik algımda çok büyük değişimler olmuş. Öncelikle ‘beden’in (Sanal Bedenler) var edilmesi, o bedenin bir ‘mekân’la (Sanal Mekânlar) özdeşleşmesi, sonra bedenin mekânını terk edip ‘savaşma’ (Sanal Savaşlar) sürecine girmesini, oradan da ‘manzaralara’ (Sanal Manzaralar) yani doğaya kendini bırakması ve son olarak geldiği ve ait olduğu yere dönmesi (Kozmos).
 
Kısaca sanatımda geçirdiğim süreçler hayatımın iz düşümlerini yansıtıyorlar. Eserlerimde gittikçe derinleşen biçim ve kavramlar, yalnızca sanatsal yeteneğimin gücünden beslenmiyor. Tam tersine, bu derinleşme hayatı kavrayış ve anlayış biçimimin zamanla şekillenmesi ile ortaya çıkıyor.
 
Örneğin 2009 yılında “Sanal Bedenler” sergisinde insan bedenini fiziki yapısıyla ele alırken 2017 yılındaki “Melez Ruhlar” sergisinde insan bedenini daha manevi yönü ile ele aldım. Bu zaman içindeki değişim izlediğim bir yol değil, tam tersine çıktığım bu yolda keşfettiğim duyum ve deneyimlerin bir izi.
 
Ben sürekli yenilenmeye ve dönüşüme inanıyorum. Hep kendimi şaşırtacak ve heyecan duyacağım yollar keşfetmeye çalıştım. Hiçbir sergimi de önceden planlamadım. Bütün sergilerim ve dönemlerim doğal süreçlerinde ortaya çıktılar. Bugün geçmişe dönüp baktığımda, tahminlerimin çok ötesinde ve dışında işler ortaya çıkarttığımı görüyorum.
 
Birçok görüntünün bir araya gelmesiyle oluşan fotoğraflarınızda günümüzün karmaşası ve hızlı tüketimin aşındırıcılığına rağmen dengede durmaya çalışan günümüz insanı akışkan hareketlerle tasvir ediliyor.  Bedenin kumaş dokusuna karışarak ortaya çıkan insan heykel meleziyle Schiller'in estetik deneyimin insan özgürlüğü üzerindeki etkisine dair görüşleriyle örtüşen bir sahne kurguluyorsunuz. İnsanın içsel özgürlüğünü ve oyun içgüdüsünü en saf haliyle ortaya koyan dans eden melez karakteri ve duraksama anlarının estetiğini biraz daha açar mısınız? 
 
Çok güzel ifade ettiniz. “Melez Ruhlar” ve “Sanal Mekânlar” serilerinde, aslında katı bir yüzeyin altında içsel bir yaşam arıyorum. Enerji, hareket ve yaşam formunu algılanabilir kılmaya çalışıyorum. Ben buna ‘duygusal geometri’ diyorum. O yüzden “Melez Ruhlar”da gördüğünüz bu kumaş formları geometrik ve katı formlar olarak, “Sanal Mekânlar”da bu katı ve kütlesi olan yapılar ise akışkan bir yapıda karşımıza çıkıyor. Aslında bu iki yer değiştirmiş kavram birbirleriyle sürekli iletişim halindeler.
 
 
“Sanal Mekanlar”, Ali Alışır, 2011
 
Sergileme mekânının merkezinde yer alan “Sanal Mekânlar” serisi ilk bakışta çeşitli ince mimari parçaların dijital bir kolajı gibi görünürken, daha yakından incelendiğinde aslında devre kartları ve ana kart dilimlerinin iç içe geçirilmesiyle oluşturulmuş sanal şehir manzaraları olduğu ortaya çıkıyor. Bu teknik seçim ve anlatı, dijital ve fiziksel dünyalar arasındaki ilişkiyi nasıl ele alıyor? Ayrıca, bu yaklaşımın izleyicilere sunduğu illüzyon ve gerçeklik arasındaki geçişler, günümüz teknolojisinin ve şehirleşmenin sanat üzerindeki etkilerini nasıl yansıtıyor?
 
