Kumpanyanın vazgeçilmez ‘Cimri’si
27 Temmuz 2022 - 09:07Seyhan Akıncı
Jean-Baptiste Poquelin ya da hepimizin bildiği adıyla sevgili Molière, 17. YY’da kaleme aldığınız ve Paris’in ünlü salonlarında sahnelendiğinde perukalarıyla kahkaha atan Fransız beyefendilerine bir parça da tanıdık gelen Harpagon’u birkaç yüzyıl sonra bir Türk oyuncunun tahayyülünüzün de ötesine taşıyacağını tahmin eder miydiniz? Ne de olsa şöyle yazmıştınız ünlü eseriniz “Cimri”de: “Dünyadaki insanların en az insan olanı; yeryüzündeki canlıların en katı yüreklisi, pintilerin en pintisidir. Onun sevmesinden kuru, onun okşamasından kısır bir şey olamaz. Vermek öylesine zoruna gider ki, selam bile vermez kimseye, onu bile alır; yalnız alır...” Bu sene kuruluşunun 20. yılını kutlayan Semaver Kumpanya’nın altı sezondur kapalı gişe oynayan oyunu “Cimri” elindekileri kaybetme korkusundan altınlarının şıkırtısını bile duymaktan mahrum kalan dünyadaki en verici Harpagon ile buluşturuyor. Ödediğiniz bir bilet parası oysa tanık olduğunuz tam manasıyla efsaneleşen bir Serkan Keskin performansı…
Yoksulluk affedilmez
Bunca yıl içerisinde muhakkak salonlardan birinde izlemiş, en olmadı edebiyat dersinde okumuşsunuzdur “Cimri”yi... Paris’in zengin ve cimri burjuvalarından Harpagon, kızı Elise ve oğlu Cléante ile birlikte kendi bildikleri sınırlar içerisinde mutlu bir hayat yaşamaktadır. Harpagon’unki tedirgin bir mutluluktur bir parça. Zira çil çil altınları olan bu zengin adam geceleri duyduğu her kapı gıcırtısında, ailece portakal yedikleri ya da yemeyi hayal ettikleri diyelim zira portakal mevsiminde bile pahalıdır (Harpagon’a göre) durumlarda para lafı geçtiğinde dahi işkillenir. Ama mutluluk elbette hem kendisi hem de evlatları için aradığı bir şeydir. Hele de şöyle zengin bir çeyiz getirecek adaylar söz konusuysa... Harpagon’un çocuklarını varlıklı kişilerle evlendirme planları çocuklarının gönüllerini yanlış kişilere kaptırmasıyla biraz çıkmaza girer. Çünkü adayların Harpagon için affedilmez bir günahları vardır. Yoksuldurlar. Elise, babasının yardımcısı olan Valère’yi, Cléante de maddi sıkıntılar çekmekte olan Mariane’yı sevmektedir. Mariane, sadece Cléante’nin değil Harpagon’un da gönlünü çalmıştır. Harpagon, Mariane ile arasını bulması için çöpçatan Frosine’i devreye sokar. Serkan Keskin nasıl unutulmaz bir Harpagon performansıyla karşımızdaysa Sezin Bozacı da en az onun kadar etkileyici bir Frosine tiplemesiyle çıkıyor karşımıza. İkilinin sahneyi paylaştığı anlar seyircilerin tiyatro salonunda olmanın zevkini doruklarda yaşadığı dakilara dönüşüyor. Serkan Keskin, o kadar uzun süredir Harpagon olarak sahnedeki bazen kendi de gülme krizine giriyor, seyircilerle girdiği ufak, tatlı diyaloglarla hem kendine hem de izleyicilere nefes aldırıyor. Hikâye malum Harpagon, cebinden para çıkmadan Mariane ile evlenmenin Frosine ise ayağına kadar gelmiş bu fırsat sayesinde adıyla sanıyla “Cimri” Harpagon’dan ne koparabilirse koparmanın derdindedir. Çöpçatanlık işleri almış başını yürümüşken Harpagon’un gözü gibi baktığı altınları kaybolur ve bir anda ortalığı büyük bir telaş kaplar. Harpagon’a göre herkes suçlu olabilir. Elbette iş polise intikal eder. Araştırmalar, soruşturmalar derken Harpagon’un altınları da gönüller de ait olduğu yere gider.
Molière ayakta alkışlardı
Tüm dünyada yüzyıllardır sahnelenen bir oyun söz konusu olduğunda maharet sahneleme biçiminde de oluyor tabii. Tansu Biçer o keskin zekâsını ve tiyatro yeteneğini bu defa yönetmenlik koltuğunda gösteriyor. Ortaya hayatta olsaydı sevgili Molière’in bile ayakta alkışlayacağı bir oyun çıkıyor. Hele de Palais Royal’de geçirdiği öksürük krizlerine karşın Harpagon olarak bizzat seyirci karşısına kendisinin çıktığını düşününce. Siz göçeli çok oldu Molière ama “Cimri”ler hâlâ hayatta ve şu sıralar sahnenin dışında pek güldürmüyorlar.