Meşher’deki hikâye İstanbul’da geçiyor
Haftanın altı günü, İstiklâl Caddesi’ndeki adresinde ücretsiz gezilebilen Meşher, bu kez Ömer M. Koç koleksiyonundaki ‘İstanbul’ ağırlıklı 300’ü aşkın nadide kitabı, çağırdığı nice harita, film karesi, çeviri, küpür, koleksiyon nesnesi ve türlü ses kaydı eşliğinde ilk kez bir araya getirdi. Şeyda Çetin ve Ebru Esra Satıcı küratörlüğündeki “Hikâye İstanbul’da Geçiyor” sergisi, Temmuz ortasına kadar açık kalacak. İstanbul tutkunu ve senarist, yazar, eleştirmen merhum Selim İleri’nin, kente hatıraları ve ilk kez açıkladığı film projesiyle İstanbul’a son kez selâm verdiği etkinlik, 1600’lü yıllardan 2024’e dek çeşitlenen kitapların çağırdığı filmler, sohbetler ve sergideki orijinal eserlerin Türkçeleri ile oluşturulan seçme ‘okuma odası’ ile de zenginleşiyor.
EVRİM ALTUĞ
evrimaltug@gmail.com
İstanbul Beyoğlu’nda haftanın altı günü açık olan ve Vehbi Koç Vakfı’nca (VKV) kurulan kültür - sanat mekânı Meşher, kapılarını bu kez de İstanbul ve ‘Küçük Asya’ - Anadolu’nun kültürel, politik, toplumsal ve estetik tarihine odaklamış, yüzlerce kitap ve kültürel nesneyi buluşturan özel bir sergiye açtı. Salı - pazar arası 11.00 ve 19.00 arası görülebilen sergi, resmi tatiller, dinî bayramlar ve yılbaşı dışında, yine tümüyle ücretsiz.
Direktörlüğünü Nilüfer H.Konuk’un üstlendiği mekânda, sergi eşliğinde sunulan yeni gösterim alanı ve İstanbul’u ‘okuma’ salonuyla da çeşitlenerek 13 Temmuz’a kadar yer alacak “Hikâye İstanbul’da Geçiyor” sergisi, Ömer M. Koç Koleksiyonu’ndan yola çıkarak yapının üç katına yayılıyor.
Etkinlik, 16. yüzyıldan bugüne türlü biçim, üslûp ve tasarımdaki “İstanbul”un peşine, koleksiyondan derlenen, 1600’lü yıllardan 2024’e taşan yaklaşık 300 özgün eserle düşüyor. Sergide, özel gün ve saatlerde rehberli turlarla izlenebilecek çoğunluğu edebî eserlere, küratörler Şeyda Çetin ve Ebru Esra Satıcı’nın titiz araştırmaları sonucu çeşitlenen pek çok obje, nota kitapçığı, biblo, desen ve film afişi gibi kültürel ve sosyal unsurlar da refakat ediyor.
“Hikâye İstanbul’da Geçiyor” sergisi küratörleri Şeyda Çetin ve Ebru Esra Satıcı.
Sergi, beraberinde büyük boy, yaklaşık 360 sayfalık özel bir koleksiyon kataloğunu da taşıyor. Meşher’deki sergi yayınında ayrıca, sırasıyla Zeynep Çelik, Şeyda Çetin, Ebru Esra Satıcı, Kaya Genç, Melis Behlil gibi kalemlere ait metinler de kayda geçiyor. Ancak etkinlik ve yayının, içeriğinde 8 Ocak’ta yitirdiğimiz Kadıköy doğumlu İstanbullu yazar, senarist ve eleştirmen Selim İleri’ye ait “Ölümsüz İstanbul” metniyle de, benzersiz bir değer kazandığı görülüyor.