Günümüzde mekân kavramı artık dört duvardan ibaret değil. İnternetin ve siber ortamın gelişmesiyle beraber insanlar oldukları yerden artık bambaşka yerlere gidip seyahatler yapabiliyor, farklı bilgilere sahip olabiliyor ya da yeni insanlarla tanışıp farklı alanlarda ticaret yapabiliyor. Bütün bu oluşumlar aslında bir dizi elektrik yükünün elektronik devreler yoluyla ağlar üzerinden seyahatiyle mümkün oluyor. Ve bugün hepimiz birbirimize bu ara yüzler ve ağlar yardımıyla bağlanıyoruz.(Cep telefonları, tabletler, bilgisayar vs.) E-posta ve multimedya mesajları ve sosyal paylaşım siteleriyle dünyanın neresinde olursak olalım her şekilde habere bilgiye ve birbirimize anında ulaşabiliyoruz. Burada önemli bir devrimden ve değişimden söz ediyoruz. Bilgiler, görüntüler, sesler artık fiziki bir ortama ihtiyaç duymadan dünyayı dolaşıyor. Yani tam anlamıyla bir mekân çözülmesi yaşıyoruz. Teknolojinin Rönesans’ı artık sanal bir ortamda oluşturuluyor.
 
2011 yılında “Sanal Mekânlar” projemi Rönesans ve Orta Çağ’ın fiziki etkenlerle üretilmiş ağır kasvetli yapılarının üzerine bu ara yüzleri (elektronik devreleri ve çipleri) kullanarak kurguladım. Bu mekânlar uzaktan bakıldığında sanki görüntü çözülüyormuş etkisi yaratırken, yaklaştığınızda görüntülerin birer bilgi bütünü olduğunu kavramamızı hedefliyor (Elektronik devrelerin üzerindeki 1-0-1-0 kodlamaları). Bugün ne ironiktir ki dijital fotoğrafı oluşturan etken de artık görüntü değil, bilgi bütünüdür. Bütün bu projeye fiziki mekânında zihnen uzaklaşan bizlerin, sayısal teknolojiyle kuşatılıp, sonsuz görüntü ve bilgi bombardımanına maruz kalmasının sanatsal bir eleştirisi olarak da bakabiliriz.
 
Sanatınızın on yıllık dönemine ışık tutan, 2009-2019 yılları arasındaki üretiminizi kapsayan ve Derya Yücel'in kaleme aldığı, Bozlu Art Yayınları tarafından yayımlanan “Ali Alışır 2009-2019” adlı kitaptan biraz bahsedelim. Bu kitabın içindeki iki seri aynı zamanda “Hareket Halinde” serginizde yer alıyor. Kitabın oluşum sürecini ve sergi ve kitap arasındaki ilişkiyi bizimle paylaşır mısınız?
 
Galerim Bozlu Art Project ile kitap projesine yaklaşık beş yıl önce karar verdik. Bu süre içinde sayısız toplantı gerçekleştirdik. Kitabı sevgili Derya Yücel kaleme aldı ve eşim Şeyma Alışır tasarımını yaptı. Fotoğrafları ise Altan Bal çekti. Kitapta sanatsal olarak geçirdiğim dönemlere, etkilendiğim sanatçılara ve yapıtlarına yer verirken, çalışmalarımı nasıl ürettiğime dair bilgileri de okuyucularla paylaşmaya çalıştık. Bu kitap yalnızca son 10 yıllık sanat hayatımı değil, aynı zamanda sanatsal olarak esinlendiğim ve beni hala sanatçı olarak beslemeye devam eden birçok konuyu da izleyici ile paylaşmayı hedefliyor. Kitabım geçirdiğim yedi farklı döneme ışık tutmaya çalışırken, Erarta Müzesi’ndeki sergim ise iki önemli dönemimi, ‘hareket’ ve ‘durağanlık’ kavramlarıyla öne çıkarmayı amaçlıyor.
 
 
“Melez Ruhlar”, Ali Alışır, 2023
 
Günümüz kaotik dünyasında, bedenin ve mekânın toplumsal, politik ve bireysel deneyimlerle olan etkileşimleri giderek daha karmaşık hale geliyor. Kitabınızda da bedenin mekânla ilişkisi, mekânın terk edilişi ve diğer bedenlerle etkileşimleri ele alınıyor. Deleuze ve Guattari gibi bir yerden, bugünün toplumda bedenin ve mekânın bu tür deneyimlerle nasıl bir etkileşim içinde olduğunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle toplumsal ve politik dinamiklerin beden ve mekân üzerindeki etkileri, günümüzün toplumsal krizleri ve mekânsal yeniden yapılanmaları ışığında nasıl şekilleniyor?
 
