Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Şakir Paşa Sokağı’nda toplu bayramlaşma

Şakir Paşa Sokağı’nda toplu bayramlaşma

Şakir Paşa Sokağı’nda toplu bayramlaşma18 Haziran 2024 - 11:06
Sanatçı ve akademisyen Selim Birsel, ilk kez çeyrek yüzyıl önce İstanbul’da biriktirip sergilediği “Atılan Toplar”ı, bayram arifesinde Kadıköy Şakir Paşa Sokağı’ndaki aile evinin bahçesinde gün ışığına çıkardı. Saçtığı çağrışımlarla ‘toplu bayramlaşma’ etkisi yapan, bir toplu hayalet vakası gibi görünüp kaybolan hem büyülü hem de fani bu manzarayı Birsel ile yorumladık.
EVRİM ALTUĞ
evrimaltug@gmail.com
 
Sanatçı Selim Birsel, bayram arefesi ‘kişisel tarihine işlemiş’ bir etkinliği ‘güncellemek’ kaydıyla, yine yüzleri güldürdü. Bir nevî ‘toplu Bayramlaşma anı’na imza bırakan akademisyen ve sanatçının ilk kez 1999’da İstanbul Beyoğlu’nda küratör Claire Lysse - Bucci tarafından yürütülen Dulcinea çağdaş sanat mekânında düzenlenen “Tepeler Arasında Tablo” isimli karma sergiye kattığı “Atılan Toplar”ı, bu kez 10 - 14 Haziran arasında, İstanbul Kadıköy’deki Şakir Paşa Sokak’ta yer alan ‘aile evi’nin ‘gizli bahçe’sinde belirdi. 
 
 
Çeyrek yüzyıl önceki sergiye, hatırlanacağı gibi Hüseyin B. Alptekin, Canan Şenol, Vahit Tuna, Hale Tenger, Gülsün Karamustafa ve Aytekin Olgunsoy gibi imzalar da katılmıştı. O günlerde, kıdemli sanat yazarı Ayşegül Sönmez de, Birsel’in Dulcinea’daki yapıtını Milliyet’te tariflerken ( https://www.milliyet.com.tr/kultur-sanat/tepeler-arasinda-isler-5237342 ) “Sergi mekânını dolaşırken ise, bir yandan ayağınızın altında dolaşan toplara vurarak hiç sıkılmıyorsunuz. “Atılan toplar”, Selim Birsel'in sanatının geldiği yerin birer sembolleri: “Özgürler ve her an her yere gidebilirler,” ifadesine başvurmuştu.
 
 
Sönük ‘Parti topları’ da oradaydı
 
Şimdi, 2024 Haziranında bir nevî zaman yolculuğunun nadir sarhoşluğuyla bilhassa küçükler ve kedilerle bahçe kargalarının ilgisini çeken bu toplar, enerji ve bellekleriyle toplumun da patlak, renkli, kirli ve kayıp birer metaforu halinde etrafa saçılmış görünüyordu.  
 
Sayısı günümüzde 150’yi aşan toplar arasında vaktiyle Refah ve Anavatan gibi siyasal partiler için küçüklere propaganda aracı olarak tasarlananlar olduğu gibi, kendi kalite ve malzemesine göre farklı oyuncu karakterler adına ayrıştırılabilecek özgünlükte olanları da vardı. Birsel’in ‘sürekli genişleyen bir yapıt’ olarak tarif ettiği, rastlantılarla üreyen ve sanatçının ilk kez yaklaşık 50 civarı bir koleksiyon ile yola çıktığı çalışma, bayramlık havalandırmaya çıkmış kader mahkûmlarını da andırmıyor gibi değildi. 
 
