Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Mardin ‘daha da uzaklara’ doğru yolda

Mardin ‘daha da uzaklara’ doğru yolda

Mardin ‘daha da uzaklara’ doğru yolda22 Kasım 2024 - 05:11
Geçen aylarda “Daha Uzaklara” teması ile ilgi gören 6. Mardin Bienali ardından yeni açılan misafir sanatçı programları, çağdaş sanat sergileri ve sanat inisiyatifleri, kadim kentin ‘daha uzaklara’ doğru çoktan yola çıktığına işaret ediyor. Exit Kolektifi, Meyman Sanatevi, Arura Sanat Galerisi gibi oluşumlar ve Bor Sanat’ın Mardin’e yönelik eğitim ve üretim desteği, çoğulcu bir kültürel gelecek uğruna pek çok şey vadediyor.
EVRİM ALTUĞ 
evrimaltug@gmail.com 
 
Sosyolog, küratör, sanat eleştirmeni Prof. Dr. Ali Akay’ın küratörlüğünü yaptığı, Mayıs - Haziran arası izlediğimiz 6. Mardin Bienali’nin teması “Daha Uzaklara”ydı. Direktörlüğünü Döne Otyam ve Hakan Irmak’ın üstlendikleri, kentin simgesel sekiz mekânına yayılmış altıncı bienalin turuncu yön levhalarından (alternatif) biri de, Seçkin Acar ve Mehmet Çimen tarafından kurulan Exit Kolektifi’ne işaret ediyordu. 
 
Exit, omuzdaş bir çok anıt - bina gibi Mardin - Mezopotamya Ovası’na hakim kadim kentin Birinci Cadde’sinin ara sokakları üzerindeydi; çok katlı, çok kültürlü biricik oyma işçiliği ile karakteristik taş yapılarından birinde kurulmuştu. Bilhassa akşamüzeri ve sonraları bölge insanı ve tüm misafirlerinden ‘deniz misalî’ muamele gören engin derinliğe bakan ovayı, gündüz yanık, gece serin bir sabırla gözlüyordu.
 
 
Exit kolektifi Mezopotamya ovasına hakim antik bir yapıda hizmet veriyor.
 
Exit Kolektifi, ilki 2022’de “Çimenin Vaadi” teması ile Adwait Singh küratörlüğünde yapılan 5. Mardin Bienali’ne ‘alternatif’ düzenlenen ‘Inviteds’ sergisinin ikincisine de, 2022’deki 5.Bienal sürecinde yine aynı yapıda ama bu kez Bor Sanat’ın katkılarıyla ev sahipliği yaptı. Ancak Bor Sanat’ın Exit ile iş birliği bununla bitmedi. Hatta daha yeni başlıyor desek, bu da yeri. 
 
Zira Bor Holding Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Cem Hancan’ın koleksiyonundaki Fikret Muallâ, Kemal Önsoy, Özdemir Altan ve Mustafa Ayaz gibi imzalarıyla da öne çıkan Bor Sanat ve Exit Kolektif işbirliğinde gerçekleşen “Konuk Sanatçı Programı” henüz başladı. Hadi tam vurgulayalım; çoktan başladı desek, en iyisi. 
 
Bir yıllık misafir programı şimdiden belirlendi 
 
Çünkü Mardin’de yaşayan sanatçılarla ulusal - uluslararası kıdem sahibi yaratıcıların kolektif bir yaklaşımla çağdaş sanat üretimi gerçekleştirmeleri amacıyla hayata geçen bu rezidans  / misafir sanatçı projesinin ‘Güz dönemi’ ilk katılımcıları, 14 Ekim ve 14 Kasım arasında Türkiye çağdaş sanatının kıdemli imzası Ahmet Öktem ile genç sanatçı Mehmet Akan oldu. Bize de, Milliyet Sanat adına bu usta - çırak irtibatının üretim ve diyaloğunun meyvesinin yakın tanığı olmak düştü.
 