Çok basit bir ifadeyle tasvir etmek gerekirse içinde var olduğumuz ve yaşadığımız ilk ve tek mekân ‘bedendir. Burası bizlerin hayatlarımızı deneyimlediğim ilk alan. Burası hem varoluş mekânı hem de bilincin, sembollerin, politikanın belirlendiği bir alan.
İşte tam bu noktada, günümüzde insan bedenin ve ruhunun bir proje, tasarım ve pazarlama unsuru haline getirilmeye başladığını düşünüyorum. Gelişen iletişim ve bilişim teknolojilerini de kullanılarak hepimizin hayatına değişik şekillerle müdahale ediliyor. Nasıl yememiz, içmemiz, nasıl giyinmemiz nasıl âşık olup hatta sevişeceğimize ve nasıl yaşamamız gerektiğini buyuran devasa bir sistemin ideolojik kültürel bombardımanı altında yaşıyoruz.
Tıbbi teknolojilerle bedene yapılan müdahaleler bedeni değiştirmeye yönelik işleyen estetik sektörünün gündelik hayatın bir parçası haline gelmesi, organ nakilleri, yeni üreme teknikleri ve genetik mühendisliği bambaşka bir dünyada yaşadığımızı bugün gösteriyor. İşte böyle bir çağda beden ve ruh, doğadan kopmuş olan insan için bir tür yük haline gelmiştir. Kısacası bugün varoluşumuzu bedene hapsettiğimiz söylenebilir.
 
Gün geçtikçe daha fazla küreselleşen bu dünyada yaşadığımız sistem yeni bir insan türü üretiyor. Bu yeni insan tipi, bedensel olarak “özgürleştirilirken” ruhsal olarak, kültürel ve siyasi olarak baskılanıyor. Bölünen kültürler, hızla gelişen teknolojilerin arasında sıkışmış bireyler yaratılıyor.
 
Bedenlerimiz ihtiyaçlarına ruhlarımızım ihtiyaçları karışıyor. İstediğimiz bedenlere sahip olabilmek adına en sevdiğimiz en lezzetli besinleri yıllarca yemediğimiz oluyor. Beden sağlığı konusunda bilincin en üst statüsünde yer alıyoruz ama ruhumuzun sağlıklı olabilmesi için bir şey yapmıyoruz.
 
Çalışmalarımda bu yüzden yer yer Barok döneme atıfta bulunuyorum. Barok dönemde eserlerde ‘aşırılık’ kavramı varken günümüzde ise ‘aşırılıkların normalleştiği’ bir durum söz konusu. 21.YY her şeyin ‘çok’ ve ‘aşırı’ yaşandığı bir yüzyıl. Çokanlamlılık, çok kültürlülük, çok kimliklilik gibi... Bu ‘çok’ ve ‘aşırılık’ melezlik kavramını da beraberinde getiriyor. Melezlik aslında bir noktada insan evriminin duraksaması, doğal sürecinden başka bireye dönüşmesi demektir.
 
Melez Ruhlar serisinde işte bu modern hayatın çekiştirmesine, hızın aşındırıcı kuvvetine, zamanın sürüklemesine karşı ayakta ve dengede durmaya çalışan insanları anlatmaya çalışıyorum.
 
Barok dönemdeki ruhun kurtuluşuna yönelik yaratılan bu endüstri, bugün modern dünyada bedenin ve ruhun özgürleştirilmesi ile yeniden işleniyor ve hayata geçiyor.
 
 
“Melez Ruhlar”, Ali Alışır, 2023
 
Ziyaretçilerin sergiyle olan temaslarında dikkatinizi çekenler neler oldu?
 
Erarta Müzesi’ndeki sergimin açılışında yaşadığım ilginç bir anımı paylaşmak isterim. Sergi açılışına kısa bir süre kala, bir an camdan sokağa baktığımı hatırlıyorum. Sokağın sonuna uzanan kalabalık bir kuyruk gördüm. Bu kalabalığın nedenini sorduğumda görevli bana sergi açılışını bekleyen izleyiciler olduğunu söyledi. Daha sonra açılışa gelen bu izleyiciler iki saat boyunca sessizce ayakta söyleşimi dinlediler, sorular sordular, fotoğraf çektirdiler. Bu sıcak ilgi ve sanata duyulan bu tutku beni derinden etkiledi. Diğer unutamadığım an ise sergi için yapılan televizyon röportajların çoğunun ana haber kanallarında prime-time kuşağında yer alması oldu. Kısacası St. Petersburg’da sanatın hayatın içinde bu kadar önem verilerek yer alması beni çok etkiledi.
 
Gelecek planlarınız arasında neler var?
Montreal’deki galerimle ilerleyen süreçte bir sergi planımız var. Ayrıca Florida ve New York’taki galerilerimle de uluslararası fuarlara katılmaya devam edeceğim.