İnsan yaşadıkça umudun ve aklın ateşi sönmez
29 Ocak 2023 - 12:01Buket Uzuner, “Su”, “Hava” ve “Toprak”tan sonra “Tabiat Dörtlemesi”ne “Ateş”le noktayı koydu. Tabiata saygılı olmanın hep başrolde olduğu kitapların sonuncusunda mülteci sorununu tartışıyor Uzuner. Umay Nine’nin öğüdü ise aklımıza kazınıyor: “Unutma, insan yaşadıkça umudun ve aklın ateşi sönmez. Gerisi sana kalmış”.
Efnan Atmaca - Buket Uzuner’in Defne Kaman’ın doğa ve adalet için verdiği savaşı anlattığı dörtlemesi sona erdi. Son kitap “Ateş”te Mardin’i mesken tutan Uzuner, bu masalsı şehrin efsanelerini de yeni maceraya ekliyor. Kitabın odağında mülteci sorunu var. Defne Kaman önce kendini seçen öksüz bir mülteci çocuğu kurtarıyor. Sonra da tüm mülteciler için çalışmaya başlıyor. Elbette onun bu çabasını alkışlayan kadar ona kızan da var. Tehditler çoğalınca Defne ve küçük kız Nar kayboluyor. Başta Umay Nine olmak üzere tüm dostları da onları aramaya Mardin’e gidiyor. Yeni iki karakter daha katılıyor onlara: Havinyaz ile Ali Werther. Doktor Ali Werther yarı Alman yarı Türk bir kahraman ve onun yaşadıklarıyla mülteci sorununun olası sonuçlarının neler olabileceğini tartışıyor kitap. Tabiatın yunus, geyik ve kartal aracılığıyla koruduğu Defne’yi bu kez bir at kolluyor. Pegasus’un Türk mitolojisindeki karşılığı, kız kardeşi Tulpar. Bu veda macerası tüm seriyi de özetler nitelikte.
“Tabiat Dörtlemesi”ni “Ateş” ile tamamladınız. Bu romanlarda Türk mitolojisi, Şamanlık gibi kültürümüze ait öğeleri anlatıyorsunuz. Ne oldu da özümüzdeki bu değerlerle bağımız koptu?
Dünyada belki de kendi mitolojisini bilmeyen tek milletiz. Oysa mitoloji her milletin kendi anadilinde kendi kültürüne ait sembollerle kendi korkularını, hayallerini anlatarak binlerce yıl dilden dile taşıyan çok kıymetli bir aidiyet mirası, kültür hazinesidir. Bu yüzden tıpta ‘psikomitoloji’ diye bir bilim var. Kendi kökünden kopan kültürler uzun yaşayamaz, erir, asimile olur, kaybolur. Biz, Yunan mitolojisinden Pegasus’u, Diyanet Vakfı’nın “İslam Ansikloperdisi”ne göre ‘Hz. Peygamber’in miraca çıkarken istifadesine sunulan vasıtaların ilki olarak’ bahsedilen Burak’ı biliyoruz ama kendi mitolojimizdeki kanatlı at Tulpar’ı bilmiyoruz. Hades’i biliyoruz ama kendi Erlik Han’ımızı bilmiyoruz. Tabiat ve doğum tanrıçası Artemis’i biliyoruz kendi Umay Ana’mızı bilmiyoruz. Uzun bir liste var çünkü Türk mitolojisi “Manas Destanı”ndan Dede Korkut’a, Huban Arığ’dan Oğuz Kaan’a zengin bir mitolojidir. Edebiyat sanatı aslında mitolojinin modern biçimidir. İlk felsefeciler, varlığın ve bilincin anlamını ilk sorgulayanlar mitleri kuran nine ve dedelerimizdi. Bin yıl önce iyi ve ahlaklı devlet yönetimi için öğütler veren ve Karahan Türkçesiyle yazılmış “Mutlu Bilgiler Kitabı” olan “Kutadgu Bilig”i merak bile etmiyoruz çünkü bize bunlar öğretilmiyor. Neden kendi mitolojimiz bize öğretilmiyor ve bunun kime yararı var? “Ateş” romanında bu da tartışılıyor.
Dörtlemeye 2008’de başladınız. Tabiatla uyum içinde yaşamayı seçmezsek sonumuzun vahim olduğunu söylediniz. Bu süreçte ne kadar öngörülü olduğunuzu da gördük. Pandemiydi, kıtlıktı, susuzluktu derken yaşananlar ortada. Tabiat insandan intikam mı alıyor? İnsan hiç mi ders almadı?