 
Ahmet Öktem (solda) ve Mehmet Akan Bor Sanat ile Exit kolektif imzalı konuk sanatçı programının ilk usta - çırak isimleri oldular.
 
Esasında, Birİz Dayanışma Derneği ile geçen yaz sanat tarihçi, küratör ve eleştirmenler Ebru Nalân Sülün, Melike Bayık ve Marcus Graf gibi isimlerle başlattığı çevrimiçi sanat tarihi atölyeleriyle bilinen Bor Sanat’ın, bu kez Mardin’den dört yerel sanatçı ile, dört profesyonel imzayı yine bu konumda buluşturacağı ortak projesinin diğer isimleri şimdiden belirlenmişti: 
 
Sanatçılara konaklama, stüdyo mekânı ve üretim desteğinin Bor Sanat ve Exit Kolektif tarafından sağlandığı bu projeye katılacak isimler - Akan ve Öktem’in yanı sıra - Sidar Alışık, Ayşe Ceren Solmaz ve Rıdvan Aşar olurken, bu genç sanatçılara yoldaşlık edecek ’akıl hocaları’ / ‘Mentor’ler de Fulya Çetin, Serhat Kiraz ve Handan Börüteçene olarak seçildi. 
 
Öngörülen proje takvimi uyarınca, 1 - 30 Aralık arası Fulya Çetin ile Sidar Alışık’ın ardından, etkinliğin ‘Bahar Dönemi’nin de 10 Mart 2025’te Serhat Kiraz ve Ayşe Ceren Solmaz ile devam etmesine karar verildi. Onları takiben, 21 Nisan ve 21 Mayıs 2025’te ise Handan Börüteçene ile Rıdvan Aşar bir araya gelecek. Kolektif üretime giden sanatçıların eserleri, dört çalışma dönemi sonu, mayısta Exit Kolektif Sergi Alanı’nda açılacak bir sergiyle sanatseverlerin karşısına çıkacak. Sergi sürecine, bir de paralel söyleşi programı eşlik edecek. 
 
Mardinli genç sanatçı Akan: “Burada bir aile gibi olduk”
 
Hal böyle iken, ilk atölye ve eğitim sürecine tanıklık ettiğimiz Exit kurucularından Mehmet Çimen ile kıdemli güncel sanatçı Ahmet Öktem ve çırağı, genç sanatçı Mehmet Akan, sorularımızı yanıtladı.
 
Fotoğraf sanatçısı ve 6. Mardin Bienali koordinatörlerinden Mehmet Çimen, Bor Sanat ile giriştikleri yeni projede, ‘usta-çırak’ ilişkisi ve sergi önerisinin kendinden çıktığını vurgularken, ‘rezidans’ programının ilk Mardinli ismi, ressam Mehmet Akan ise, yakında açacağı atölyesinin de sözleşmesinin mutluluğu içinde olduğunu söyleyerek, sözlerine başladı. 
 
Ahmet Öktem ile giriştikleri süreçte, ‘ortak bir eser’ meydana getirdiklerinden bahseden Akan, bunun yanında, yeni bir çalışmasını da Bor Sanat koleksiyonuna kazandırma yolunda olduğunu bizlere müjdeledi.
 
Yaşanan değişimin ileride güzel şeylere yol açacağını belirten Akan, programa başvururken bir sanatçıyla, bir aylık süreçle çalışmanın kendine kattığı şeyin üniversite eğitiminden farklı olduğunu aktaran sanatçı, bunun da iki yıl evde, iki yıl okulda, Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde olmak suretiyle, COVİD 19 - korona salgını dönemine rastlamasından ileri geldiğini vurguladı.
 
2021’deki mezuniyeti ardından eskiz defteri ile yola çıktığından söz eden Akan, bu yolda resimden heykele de geçebileceğinden bahsederken, Exit’te Öktem ve Çimen ile bir aile gibi olduklarını, birlikte konaklayıp, yiyip içtiklerini, burada kaldığı sürecin müthiş olduğunu da bilhassa sözlerine ekledi.
 