Selim İleri’nin ‘son’ Pierre Loti hayali
Merhum İleri, katalogda tüm metinler gibi Türkçe ve İngilizce sunulan yazısının kırmızı renkli spotunda, şu ifadelere başvuruyor:
“Meşher’de açılması tasarlanan ‘Hikâye İstanbul’da Geçiyor,” sergisi için beni aradıklarında evde, uzun süreden beri yalnızlıkla baş başaydım.
Telefondaki zarif sesi dinledim: Sergiye gidebilecek miydim, gelecek yıl Ocak, sağlık koşullarım el verecek miydi? Hangi yapıtlar, neler, bilmediğim kim bilir ne çok edebiyat, sanat fırtınası…
İlk yankıyan Loti’nin Aziyadé’si, belleğimde İstanbul’u bir sır, bir bilmece olarak sunmuştu; İstanbul, bu tuhaf, içli yapıtta hem var olmuş hem kaybolmuş, tıpkı başkişisi Aziyadé gibi.”
İleri, sergi kataloğuna göz gezdirerek ortaya koyduğu melankolik, kibar ama her zamanki entelektüel tavrından ödün vermediği yazısında kalemine İstanbul’u taşımış Voltaire, Pierre Loti, Tevfik Fikret, Virginia Woolf ve Alain Robbe-Grillet ile Attilâ İlhan gibi kalemleri, kişisel ömrüyle baş başa anarken okura küçük bir sır daha bırakıyor.
Buna göre yazar ve senarist İleri, bir İstanbul âşığı olan ve sergide yine ayrıca yer verilen “Mutsuz Kadınlar” ile andığı, etkinlikte tarihi bir portresine de yer verilen Pierre Loti’nin “Aziyadé”’sinden söz ederek, bizlere şunları açıklıyor:
“Ayrı dönemlerde okumuştum iki Loti’yi. Aziyadé’yi çok uzun yıllar sonra sevgili Türkân Şoray için yazmak istedim. Atıf Abi (Yılmaz) yönetecek… Ben Aziyadé’yi kendi döneminin (1877) giysileri, makyajı, yürüyüşü, tavrıyla var etmek istiyordum. Öte yandan bütün mekânlar bugünde (1988): Yüzü aşkın yıl öncesinden bir kadın ve 20. yüzyılın sonunda bütün tarihî rüyasını yitirmiş hüzün dolu bir İstanbul…
Sevgili Atıf Abi fantezime pek yüz vermemişti. Gerçi sevgili Türkân Hanım da o tasarımda pek yüreklendirici olmadı. Tek yüreklendiricim Deniz Türkali olmuştu.”
Tek koleksiyon ardında birikmiş dünyalar
Meşher’in giriş katında izleyiciyi “Bu sergideki karakter ve olaylar hayal ürünüdür. Gerçek kişi, durum veya kurumlarla benzerlikler tamamen rastlantıdır,” mesajı karşılıyor. Yine “Aziyadé”’ demişken sergi, Ömer M. Koç - Meşher koleksiyonunda yer alan, Julien Viaud’nun müstear ismi olan Pierre Loti imzalı “Aziyadé”’nin orijinal eksiksiz el yazmasına, ya da 2. Abdülhamid’in, Pierre Loti’ye Mayıs 1890’da Yıldız Sarayı’nda hediye ettiği elmas taşlı sigara tabakasına da yer veriyor. Bu tabakanın arka yüzünde ise, Loti’nin ‘motto’su, ‘Kötülüğüm, büyülüyorum, / Mon mal, J’enchante’” ifadesinin bulunduğu ziyaretçilere bilhassa hatırlatılıyor. Keza serginin bu kısmında “Aziyadé”nin ‘Azâde’ başlığı altında 1923’te, Mahmud Bey Matbaası tarafından basılmış, Handan Lütfi imzalı Osmanlı Türkçesi tercümesi ya da Loti’nin Fransa Rochefort’daki evini betimleyen bir kartpostala da yer veriliyor.
