Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Onların mahalle ve evleri olmadı

Onların mahalle ve evleri olmadı

Onların mahalle ve evleri olmadı31 Mayıs 2021 - 09:05
Herkül Millas, “Aile Mezarı” adlı kitabında Türk-Yunan ilişkilerine farklı nesiller üzerinden bakıyor. Yazar, “Anneleri ve büyükanneleri yeni nesillere masal gibi bir geçmiş dünyadan söz etmiş olabilir. Ama bu yaşanmış anılar kadar güçlü değildir” diyor.

Efnan Atmaca 

 

Türk-Yunan ilişkileri üzerine yaptığı çalışmalarla iki kez Abdi İpekçi Barış Ödülü alan Herkül Millas bu kez aidiyeti sorguladığı “Aile Mezarı” adlı kitabıyla Orhan Kemal Roman Armağanı’na layık görüldü. İstanbullu Rum iki ailenin hikâyesini konu alan kitapta Atina’ya göçmek zorunda kalan insanların sonsuza kadar bir arada kalmak için bir mezarlıktan medet ummaları anlatılıyor. Kitabın ısrarla altı çizilmesi gereken özelliği Türk-Yunan ilişkilerine birkaç nesil üzerinden bakılması. Sorularımızı cevaplayan Millas, “Geçmişi hatırlamak iki türlü oluyor. Birincisi bireylerin hâlâ unutmadıkları. Yıllar geçip bu insanların sayısı azaldıkça tabii ki ‘hatırlayanlar’ da azalıyor. Yaşlılarda bile geçmiş hayal meyal kalıyor akılda. Ama bir ‘hatırlama’ daha var, bize toplumca ve eğitimin içinde aşılanan. Buna ‘tarih dersi’ deyin isterseniz. Bu, geçmişi yeniden canlandırıyor. Ama bu genellikle belli ideolojilerin paralelinde oluyor; ve bu genellikle bir kurgu. Buna bir inancı aşılamak da denir, bazen beyin yıkamak da. Kimileri geçmişi hatırladıklarını sanırlar, oysa akıllarında yaşattıkları onlara aşılanandır. Romanda bu iki farklı hatırlama biçimini kahramanların konuşmalarından belli oluyor; en azından bunu göstermeye çalıştım” diyor. 

 

Memleket özlemi yok olmaz

 

Romanda hatıralar ve gerçekler zaman zaman birbirine girse de her nesil için en önemli kavram vatan! Kendisi de 50 yıl önce İstanbul’dan Atina’ya göçen Millas “İnsanlar sanırım kediler gibidir, ‘evlerine’ bağlı kalırlar” diyor. Evlerinden, mahallelerinden ve komşularından uzak kalanların bu eksikliği hep yaşadığını, bu acının kalıcı olduğunu söyleyen yazar “Ama ‘vatan’ başka bir şeydir. Vatan çağdaş bir kavramdır ve belli bir mekân ile sınırlı değildir. Milli kimlik taşıyan bir kimse ‘vatanına’ sığındığında bile baba evinin ve mahallesinin özlemiyle yaşar. Bu yüzden halk ağzında ‘memleket’ kavramı da vardır. Memleket nere diye sorduklarında vatanı değil, köyü sorarlar. Göçmek zorunda olanlar vatanlarında hissetmişlerdir ama memleket özlemi yok olmamıştır” diye anlatıyor. 

Kitapta pek çok nesil üzerinden vatan, göç, memleket kavramını sorgulayan Millas’a göre gençlerin terk edilmiş olan ama hatırladıkları mahalle ve evleri olmadı: “Onların vatan ve memleketleri aynı mekân. Onların hatırladıkları, en fazla, yukarıda anlatmaya çalıştığım ikinci tür ‘hatırlama’. Anneleri ve büyükanneleri onlara masal gibi bir geçmiş dünyadan söz etmiş olabilir. O zaman onlar da çocukların masallara bağlandıkları gibi o geçmişi hayal ederler. Ama bu yaşanmış anılar kadar güçlü değildir herhalde.” 

 

“İnsanlar kurgulanmış bir geçmişi yaşıyor”

 

Millas’a “Artık Ege’nin iki yakası eski dertlerini unuttu ve barıştı diyebilir miyiz?” diye sorduğumuzda ise “Ege’nin iki yakası… Aslında ‘yaka’dan söz etmiyoruz, insanlarından söz ediyoruz. Ve insanlar zamanla eski dertlerini zamanla unutmuşlardır veya en azından büyük oranda unutmuşlardır. Başka türlü yaşamamız olanaksız zaten. Ama insanlar ‘eğitiliyor’. Bizler özgür irademizle düşündüğümüzü ve ona göre yargılarda bulunduğumuza inanırız. Oysa her birimiz çevremizin ürünüyüz. Bize ne aşılanmışsa oyuz. Ege’nin iki yakasındaki insanlar kurgulanmış bir geçmişi yaşıyor. Hemen ekleyeyim: Her iki taraf da bunun yalnız ‘karşı tarafta’ yaşandığını da sanıyor. Barışın ilk adımı bizi oluşturan sürecin bilincinde olmakla başlar” diyor.