 
Mehmet Akan ve Ahmet Öktem Exit'teki atölyede eser üzerinde çalışıyor.
 
Eğitimi esnasında Ahmet (Öktem) Hoca’dan aldığı yönlendirmelerin, sürekli yaptığı basit hataların farkına varmasına vesile olduğunu anlatan Akan, bunları da şöyle aktardı:
“Resimlerimde genelde figüratif çalışırım. Ahmet Hoca şöyle bir şey demişti: ‘Bu figürler sanki bir sinema filmindeler, poz verir gibiler.’ Açıkçası bu bana da mantıklı geldi. Kendimi tekrarladığımı gördüm. Bunlar üzerinden kompozisyonlarımı, figürlerimi değiştireceğim diye düşünüyorum.”
 
2001’de, AİCA Onursal Başkanı, küratör Beral Madra küratörlüğündeki ‘Kokulu Bahçe’ sergisine Venedik Bienali’nde iki ayrı mekânda altı imza ile katılmış olan kavramsal sanatçı Ahmet Öktem ise, genç sanatçı Akan ile giriştiği süreçten bizlere şöyle bahsetti:
 
“Ben resim bölümü mezunu olduğum için, resim sanatı ile ilgili durumları kendimce iyi biliyorum, özellikle bu sanatın 1970’lerde nasıl değişime uğradığını gözlemleyerek, o günden bu yana bu konuyu takip etmeye çalışan bir iki kişiden bir tanesiyim. Çünkü, o dönemde bir yayın filan da yok. Hatta, o günlerde konsoloslukların kütüphanelerindeki dergilerden bu değişimi görüyor, ama bir yandan da resim yapıyorduk. Fransa’daki klasik ‘Academie Beaux Arts’ eğitimi modeli ne ise, bizim de resim konusunda yaptıklarımız, sonuçta tuval üzerine boya idi. 
 
Mezun olduktan sonra bir süre daha tuval üzerine boya ile devam ettik, ancak ardından işin boyutunun, bütünüyle resim üzerinde kalmadığını, bunun dışında birtakım malzemeler ile kalmadığını gördük. O zamanlarda bunun lâfı bile yoktu, ‘Resim-Heykel’ diye tanımlanırdı. Bu durum da beni etkiledi ve bir süre sonra ben de resmi, yağlı boya tuvali bırakıp, nesnenin kendisi veya fotoğraf gibi çeşitli araç - gereçleri işin içine sokarak, daha sonra yaptığımız ‘Sanat Tanımı Topluluğu - STT’ olarak kurduğumuz oluşumun içine kattım.
 
Dolayısıyla, bu dönüşümü yaşayan biri olarak Mardin’e geldiğimde, Mehmet’in ağırlıklı olarak aldığı eğitimin de bir hayli eksik olduğunu gördüm. Çalışmalarımda, özellikle resimde kompozisyon alanında düzenleme problemlerinin nasıl bir şey olduğunu bilen biri olarak, ona eleştirilerim oldu. Kullandığı figürler, el ve ayak üzerinden ağırlıkla anlatımcı ifade üzerinden giden bir dil vardı. Okullarda kompozisyonların hiç tartışılmadığını burada da gözlemledim. Burada da sürekli tekrar üzerinden giden bir durum vardı. Kendisinin beğendiği bir iki sanatçı; onlar da sanat tarihinin kendine özgü isimleri olsa bile, gidişat açısından pek bir iz bırakmış değiller.
 
Ben, kendisinin çizgi diline hiç bir şekilde karışmaksızın, düzenlemelerini yeterince sorgulamadığını ve daha iyi kompozisyonlar oluşturması gerektiğini ona ilettim. Bunu sadece burada da bırakmayıp - çok da grafik işler de yaptığım için -  portfolyosunda nasıl sunması gerektiğini de kendisiyle paylaştım. Virgülünün, italik olanın nerede konulacağının eleştirisine varıncaya dek bunu ilettim.   
 