2. Abdülhamid’in, Pierre Loti’ye Mayıs 1890’da Yıldız Sarayı’nda hediye ettiği elmas taşlı sigara tabakası.
Danışma birimine komşu uluslararası sergi künyesinden edindiğimiz bilgiye göre, etkinlik perde arkasında da uluslararası bir emeğin sahipliğini yapıyor. Bu kapsamda, meraklıların âdeta serseri bir ayraç gibi bir başyapıttan ötekine savrulduğu, sessizliğin manyetizması ve görülenlerin inanılmazlığı refakatinde gezdikleri sergide kullanılan “İstanbul” temalı ses ve görüntü kaynakları adına Meşher ekibi, Amerikan Film ve Sahne Sanatları Akademisi’nden İstanbul Merkez Kütüphanesi’nde yer alan Amerikan Araştırma Enstitüsü’ne, oradan Deutsche Kinematek ile Austria Filmarchiv ve Rotterdam Uluslararası Film Festivali’ne uzanan pek çok kültür kurumu ile dirsek temasına geçmiş bulunuyor. Meşher’deki, İstanbul’a yaraşır beynelmilellikteki sergi ayrıca, Arter, Solomon R. Guggenheim Müzesi, SALT Araştırma, T.C. Millî Savunma Bakanlığı ve British Film Institute ile Fransa’daki Pathé’nin yanı sıra, Portekiz, Kanada ve İsviçre’nin saygın sinema ve sahne gösteri sanatları yapı ve girişimleriyle de irtibatı kesmemiş görünüyor.
Milliyet’in tarihî İstanbul ve çocuk sürprizi
Sergide Milliyet okurlarını da sevimli bir sürpriz bekliyor. Etkinlikte Meşher koleksiyonunda bulunan Milliyet Çocuk Dergisi’nin 11 Şubat 1980 tarihli, 15 TL’dan satılan 6’ncı sayısına da, Ömer M. Koç Koleksiyonu’nda bulunan “Baron Munchausen’in Maceraları” adlı fantastik çocuk edebiyatı eseri vesilesiyle yer veriliyor.
Dergi o yıllarda okurlarına her hafta bir çizgi roman verdiğini müjdelerken, kapakta yine, “Baron Munchausen’in Maceraları” çizgi romanı konusu beliriyor. Bilindiği gibi, Alman maceraperest Hieronymus Karl Friedrich Freiherr von Münchhausen’a dayanan bu maceralar Rudolf Erich Raspe tarafından derlenerek ilk kez 1785’te İngiliz okurlara sunulmuştu. Bir yıl sonra Gottrfied August Bürger tarafından, süslenmiş materyaller eşliğinde Almancaya kazandırılan çalışma, 19’ncu Yüzyıl’da da genişleyip, tercüme edilerek de 1901’de Amerikan romanı olarak edebiyattaki yerini almıştı.
Kitaba konu olan hikâyeler, sinema sanatı için de değerli bir yorum ve ilham kaynağı oldu. Sinema tarihine baktığımızda, eser 1911’de “Baron Munchausen'in Rüyası” adıyla, (1911, Georges Méliès) ardından”Baron Munchausen'in Maceraları” başlığıyla (1943, Joseph von Báky, Erich Kästner'in senaryosu), yine “Muhteşem Baron Munchausen” (1961, Karel Zeman) ismiyle ve The Very Munchausen'i trajik bir karakter olarak gören Mark Zakharov'un yönettiği “Munchhausen” isimli çalışma ile yorumlandı. (1979) Bu son film, etrafındaki dünyanın uygunluğuna ve ikiyüzlülüğüne karşı mücadele eden Munchausen'i trajik bir karakter olarak gösteriyordu.
İşte Meşher’deki sergi ve kitapta da Baron’a özel bir yer ayrılıyor. Melis Behlil’in yazısı ile bütünleşen sergide Karel Zeman’ın 1961 Çekoslavakya yapımı 83 dakikalık siyah-beyaz eserine ve bunun afişine ya da Biblos yayınevinin 2022 Türkçe basımı kitabına yer verildiği gibi Meşher Arşivi’ne mal olmuş 1943 tarihli bir renkli afişe ya da Terry Gilliam’ın ABD - Büyük Britanya yapımı 1988 tarihli popüler versiyonuna ait afişlere de rastlanabiliyor.
