Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Ne seninle ne sensiz

Ne seninle ne sensiz

Ne seninle ne sensiz27 Haziran 2022 - 09:06
“Küçük Prens”in yazarı Antoine de Saint-Exupery’nin ressam eşi Consuelo Suncín Sandoval ile mektupları ilk kez Türkçede… 1930-1944 yılları arasındaki bu mektuplar iki iflah olmaz âşığın en özel serüveni...

Seray Şahinler 

 

Hepimizin hayatına, çocukluğuna dokunan bir eser “Küçük Prens…” En yalın tabiriyle bir çocuğun gözünden hayat yolculuğu… Yazarı Fransız Antoine de Saint-Exupery. Zaten onun hayatındaki en belirgin dönem de çocukluğu. Küçüklükten beri bir tek uçaklara ilgi duyan Antoine’ın bu aşkı onu pilot yaptı. Ve “Küçük Prens”e giden yolun ilk adımı atıldı. Fransız Hava Kuvvetleri’nde pilot olan Antoine bir süre sonra ordudan istifa etse de uçmaya devam etti. 35 yaşındayken bir uçuş sırasında uçağı arızalandı, Tunus’ta çöle zorunlu iniş yaptı. Dört gün boyunca çölde kaldı ve bir Bedevi tarafından tesadüfen bulunarak hayata tutundu. “Küçük Prens” resminin parçaları bir bir yerine kondu böylece. Ve 1943’te hepimiz için bir dönüm noktası olan o kitap geldi.

 

160 mektup var

 

Dünyanın en ücra köşesine kadar ulaşan bu hikâye herkesi çok etkiledi. Belli ki yazan da duygu yüklü birisiydi. Şimdi, bu satırların arkasındaki Antoine de Saint-Exupery’nin düş dünyasına girmek için heyecan verici bir kitap var elimizde; eşi Consuelo Suncín Sandoval ile olan aşk mektupları! Antoine de Saint-Exupéry ve büyük aşkı Consuelo Suncín Sandoval, 1930’da Buenos Aires’te tanıştı. İlk görüşte aşktı bu. Kısa bir süre sonra evlendiler fakat her şey en baştaki gibi toz pembe olmayacaktı. Zamanla kaos başladı. Antoine kıskanç, Consuelo ise özgür ruhluydu. Yaşanan birkaç ayrılığa rağmen birbirlerini asla bırakmadılar. Timaş Yayınları tarafından Türkçede ilk kez yayımlanan “Mektuplar”, işte bu aşkın şahitlerinden biri yapıyor bizi. 1930-1944 arasına tarihlenen 160 mektup, tutkulu fırtınalarla şüpheli durgunluklar arasında gözyaşları, hayal kırıklıkları ve aşkın coşkularla zenginleşen ilişkilerinin ruhunu ortaya koyuyor.

Mektuplardan takip ettiğimiz izlere göre, Antoine eşini ardında bırakıyor çok kez. Araya giren mesafeler, güvensizlik, maddi sıkıntılar ve sağlık sorunları da tuz biber oluyor buna. Consuelo’nun Antoine’a ilgisi zamanla azalıyor. Ve bu zaman diliminde kaleme alınan mektuplarda Antoine’ın eşine karşı sitem dolu satırları giriyor devreye. Consuelo, eşinin davetlerine yorgun ve hasta olduğu gerekçesiyle katılmıyor fakat soluğu başka davetlerde alıyor. “Size garip ya da ilgisizmiş gibi davrandığımda bilin ki aslında o an yorgunum. Ve kendime katlanamadığımda artık kendim gibi davranmıyorum. Doğru davranışlar sergilemiyorum” sözleriyle savunuyor kendini. Antoine ise, “Hissettiğim kırgınlık dayanılmaz, hayal kırıklığına uğradım, endişeli ve yalnızım” diyor. Ama o da kırıyor sevdiğini zamanla.

 

‘Küçük Prens’in ayak sesleri

 

Sanatçı mektuplarının en güzel yanlarından biri, birçok önemli eserin ilk heyecanlarının bu satırlardan okumak. Orhan Veli’nin en sevdiğimiz şiirlerinin ilk örneklerini büyük aşkı Nahit Hanım’a olan mektuplarında yer aldığı biliyor muydunuz? Pek çok yazar ve şair için de aynı durum söz konusu. Consuelo ve Antoine’ın mektuplarını okurken de “Küçük Prens”e denk geleceğiniz satırları heyecanla bekliyorsunuz. Consuelo, “Küçük Prens”i ilk bilen ve onu en yakından tanıyan kişi. Bütün yazım sürecinde eşlik ediyor eşine. Son mektuplardan birinde Antoine, “En bu¨yu¨k pişmanlığım ne biliyor musun Consuelo? ‘Küçu¨k Prens’i sana ithaf etmemek” diyor eşine. Yıldızların eşliğinde, küçük prenslerin çölün ortasında buluştuğu bir hayal evrenini paylaşıyorlar birlikte.

Bu mektuplar da tıpkı benzerleri gibi yazıldığı dönemin atmosferini yansıtıyor. ‘30’ ve ‘40’lı yılların Fransa’sı, dönemin sanatçıları, yazarları, düşünürleri de mektuptaki yerini alıyor. Ve elbette II. Dünya Savaşı yılları… Antoine, savaş yerinden sesleniyor bazen: “Cezayir’de iki bombardımana maruz kaldım. Heybetsiz bombalamalar, 15 kişiyi öldüren ucuz bombalar. Ve kalabalıklar olan biteni tıpkı bir film gibi izliyor.” (20 Nisan 1943) Renkli çizim, fotoğraf ve belgelerle desteklenen mektuplar Antoine de Saint-Exupery’nin duygu yüklü dünyasına kapı aralarken; iki iflah olmaz âşığın en özel serüvenine tanık ediyor okuru.