Öktem: “Ben Mehmet Akan’a bir alan açmış oldum”
 
Tabii, burada yaşadığımız şeye, bugün çeşitli malzemelerle iş üreten biri olarak benim yaptığım işlerle onun yaptıklarının bir nevî buluşması da denebilir. Dolayısıyla ben bir anlamda kendisine bir alan açmış oldum. Birlikte bir iş üretme süreci bu çerçevede oldu. 
 
Tüm bu çalışmalar ve eleştirilerin ışığında, öyle hemen bir şeyler de olmaz tabii. Aradan bir yıl vb. geçer, parmaklarınızın ucundan o dönüşüm çıkmaya başlar. Umarım, Mehmet’e de böyle bir katkım olmuştur.
 
Tabii, bir diğer konu, buradaki genel Sanat Tarihi sorunları hakkında bir şeyler söyleme ve anlama isteğim oldu. İnsanlar, burada açılan Bienal gibi projelerde nasıl bakış getirecekleri konusunda çok sayıda soru geliştiriyorlar. Bu konuda söyleşiler yapmak, kulak dolgunluğu sağlamak da hem lise, hem üniversite düzeyinde. benim için önemliydi. Kentin de böyle bir talebi olduğunu, size olan bakışlardan hissedebiliyorsunuz. 
 
Exit gibi birkaç kolektifin de burada çoğalmasını çok isterim. En büyük dileğim bu sürecin yürümesidir. Bu işin içine, sadece okullarda sunulduğu gibi, resim - heykeli değil ama, tasarım boyutunu da katmamız ve buradaki liseler, üniversitelerden gelen çocuklara sunmamız lâzımdır. 
 
Bunu, Mehmet ile de konuşuyoruz. Burada bir grafik tasarımcı haftada bir iki saat gelip, çocuklara bir şeyler anlatsa, bu çocuklar yeni tasarım ve sanatın kazandığı boyutlar hakkında bir şeyler alabilir, o zaman bunlar buradaki ortamı canlandırır. Ayrıca, buradaki mekânlarda, kitapların okunabilmesi için de birtakım girişimler yapılmalı. Ben bu konuda kendi arkadaşlarımdan da destek isteyeceğim. Hatta öğrendim ki (6. Mardin Bienali direktörü, Aurora Sanat Galerisi kurucusu ve koleksiyoner) Hakan Irmak, sahibi olduğu Arura Hotel’de bile böyle bir kütüphane kurmuş durumda. Böyle şeyleri desteklemek gerekiyor.”
 
Anahtarını Mardin’e emanet eden koleksiyoner
 
Nitekim, Ahmet Öktem’in söyleşimizde vurguladığı Arura Hotel’in kurucusu Hakan Irmak, gönlünü Mardin’e vermiş, adeta anahtarını Mardin’e emanet etmiş aktif bir çağdaş sanat takipçisi olarak dikkati çekiyor. Kaldı ki Irmak’ın koleksiyonunda önümüze (şimdilik), Halûk Akakçe’den Abidin Dino’ya, Cengiz Tekin’den Yavuz Tanyeli’ye, İhsan Oturmak’tan Eda Gecikmez’e, İlhan Berk’ten Osman Dinç’e ve Mehmet Ali Boran’dan Yusuf Taktak ile Fikret Otyam ya da Bedri Baykam’ın yanı sıra, Bedia Dipşo, Erkan Özgen ve Zekai Ormancı’ya uzanan, dünden, bugün ve yarına erişen, zengin bir görsel ‘Türkiye portfolyosu’ çıkıyor.
 
Arura Mardin, şu günlerde konserleriyle Cem Adrian ve Teoman’ın şenlendirdiği, ‘Sıla’ dizisi tokalarının halen rağbet gördüğü, yöre şallarının, kahve ve badem şekeri ikramı bol cömert esnaf tarafından turistlere bilâbedel bağlandığı eski Mardin’in tarihi SİT alanı içerisinde bulunuyor. Geleneksel mimariye hürmetkâr yapı, tarihi Süryani çörekçileri, narin ve özgün Telkari işlemecilerinin, kadın el sanatları ve tasarım adreslerinin kucağında yer alıyor. İçinde tarihi bir su deposunu da korumuş, duvarları çağdaş eserlerle donatılmış Arura Mardin, sanat kütüphanesinin yanı sıra, bir sanat galerisi, video - art odası ve tasarım dükkanına da ev sahipliği yapıyor.
 