Batı’nın gözündeki Doğu’ya dair yoğun bir görsel ve işitsel külliyatın göstergesi olan Meşher’deki sergi, izleyiciyle paylaşılan özgün koleksiyon eserlerinden alıntılarla da perçinleniyor. Sözgelimi, sergide imzalı - ciltli bir tarihsel edisyonu da görülebilen “Leila Hanoum, Un drame â Constantinople, 1879” isimli, Türkçeye de Gita yayınevince kazandırılmış çalışmada Osmanlılar, şöyle betimleniyor: “(...) Osmanlılar için zamanın kanatları yok gibi görünüyor, zira her şeye verdikleri malûm bakalım cevabı, işleri belirsiz bir şekilde ertelemekten başka bir şey değil.”
Bir casuslar başkenti: İstanbul ve anıları
Öte yandan Julien Rathbone’un İstanbul ve Ankara’da geçen 1967 tarihli “Diamonds Bid” gerilim romanını, ya da yine aynı dönemi kasıp kavuran, İngiliz yazar Sir Ian Fleming’in “James Bond 007” serisinin Sir Sean Connery kişiliğindeki “Ahtapot” / Spectre macerası lobi kareleri veya “Rusya’dan Sevgilerle” isimli filme özgü minyatür otomobili, ya da ‘Ahtapot’ mafya kartelinin özgün üyelik yüzüğünü dahi içeren “Hikâye İstanbul’da Geçiyor” sergisi ünlü casusun büyük bölümü ‘Şark Ekspresi’nde geçen “Rusya’dan Sevgilerle” filminin izlerini de adım adım takip ediyor. Sergi izleyici ve okura, bu eserin Fleming tarafından 1955’te ziyaret ettiği İstanbul 23. Interpol Konferansı sırasında doğduğunu aktarıyor. Sergi bu meyanda, devrin Cumhuriyet gazetesi kupürleri ve fotoları ile meraklılarına ‘çok özel’ ve büyük harfle vurgulanmış tarihsel notlar da vadediyor.
Etkinlik izleyicisinden ayrıca, İstanbul Sirkeci’de bir caddeye de adını vermiş Türk dostu Fransız yazar Claude Farraire’in özgün el yazması çalışmasından, üç perdelik geç 19. yüzyıl “Türkler” operetine veya yine ‘Klodfarer’e ait ‘Roxelane’ eserinden, renkli afiş ve özgün notalarına kadar, ‘Şehr-i İstanbul’un hiç bir şeyini bizlerden esirgemiyor. Elbette sergide, Graham Greene’in Beyazperdeye de taşınmış “Orient Express” isimli eserine de özel bir vitrin ayrılıyor.
Siyasal oyunlar ve kozmopolitliğin perde arkası
Bunlara bir diğer örnek bakımından, sergide ‘Anonim’ imzalı, 1878 tarihli “Şark Meselesi” adlı baskılı keten mendilde ise aynı ‘birey’in nasıl değişen çehrelere sahip olabileceği ispata kalkışılıyor. Serginin verdiği bilgiye göre “Yapboz şeklindeki keten mendil üzerinde: Rus Prens Gorçakov, Macar Başbakanı ve Avusturya-Macaristan Dışişleri Bakanı Kont Gyula Andrassy, Osmanlı Hariciye nazırı Safvet Paşa ve Almanya Şansölyesi Otto von Bismarck görülüyor. Bu mendil, çaprazdan katlandığında, portreler Britanya Başbakanı Benjamin Disraeli’nin yüzü haline geliyor.”