 
Gerek coşkulu, gerek melankolik bir görüntü üreten, kimi yaşlı kimi diri, kimi bitkin bu davetsiz bahçe misafirleri hakkında söyleştiğimiz Birsel, en az üç - dört sergide izleyicisine hatırlattığı bu topları saymayı artık bıraktığını aktarıyordu. Birsel, yaptığı sosyal medya çağrısı üzerine sergiye gelen ziyaretçilere Norgunk Yayıncılık’tan çıkan 2009-2017 aralıklı çalışmasının 45 ile 47’nci sayfasına yaslanan bir de ‘günce-metin’ sunmuştu. Birsel, metninde şunları iletiyordu:
 
“...Topların oyun ömrü, genellikle kısa oluyor. Bazen bir arabanın tekerine, bazen bir gül dikenine isabet edip, patlarlar. Gül, vücudunu boşuna mı dikenlerle donatmış? Bazen komşunun gidilemez bahçesine düşerler. Bazen, yokuştan yuvarlanıp, gözden kaybolurlar. Bazen, çocukların başka oyuna dalmalarıyla sokağın bir köşesinde unutulurlar. Bazen denize de kaçarlar. Artık çocuklar için işlevsiz hale geldiklerinde bakkaldan yenisi alınır, ta ki o da benzer bir son bulsun. Bu topları yolumun üzerinde bulduğumda toplarım. En çok top olan mevsim, okulların açıldığı sonbaharın ilk yağmurları sonrasında olur. Bir top toplama mevsimi vardır…”
 
 
“Galiba ilk defa, olmaları gereken yerdeler”
 
Kadıköy’deki aile bahçesinde kısıtlı özgürlüğün tadını çıkaran toplara bakan sanatçı, “Bugün bu toplar bir iç mekâna girmektense, galiba ilk defa olmaları gereken yerde, bir bahçede,” diyerek buruk bir mutluluğu da bizlerle kayda alıyordu.
 
“Evet siz havalanmaya çıkmış diyorsunuz. Şimdi bunlar yerdeler. Kimi tozlanmış olabiliyor. Yıkıyoruz onları. Sonra da kuruyorlar. Türkçe çok güzel bir dil. Top atılıyor, toplanıyorlar, topu dikiyorlar. Birbirine top atıyorsun. Top bir oyun aracı zaten. Futbol, basketbol, voleybol, hentbol, tenis, golf… Zaten biz de şu anda yuvarlak bir kürenin üzerinde oturuyoruz. O da dünya!”
 
Birsel’in, bölgeden buluntu bir tenis topuyla da nüfusunu artıran bahçesi aynı zamanda ‘mikro - kozmik’ bir duygu saçarak insana gizli bir takımyıldız duygusu da katıyordu. Sanatçı, açık havada olduğu için özellikle patileriyle toplara dokunup uyuklayan irili ufaklı kedilerden duyduğu memnuniyeti bizimle paylaşıyordu.
 
“Aslında şu anda oturmuş, bir tabloya bakmaktayız. Bir ‘Zen Bahçesi’ gibi, meditatif bir yanı da var bunun. Işık parçaları düşüyor. Şimdi renkli ışıklarımızı koyduk. Böylece gece kıyafeti de olacak.
 
Benim için bu toplar arasında belli bir hiyerarşi gözetmiyorum. Evet, daha eski çizgili olanları var. Bazıları ‘karpuz’ gibi fantezi biçimlerde. Şu anda bir hiyerarşileri yok. Belki ilk anda şiştiklerinde vardı. Artık yok. Aralarında ‘üç katlı’, ‘dört katlı’, ‘süper beş katlı’ olanları da görülebiliyor. Hentbol topu, voleybol topu, basketbol topu, çok sayıda çeşit var burada. Ben bunları gidip almıyorum, onları sokaktan topluyorum.”
 
 
Anılar bahçesinin ‘takas boşlukları’ 
 
Selim Birsel’in bize bir anda hatırlattığı bu ‘anılar bahçesindeki’ toplu gösteri, bir bakıma hayatlarımızda bıraktığımız belli mekân, zaman ve insanlar ile anılar üzerine birer ‘nokta’, birer takas bilyesi için de unutulmaz birer ‘boşluk’ / espas / uzay üretiyordu. 
 
Bayram ve karne tatillerinin bitiştiğini arka bahçelerden, arsalardan gelen küçük yaştaki insan çığlıklarıyla bize dalgınlığı, suskunluğu ile hatırlatan bu dramatik bitişme, çıktığımız top avcılıklarından dizimize, alnımıza düşen tentürdiyot kokulu, sanitabantlı hatıra izlerini de çağrıştırıyordu. 
 