 
Arura Sanat Galerisi ve Tasarım Dükkanı ile Sanat Kütüphanesi eski Mardin içinde ovaya hakim bir konumda yer alıyor.
 
İlk sergisi ‘Sobee’ ile kapı açan Arura galeri, bu etkinlikte Canan Budak, Cengiz Tekin, İhsan Oturmak, Mehtap Baydu, Mehmet Ali Boran, Metin Çelik, Erkan Özgen, Necla Rüzgar ve Mahmut Aydın’ın yapıtları ile izleyici ile buluşturmuş iken, haftanın tüm günleri saat 10:00 ile 18:00 arasında açık galeri, şu günlerde Mahmut Celayir’in “Hora” (Zazaca ‘bulut’) isimli kişisel sergisini gündeme getiriyor.
 
 
Mahmut Celayir'in “Bulut – (Hora)” sergisi, bölgedeki anız yangınlarının yol açtığı ekolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel kayıpların altını çiziyor.
 
Celayir, Mezopotamya’yı çıplaklaştıran ‘anız’ yangınlarının beraberinde getirdiği çatık kaşlı politik ve estetik hafızaya, insan ve emek kayıplarına atıfta bulunduğu karışık teknik yapıtları ve düzenlemelerinde, belleğin hakikati bulma yolunda nasıl araçsallaştırılabileceği konusuna da odaklanıyor. Çalışmalarına Türkiye ve yurt dışında devam eden, sergide bir video düzenleme ile mevcut çıplaklığa otoportresiyle kayıtsız kalmayan sanatçı, bu durumu ve taşıdığı kültürel mesuliyeti, sergiye dair yazdığı ‘manifesto’da, özetle şöyle açıklıyor:
 
“Biz sanatçılar, ancak görsel kodlar ve simgesel göstergelerle, belleğin üstünü açıp yolumuza devam edebiliriz. Elimizden parça parça koparılan bir toprak ve bunun yarattığı hüzne, ancak ‘Poesis’ (yaratarak, yapıp ederek) ile cevap verebiliriz. Bizi besleyen bu yaşamsal organik varlık, içinde barındırdığı çok katmanlı gizil hareketlilikler sayesinde, umudumuzu diri tutmamıza yarıyor. Toprak üzerine düşünmek bir bakıma yaşam üzerine tekrar tekrar düşünmek demektir.
 
Sergideki çalışmalarım ‘hora’ (Zazaca bulut) metaforu altında toplanıyor. Varoluşumuzun görsel ve düşünsel ipuçlarını barındıran, kozmik bir alan duygusu veren çalışmalar, bu duygular içinde bir araya getirildi. Serginin girişinde bizi karşılayan ‘Yelıng’ motifindeki dinamizm ve mikro ayrıntılar, gene bu coğrafyanın özünü oluşturan direnme ve yaşama gücünü simgeliyor. (...)
 
Bizi sarmalayan bu evrende gökyüzü ve toprak en hakiki olgular ve görsel elementlerdir. Bu alan içindeki maceramızın izdüşümleri; göçler, sürgünler, kıyımlar, aşklar ve bunun yarattığı kolektif bellektir. Bu sebeple sanatçı, manzara resmi adı altında manzaranın çok ötesine uzanan şeyler söylemeye çalışandır. Bir tür ozandır. Bu anlamda doğa anlatımı daima politiktir ve her görsel imge arkasında mutlaka güçlü bir kavram barındırır.”
 