İnsan ders alabilen bir canlı değil. Yaşadıklarım, okuduklarım, dinlediklerim ve kendi zaaflarımdan öğrendiğim en önemli şey, insanın başına gelen ve gelmiş kötülüklerden ders alabilecek kapasiteye sahip bir canlı türü olmadığıdır. Elbette istisnalar var; bizi uyaranlar, bilgeler, akıllılar ama her çağda ve kültürde istisna olacak kadar azdır sayıları. Bu konu hakkında felsefeciler ve beyin-sinir bilimciler çok uzun zamandır çalışıyor, düşünüyorlar. Yaşanan her felaketten sonra hayatta kalanlar kısa bir sürede, bir-iki kuşak içinde başlarına gelenlerin nedenlerini tamamen unutur ve kaldığı yerden aynı yanlışları sürdürmeye devam ediyorlar, ediyoruz. Resmî insanlık tarihinin zaferler, fetihler, küllerinden doğuşlar diye allayıp pulladığına değil, gerçeğe bakınca maalesef türümüzün aptal değil, açgözlü, zalim, bencil ve çok kıskanç olduğunu görüyoruz. Eğer “Ne yapabiliriz?” diye sorarsanız zaten çoktan evrilmeye başladığımızı ve muhtemelen sapiens’ten cyborg’a yani başka bir türe dönüşmekte olduğumuzu söyleyebilirim. Umarım o insan türü vicdanlı bir canlı olur!
Defne Kaman ve dostlarını birlikte tutan gönül gözüyle birbirlerine bakmaları ve yardımlaşmaları. Bu bilgeliğe nasıl ulaşacağız biz?
Hayat en bencil ve sevgisiz insanı bile bir gün kendi sorunları gibi başkalarının da dertleri olduğunu kavramak zorunda bırakıyor. Bu kişiler çoğunlukla yalnızlık korkusundan, mecburen bunu yapıyorlar. Biliyorsunuz, “Ateş”te birkaç karakter bu kavrayışı sancılı biçimde yaşıyor. Sevdiklerimizin sıkıntılarını gerçekten dinlemeye başlarsak bunun bizim kendi iç dünyamıza da iyi geleceğini artık hormon ve sinir bilimi de kanıtlıyor. Adına diğerkâmlık, özgecilik (alturizm) denen, ‘başkalarının yararını da kendi yararı kadar gözetme, diğer insanlara maddi veya manevi kişisel çıkar gözetmeksizin yararlı olmaya çalışmanın insanın bağışıklık sistemini güçlendiren oksitosin hormonunu artırdığı söyleniyor. Ben sadece nörobilimcilerin yalancısıyım(!).
Kız Neşesi: Uygarlığın Ana Gücü
Kitapta Defne Kaman ile dostlarını okura emanet edip veda ediyorsunuz onlara. Ama biz Ayperi’den sonra yine bir bilge adayı Nar ile tanıştık bu kitapta. Onların yaşadıklarını yine anlatacak mısınız bize?
Defne Kaman ve Umay Nine’yi seven okurlar benden yıllardır çocukları için mitoloji ve tabiat konulu, Küçük Defne ile Genç Umay’ın Maceraları’nı yazmamı istiyorlar. Böyle bir ihtiyaç olduğunu ben de düşünüyorum ama elimde geçen yıl başladığım iki kitap var.
Kitapta “Kız Ateşi”nden dem vuruyorsunuz, dünyayı güzelleştiren kadın neşesinden. Kadınlar mı değiştirecek dünyayı sizce? Ne zaman alacak kadınlar erki ellerine?
Benim yıllardır kullandığım bir kavram bu. Aslında buna “Kız Neşesi: İnsan Uygarlığının Ana Gücü” diyorum. “Kız Neşesi”, hepimizin iyi bildiği, varlığını hemen tanıdığımız, en karanlık ve umutsuz zamanlarda ışığını görünce yüzümüzün aydınlandığı, dertlere deva, açlara aş, hastalara şifa, evin, ocağın, hayatın devamlılığı ve bereketini sağlayan enerji kaynağının adıdır. İnsanlığın her çağında yaşanmış bütün savaşlar, yıkımlar, salgın hastalık; afetlerden sonra ortaya çıkan yokluk, kıtlık, yangın, acı, açlık, hastalık ve felaketlerden sonra ateşi yakan, etrafına çocukları ve yaşlıları toplayan, gerekirse taş kaynatıp sıcak çorbaymış gibi içiren, otlardan lapa yapıp yaraları saran, ninni, hikâye ve türkü-şarkıyla ruhları saran kadınların hayatı daima yeniden kurma ve sürdürülebilir kılma güçlerinin adı “Kız Neşesi”dir.
Çok kişisel bir merakım. Umay Bayülgen gibi bir ninem olsun çok isterdim. Galiba en çok onun öğütlerinden ayrıldığıma üzüldüm. Siz kimden esinlendiniz Umay Nine karakterini yaratırken ve sizin için onun en önemli öğüdü neydi?
Umay Nine, kadınların içinde var olan bilgenin, vicdanın ve aklın sesi, bizde “Anadolu Kadını” denen eski Türklerin ‘Kam’ı, ak saçlı bilgesi Kocakarı, Tabiat Ana’nın sağduyusu ve sedası. Yaşımız ilerledikçe biz kadınlar hepimiz onu duymaya başlıyoruz ama çok az kadın onu dinliyor. Umay Nine, “Unutma, insan yaşadıkça umudun ve aklın ateşi sönmez. Gerisi sana kalmış” diyor, daha ne desin?