Yine sözgelimi sergide “Meier Constantinople’da” isimli 1854 tarihli bir eser göze çarpıyor. Burada Batılı bir gezginin, tüm Oryantalist keyfiyeti ve değiştirdiği Osmanlı kılığıyla, bir genç hatun ile birlikte ‘zevk-i sefa’da olduğu seçiliyor. Sergi ayrıca geç 19. Yüzyıl ‘Bachi-Bazouk’larından ‘Kıprıs’ta Batılı fötr şapkalı tüccarlarca satın alınan eşekler’e, Oryantalist ressam John Frederick Lewis’in 1800’lü yıllara ait son derece titiz gündelik Osmanlı sosyal portresinden çağdaş İngiliz yazar Cherie Hart’ın “Kumru Sokak’ta Aşk” kitabına nice İstanbul izini bir araya getirmeyi başarıyor.
Sergiyi oluşturan parçaların izleyeni boğmadan mekâna serpiştirildiği, ilgili kitaplara referans tiyatro ve sinema eserlerinden alıntıların kulaklıkla dinlenebildiği “Hikâye İstanbul’da Geçiyor” sergisi ayrıca, Izora Chandler’ın tarihî “Bir Köpek Konstantinople’da” illüstrasyonu veya W.B. Yeats’ın ‘Kule’ isimli kitabını da kucaklamayı ihmal etmiyor.
Sergideki en eski çalışma: 1547’den bugüne aşk dizeleri
Öte yandan, kitaplara eşlik eden yaklaşık 650 parçanın görülebildiği sergideki en eski çalışma, 1547’de yayımlanan ve Pierre de Tours olarak da bilinen Bertrand de la Borderie’nin “Le Discours du voyage de Constantinoble” isimli manzum eseri. La Borderie’nin on heceli beyitlerle bir aşk mektubu biçiminde yazdığı şiiri, Marsilya’dan İstanbul’a yaptığı yolculuğunu anlatıyor. İstanbul’u bizzat ziyaret etmiş yazarın bu eseri, İstanbul’u konu alan ve gerçek deneyime dayanan en erken manzum örneklerden biri olarak tanıtılıyor. Dolayısıyla eser de, birçok Batılı yazarın kendisinden önceki anlatımlardan yola çıkarak edindiği ön yargılardan daha azını sergiliyor. La Borderie’nin İstanbul tasviri neredeyse tamamen olumlu olarak biliniyor ve şehrin etkileyici coğrafyası, Ayasofya’nın görkemi, sarayların ihtişamı gibi konulara odaklanıyor. Yapıt özellikle Ayasofya mozaiklerinin 16. yüzyıldaki akıbeti üzerine aktardıkları nedeniyle Bizans tarihçilerinin gösterdiği kaynaklar arasında manzum bir seyahatname olarak öne çıkıyor. Lyon basımı eserin ayrıca, Seigneur de La Borderie tarafından, bir Fransız hanımına yollandığı ibaresi dikkat çekiyor.
Kaçınılmaz bir zevk meselesi: Oryantalizm
Turhan Selçuk’tan Ergün Gündüz’e pek çok sanatçının özgün İstanbul desenleriyle de izleyiciyi baştan çıkaran sergi, bilhassa ‘Avrupa’daki Türkiye’ ya da ‘Savaştaki Küçük Asya’ temalı grafik - haritalarıyla izleyicinin gözbebeklerini büyütmeyi başarıyor. ‘Komutan Cameron’ın “Türkler Arasında” kitabı, Lord Byron’ın Londra baskısı en az üç ciltlik 1819-24 tarih aralıklı “Don Juan’ın Maceraları” veya 1872 tarihli “Türkiye’den Şiirler” İngilizce derlemesiyle de not alınan sergide ayrıca, Victor Hugo’ya ait imzalı bir eser dahi bulunuyor.
Bunun gibi sergide vaktiyle 1 Şilin’e alınmış (!) ve İstanbul Tarihi Yarımada illüstrasyonuyla zenginleştirilmiş, ‘Budge’ takma isimle kaleme alınmış bir “Doğu Sorunu Çözüldü” / ‘Geleceğin bir Vizyonu’ adlı Londra çıkışlı gizemli eserlere de rastlanıyor.