En az beş dilden, yeni sanat mıntıkası: Meyman
 
Yine bu ziyaretimizde, Mardin’in kültür - sanat alanındaki verimliliği, çeşitliliğinin bununla da sınırlı kalmadığı görülüyor. Çok sesliliğin getirdiği yorum zenginliği adına sürekli yeni dönüşüm ve sunumlar içine giren (eski) kentteki bir diğer güncel sanat adresi de, AİCA üyesi, küratör, sanat eleştirmeni Mahmut Wenda Koyuncu’nun özveri ve imeceyle bitişik bir emekle, yaşayan bir Mardin evi girişindeki otantik mimari alanda kurduğu ‘Meyman’ olarak kayıtlara geçiyor.
 
 
Meyman Sanatevi Direktörü Mahmut Wenda Koyuncu ve Exit Kolektifi kurucularından Mehmet Çimen sorularımızı yanıtladı.
 
Zazaca ‘Misafir’ anlamına gelen ‘Meyman’ isimli bu Sanatevi ve bağımsız, kolektif girişimle Direktör Koyuncu, çıkış noktasının “İpekyolu üzerindeki Mardin’in eril ve oryantalist bir bakışın öznesi haline getirilmesinin eleştirisi,” olduğuna vurguda bulunuyor. 
 
Artuklu mirası anıt - camilerinde en az üç dilde Selâ verilen Mardin’in sahip çıktığı, Arapça, Kürtçe, Süryanice, Ermenice, Türkçe ve İngilizce gibi, en az beş dilde kamuoyuna çağrıda bulunan Meyman oluşumu, ’Misafir’ adlı ilk sergisini de meslektaşı, yine AİCA üyesi Nazlı Pektaş küratörlüğü ile açmış bulunuyor. Koordinatörlüğünü Lebriz İsvan’ın yaptığı Meyman kolektifi ayrıca, dokuz kadın sanatçının zihin ve yürek emeğini kesiştiren bu etkinliğini, yakın zamanda kaybettiğimiz Gülçin Aksoy ve Sevinç Subaşı’ya ithaf ediyor. 
 
Küratör Pektaş’tan edindiğimiz bilgiye göre, Kasım’ın 24’ünde biten sergi, ‘Misafir’in toplumsal bağlamda nasıl algılandığının, geleneksel misafirperverlik ve karşılamanın feminist perspektiflerle nasıl yeniden yorumlandığının “izini sürüyor. 
 
Kimin ev sahibi, kimin ‘öteki’ olarak konumlandırdığı gibi unsurları büyüteç altında tutan, Yeşim Özkan’ın katkılarıyla hayata geçen sergi, çalışmalarıyla Çınar Eslek, Fulya Çetin, Merve Çanakçı, Neriman Polat, Pelda Aytaş, Raziye Kubat, Rezzan Gümgüm, Roza Tulga ve Zehra Tezdönen’i buluşturuyor. 
 
Eski bir Mardin evinin restorasyonu ile kapılarını açan Meyman’daki “Misafir” sergisinde dikkatimizi ilk çeken unsurlar, ‘kent dokusu’, ‘dokunuş’ ve ‘dokuma’ ile dokunaklılığın samimiyeti oluyor:
 
Sevinç Subaşı’nın 2014 tarihli ‘Nilgün’ bez bebeğinin bir pencere önüne serildiği sergi, Neriman Polat’ın kumaş üzerine müdahale ettiği anıtsal - kabir etkili yazgı ağıdı ‘Döşemelik’inde hayat tazelerken, Merve Çanakçı ise 2023 tarihli “Yeni Dünya Bahçesi” serisine ait dokuz ayrı nakışlı, katlanmış ve buluntu mutfak bezlerinden mekâna dökülen ‘Ah’larıyla ona yoldaşlık ediyor.
 
 
Sevinç Subaşı imzalı "Nilgün" adlı yapıt Misafir sergisinin parçaları arasında.
 
Az önce değindiğimiz üzere Exit kolektifi  - Bor Sanat rezidansının da gelecek mentor -  sanatçılarından Fulya Çetin’in, narin ve nadide ‘Zeytin Dalı’yla güçlenen sergide yine, Zehra Tezdönen de, Kürtçe masallar ve hikâyelere 2024 tarihli eseriyle selâm duruyor.
 