Kendini daha ziyade bir ‘avcı - toplayıcı’ olarak niteleyen  - ve yine 25 yıldır Sabancı Üniversitesi,  Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı Diploma alanında öğretim görevlisi olan Birsel, koleksiyonunu sergilemeye gönüllü müze(-ler)in, en az izlenen sergideki kadar açık fikirli olabilmesi gerektiğinde - ve müzenin bir ziyaretçi sepetinin bile olmasında - hınzırca ısrar ediyordu. Tabii, olası bir anlaşmada, müze kontratında şu maddenin de olması kaydıyla: “Önümüzdeki altı ay boyunca Birsel’in “Atılan Toplar”ı müzemizde sergileneceğinden, siz ziyaretçilerimizin de arzu ederlerse kendi toplarını bu esere katmalarını önemle hatırlatırız!”
 
Özellikle İstanbul’da top oynayan çocukların sayısının azaldığını gözlemleyen Selim Birsel, bununla beraber yazlık bölgeler ve merkez dışında hâlâ top oynayanlara rastladığını sevinerek ifade ediyordu. Birsel, bu kapsamda kendisine hatırlattığım ‘arsa’ların bizler için doğurgan imkânları üzerine ise, şu okumayı heyecanla yapıyordu: “Arsalar ‘No Man’s Land’- Yersiz yurtsuz alan’lardır. Ama herkesin geçtiği yerlerdir de. Dalgalı arazilerdir. Orada her bir şey olabilir. Sevgililer de buluşabilir. Çocuklar da oynayabilir. İşine giderken kestirmeden gidip, oraya patikasını bırakan da vardır. Ben arsada top oynayanlardandım. Ayrıca arsada kuyu, üçgen, baş gibi, bilye oynadım ben. Çelik, döküm bilyeler, Amerikan bilyeler, takaslar… Bir Amerikan’a dört cam… Kumardı aslında o. Bilyelerin ilk şakırdadığı yerlerdi arsalar.
 
Zamanı ve saatine göre, iş çıkışı başka, sabahleyin başka yerlerdir arsalar. Oradan geçersin, kestirmedir. Okul servisine yetişir, işine gidersin… Arada çok kötü şeyler de olabilir… 
 
Doğuran hayvanlara yurt olur. Arsalarda yalnızca arsa yoktur, içlerinde ağaçlar da olabilir. Hatırlıyorum, böyle bir ağaca ağaçtan ev yapmıştık. Herkesin platformuydu o. Bunun gibi birdenbire ‘oyunun dışına çıkmış’ topların da yeriydi arsalar.”
 
 
Bekçi’si bile olan bir Empresyonist tablo
 
Sanatçının, 10 - 14 Haziran 2024 arasında sessiz sedasızca, Kadıköy’deki bir gizli bahçede ‘Bekçi’ adlı oyuncak bir leoparın gözetim altında tuttuğu “Atılan Toplar” eylemi, aynı anda hem bir peyzaj hem oto-portre hem ölü-doğa tadını içinde barındırıyordu. Birçok resim üst üste pozlanıyor, ışık değişiyor. Anlam kovalıyor, gölge kaçışıyordu. 
 
Gözlemleri için “Adeta Empresyonist bir tablo gibi,” ifadesini kullanan Birsel halen, proje için tuttuğu günlüğü üzerinde çalışıyor. Birsel, ağabeyinin Kadıköy’deki evinde teşhire çıkardığı bu renkli ve topyekûn nakil halini paylaşımının, yakın gelecekte bambaşka bir ‘toplanma’ için vesile olacağından duyduğu memnuniyeti gizlemiyor: “Zaten sergi dediğin, açıldığında bitmez. Esnekliktir bu. Eğer bu bir ‘enstalasyon’ ise, onda zaten mekâna ve zamana karşı esneklik mevzubahistir. Bu genleşmedir söz konusu olan. Her an form değiştirebilirsin. Yoksa o açılan sergi değil, kapanan sergidir.”
 
Bilgi. https://selimbirsel.com/copy-of-future-lies-ahead-1993-2023