Modern İngiliz yazar Philip Glazebrook’un “Bizans’ta Balayı”nda veya Martı yayınevince basılmış bol esanslı Jean Bell imzalı ‘Kösem Sultan’ romanı Türkçe edisyonunda da, ya da 1914 tarihli Detlev Stern - Dora Stempel imzalı 2. Abdülhamit dönemi Almanca romanında görüldüğü gibi melankolik, mistik, bol baharatlı, elbet erotik ve maceraperest İstanbul kapakları, gizemli Osmanlı aile illüstrasyonları, harem kişilerinin en mahrem anlarının Batılı hayalindeki tasvirleriyle dolup, taşan sergide, Sultan 2. Mehmed döneminde geçtiği rivayet olunan bir Batılı hekimin hatıratına da ‘Abdeker’ isimli ‘klişe Oryantalist’ kurgusuyla yer veriliyor.
Bu minvalde sergide “Türkiye’deki Şeytan - Konstantinople’dan Manzaralar” (1851) kitabıyla misafir edilen Stefanos Xenos, izleyici - okura şunu tembihlemeden de geçmiyor: “Yabancı, yabancılara dostça davran çünkü sen de bir yabancısın.”
VKV, Sadberk Hanım Müzesi için geri sayımda
Piyer Loti’nin ‘Mutsuz Kadınlar’ isimli eserinin hem Paris eski baskısı, hem Türkçesini yan yana bulabildiğiniz “Hikâye İstanbul’da Geçiyor,” sergisinde, öte yandan, 1740 Hollanda - Utrecht baskısı “ Kont - Bonneval Pacha”yı, ya da 1854 tarihli “Türk Casusları” rehberini de atlamamak gerekiyor. Sergide öte yanda, 1864 tarihli ‘Hekimbaşı’ Giuseppe Antonelli’nin maceraları ile Yeniçeri portrelerini, 1905 tarihli ‘ecnebi’ roman ‘Benim Türk eşim’i, ya da Birinci Cihan Harbi’ne koşan dünyanın ‘moda’daki dışavurumlarını görmek ve ibret almak mümkün olabiliyor. Devrin gazete kupürleri, film müziği uzun çalarları, siyasal - stratejik figür oyunları, politik yap bozlar ve metaforik siyasal biblolardan geçilmeyen etkinlikte hakeza, 1980-1990’ların ince uzun siyah casusluk serisi “SAS”ın İstanbul macerasının 2. baskı edisyonu da karşımıza orijinalleri ile sırt sırta çıkıyor.
Netice yerine: Ömer M. Koç, bu koleksiyonuyla ‘İstanbul’ dediğimiz bu ‘küçük dünyanın, bu devasa nadir eserin sosyolojik bir menüsünü, özgün illüstrasyonlar, çağdaş çizgi romanlar, nüktedan politik biblo ve yapbozlarla da bizimle bölüşme imkânını tanıyor.
Sergi, ‘kozmopolitanizm’ adına alenî bir sahiplenmenin tüm soru işaretleri ve emeğini gözler önüne sererken, hangi geçmişin, hangi gelecekte saklı, hangi Batı’nın, hangi Doğu’ya haklı olduğuna dair de çarpıcı ipuçlarını tartışıyor.
Yeri gelmişken İstanbul ağırlıklı tarihsel kitap, haritalar ve panoramaları (Meşher) ve güncel sanat koleksiyonunu (Arter) “Göz Alabildiğine İstanbul” sergisi aracılığıyla toplumla buluşturan Ömer M.Koç’un yanı sıra, vakıf da bilindiği gibi şu dönemde İstanbul Sarıyer’de bulunan ve koleksiyonunda farklı başlık ve çatılar altında 70 bine yakın geleneksel, tarihsel kültür unsurun taşıyan VKV Sadberk Hanım Müzesi kompleksini, titiz bir yenilenme ile izleyiciye tekrar vakfetmek için büyük çaba sarf ediyor.
Bilgi: www.mesher.org