 
Fulya Çetin'in "Zeytin Dalı" adlı eseri de Meyman Sanatevi'nde izleniyor.
 
Etkinlikte ayrıca, Roza Tulga’da annesinin konuklar geldiğinde giyindiği misafir fistanı ya da Çınar Eslek’in adeta Mardin panoramasına kadınca, tarih derinliğince ve psikolojik bir duyarlıkla yankı sunduğu “And” isimli soyut, gayrıresmî kumaş resmi de tüm ifade yoğunluğu içinde, kayıtlardaki yerini alıyor.
 
 
Roza Tulga, Meyman Sanatevi sergisine annesine ait bir fistana dair düzenleme ile katılıyor.
 
Tabii serginin en dramatik köşelerinden birinde ise, yine Fulya Çetin’e ait, 10 adet katlanmış tülbent üzeri suluboya kompozisyon yer alıyor. Bu buluşmada Pelda Aytaş ise, Selda Polat’a ait bir fotoğrafa kattığı elişi ‘Misafir’ dışavurumu ile söz konusu zenginliği, tıpkı Zehra Tezdönen’in 2023 tarihli ‘Bir Yastıkta Misafir’ soyutlaması gibi, içtenlikle perçinliyor. 
 
Elbette, bu samimi buluşmanın baş köşesinde tutulan bir diğer çalışma, merhum sanatçı Gülçin Aksoy’dan geliyor. Aksoy, sergide “Umur” isimli panoramik, eleştirel, kamusal yorumlamasıyla dikkati çekerken, Raziye Kubat’da, kara kumaş üzerine incelikle nakşettiği bir ‘Dünya Evi’ ve çiçekleri ile ‘Teyel Misafirler’ isimli çalışmasıyla ona yoldaşlık ediyor. Kubat’ın bir diğer eski tarihli, mavi kırmızı diptik (el) işi de, izleyenlere naif, büyülü bir sahicilikle ‘Babam tavşan olmuş, ben kedi!’ diyor. 
 
Kuşkusuz, serginin en simgesel çalışmalarından biri de, Rezzan Gümgüm’e ait görünüyor. Keza sanatçı ‘Sokak Beni İyileştirir’ isimli, değişken ebatlardaki beyaz bez üzeri yazı ve nakış ürünü eserinde yakın tarihe sosyal karneleriyle malolmuş dokuz dünya başkentine hem grafik, hem de info-grafik bir lehçe ile selam veriyor.
 
 
Meyman Sanatevi'nin "Misafir" sergisinden Rezzan Gümgüm imzalı "Sokak Beni İyileştirir" isimli yerleştirme.
 
Fotoğraf, ses ve mekân buluşmaları yolda
 
Meyman Direktörü, sanat eleştirmeni ve küratör Mahmut Wenda Koyuncu, girişimin gelecek programı hakkında ayrıntılı bilgiler de veriyor. Buna göre, mekân 23 - 30 Kasım aralığında İFSAK ile işbirliğinde, Halûk Çobanoğlu küratörlüğü ile “Haiku” isimli bir fotoğraf sergisi düzenlerken, 24 Kasım’da da Enver Karahan ile bir söyleşi izlenebilecek. 
 
Meyman ayrıca, 1 - 22 Aralık’ta Sümer Erek ve  Fauve Alice’in “Mardin’in Ses Yolları - Mekân Dalgaları” sergisi ile sanatçı misafir programını, British Council ve Wejêgêh Amed ortaklığı ile izleyicilerine - dinleyicilerine sunacak. Kurumda bunu takiben, Latif Sağlam küratörlüğü ile 14 Aralık’ta ise, “Parmak Damgası” isimli yeni bir sergi açılacak.
 
