Kurgusuz bilim, bilimsiz kurgu olmuyor
05 Temmuz 2023 - 11:07Yazar Fidan Terzioğlu’nun çağdaş sinemaya iz bırakmış yedi bilim kurgu klasiği eşliğinde okurları ‘sufî’ bir yaklaşıma çağırdığı “İnsanı İnsan Yapan Nedir?” kitabı, ‘yapay zekâ filmlerine tasavvuf gözüyle bakmak’ uğruna raflardaki yerini aldı. Metis Yayınları’nın Sanatlar ve İnsan serisinde sinema başlığı altında Emine Bora ve Semih Sökmen tarafından yayımlanan çalışma, “Bilim kurgu neler anlatır?” derken “Filmler ve İlişkiler”e bakıyor; “Simurg ve Gösterdikleri”ni meraklılarına aktarıyor. Terzioğlu kitabında sırasıyla, “2001: A Space Odyssey” / “2001: Bir Uzay Destanı” (1968), “Blade Runner”/“Bıçak Sırtı” (1982), “The Matrix” (1999), “Artifical Intelligence - A.I.", Yapay Zekâ”, “Wall-E” (2008), “Her” (2013) ve “Ex Machina” (2014) filmlerine ışık tutuyor. Terzioğlu, kitabın arka kapağında da belirttiği gibi, eserinde bu yedi yapıma, “Bilmediğimiz, arzuladığımız, istemediğimiz ötekilikleri görebilmek, izleyebilmek ve dönüştürebilmek için,” yeniden bakmayı teklif ediyor. “Hayat Roman” (2001), “Her Şeyi Gören Gözler” (2002) ve “Hazdan Kaçan Kadınlar” (2006) gibi romanlarıyla da tanıdığımız Terzioğlu, kısa biyografisinin de çıtlattığı gibi, “Birbiriyle ilişkisiz gibi görünen alanların ilişkiselliğini keşfetmeyi iş ediniyor. Terzioğlu ile derinlikli çalışmasının çağırdığı soru işaretlerinin peşine takıldık.
Bilim kurgunun ölüm ve ölümsüzlük meselesine bu kadar yakın olmasını dikkate alırsak, mitolojinin de insanlık hafızasının hemen hemen ilk bilim kurgu metinleri oldukları düşünülebilir mi?
Bilim kurguda bildiklerimizden yola çıkarak kurgusal bir alana açılıyoruz. Yazarını, yapımcılarını, ortaya çıkaran kişilerini bildiğimiz metinler bunlar. Mitler daha farklı bir düzlem. Mit, kolektif bilincimizin oluşturduğu ve her aktarımla bir parça dönüştürerek taşıdığı bir anlatı. Bildiklerimizle kurguladıklarımızın birbirinden ayrışamadığı, birbirine sarmaşarak derinleştiği bir alandayız. Bilim kurgu, mitlerden uzaklaşmaya çalışıp onlara daha da fazla gömüldüğümüz bir eksen.
Bilim kurguda din, sosyoloji, ideoloji ve felsefe alanındaki düşünceler, belirli tutumların kitlelere aşılanması için hünerle işlenmiş olabilir mi? Sözgelimi, s.43’te “Ghost in The Shell” ve “Blade Runner” gibi yapımlara referansla, Siberpunk kültüründe baş karakterlerin tüm mücadele ve sorgulamalarına karşın yine de mevcut düzenin dönüşümünde etkili olmadıklarına gönderme yapıyorsunuz.
Bilim kurgu, seküler düşüncenin değer kazanmaya başlamasıyla ortaya çıkan bir tür. Kendi eylemlerine yön veren, özgür ve mücadeleci birey fikri yükselirken bilim kurgu da yükselişe geçiyor. 'İnanç yerine akıl, gelenek yerine ilerleme' gibi ideallerle zirveye ulaşıyor. Ama bu ideallerin soyut varsayımlara dayandığını, gerçek hayatta aklın inançtan, ilerlemenin gelenekten ayrışamadığını tecrübe ederek görüyoruz. Aklın inancı sorgulamak ve onunla ilişkisini merakla geliştirmek gibi bir sorumluluğu var. Eğer o sorumluluğu yüklenmezse işlevini kaybediyor. O zaman da Siberpunk anlatılarında gördüğümüz gibi işlevsiz kahramanlar ortaya çıkıyor. Yani kendi çıkarını ve arzularını korumak için sistemle savaşan, ama o sistemde hiçbir dönüşüm yaratamadan kendi içinde, bir döngüde kısılıp kalan, sözde bağımsız karakterler.
Size göre bilim kurgu sineması, geleceğin rutinleştirilmek istenilen ‘şimdi’si için kültürel emperyalizm lehine bir aygıt olabilir mi? Kısacası, isyan eşiklerimizle bu ‘kültür endüstrisi’ ürünleri aracılığı ile sürekli oynanıyor olabilir mi?
Elbette olabilir, oluyor da. Her bilim kurgu filmi bunu yapmaz ama ezici bir çoğunluğu bunu yapıyor. Kitapta bu tür filmlerin nasıl işlediğini, bizi nasıl uyuşturup çökerttiğini merak ediyoruz, bunu araştırıyoruz. Ama kitabın asıl merakı bu değil. Asıl merakımız, bunu yapmayan filmler. Kalıplara gömülmemize değil, aksine onlardan sıyrılmamıza yol açabilen hikâyeler. Bunlar nasıl ortaya çıkıyor? Uyuşturan türdeki hikâyelerden nasıl farklılaşabiliyor? Uyuşturucu hikâyeleri de uyanık gözlerle izlememiz mümkün mü? Nasıl?
Kitabınızın da vesile olduğu çağrışımla, ‘aşk’ın bilim kurgusal bir fenomen olduğu söylenebilir mi? Anlayabildiğim kadarıyla ‘aşk’ın kurgusal boyutu, evet, had safhada. Kurguların şahlanıp kanatlandığı bir bölge burası. Bilimsel bilgiden olabildiğince uzak ufuklara doğru. Ama bilimin de o ufuklardan devşirilen tecrübeye ihtiyacı var. Kurgusuz bilim, bilimsiz kurgu olmuyor.
Söyleşinin tamamını Milliyet Sanat temmuz sayısında bulabilirsiniz.