Diğer yandan Koyuncu, Mardin’de son yıllarda yaşanan bu hızlı dönüşümü ise Milliyet Sanat’a (özetle) şöyle değerlendiriyor: “Bu dönüşümün kenti hızla yorduğunu düşünüyoruz. Aynı anda yüz bin insanın aktığı bir şehir artık burası. Böylece turizm de gelen özellikle günübirlik turist eşliğinde buradaki esnafı ‘arsızlaştırıyor’. Konut fiyatlarında, kiralarda, esnafta bir çok unsurda bu yaşanırken, benim burayı açma sebeplerimden biri, Mardin’de sanat yapılıp yapılmadığından çok da emin olamamak hali oldu. 
 
Tamam, burada bir zanaatkârlık var. Geleneksel sanatlar, bakırcılık, gümüşçülük, leblebicilik vb. var. Antik kent olarak eski Mardin’in sanki bütün modern zamanlarda yaşanan sanat üretimi ise, tüm bu turistik maddî bereket altında görünmez kılınıyor. 
 
Mardin adeta, bienalden bienale bir gül gibi, hiç bir yoruma dayalı olmadan açılıp, kapanıyor. Arada kalan boşlukta, sanki bizler bakırcılarımız, telkarilerle yaşıyor gibi olduk. Hatta tüm üretim giderek plastikleşiyor, benim tabirimle giderek ‘magnet’leşen bir sanat üretimi söz konusu oluyor.
 
Bu koşullarda doğal olarak insanlar da Mardin’e geldiklerinde, yanlarında küçük bir şeyler alıp götürmek istiyor. Üç dört yıldır gözlediğim kadarıyla genç sanatçılar da bu talebe karşılık iş üretmeye başlıyor. Tamam, Mehmet de, ben de bir devrim yapamayacağımıza göre, acaba bazı şeylere daha uzun vadeli bakamıyor muyuz? 
 
Meyman, bir kentin, coğrafyanın geleceğinin geleneksel sanatlar üzerinden okuyup, belirlenemeyeceği fikri üzerine kuruldu. Ggeleneksel sanatlarımız yaşayacak ve elbette yapılacak. Ancak, burada, bugüne dair iş üreten sanatçıların üretimleri çok önemli. Biz bu sanat üretimine daha yakından bakma esprisi ile kuruldu. (...) Bu açıdan, Meyman’ın da salt Mardin’e yaslanan ve burayı tanıtan bir misyonunun olmasını kesinlikle istemiyoruz. Yani, burada yapılan neyse, kendini o anlatsın diyoruz. Çünkü Mardin kendini zaten yeterince anlatıyor, yeterince tanıtıyor.”
 
(Şimdilik) Netice yerine, yakın geçmişinde ayrıca - Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi’nde - Ai Wei Wei’den Halil Altındere’ye, oradan Murat Germen’e, nice güncel sanatçı ve müzisyene, bugüne kadar birçok sanatçıyı ağırlamış Mardin’e, Bor Sanat, Exit ve Meyman ile Arura’nın da ardından bakınca kültür - sanat ajandasının Türkiye için hangi yönden daha aktif bir katılımla yazılacağı, daha bir anlaşılır hale geliyor. 
Yazımızın başında belirttiğimiz gibi, (şimdilik) altıncı ve son bienalde ‘Daha Uzaklara’ bakan Mardin, bu niyetini de çoktan eyleme koymuş, Batı ile arasındaki (sözde) mesafeyle, geleceğin tüm bereketi, samimiyeti, yeteneği, cüret ve merakıyla, zılgıta, halaya durmuş ve gözünü daha da uzaklara dikmiş görünüyor. 
 
(Bu arada Batı demişken (!) Bor Sanat’ın İstanbul’da büyük katılım ile izlenen çağdaş sanat, eleştiri ve yayıncılık temalı açık oturumların, kurumun YouTube kanalından arşivlenip, izlenebildiğini ve Aralık ayında da süreceğini yeri gelmişken bilhassa not alalım.)
 
Bilgi:   www.borsanat.com.tr /
https://arura.com.tr/arurasanat.aspx
https://www.instagram.com/meymanmardinsanatevi/
https://www.youtube.com/results?search_query=Bor+Sanat
 
 
Etiketler: Milliyet Sanat  Mardin  galeri