Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » İçimizi dolduran hava mı ağır yoksa mânâ mı?

İçimizi dolduran hava mı ağır yoksa mânâ mı?

İçimizi dolduran hava mı ağır yoksa mânâ mı?04 Haziran 2024 - 02:06
Salt Beyoğlu’nda devam eden “Havaya Dair” sergisi yalnızca havanın ne kadar zehirli olduğunun değil; bu zehirli olma halinin işaret ettiği toplumsal ve politik sonuçları, yerel ve küresel izlekleri çok katmanlı bir dille anlatıyor.
EGE IŞIK ÖZATAY
isik.ege@gmail.com
 
1930 yılının mayıs ayında Nâzım Hikmet “Hava kurşun gibi ağır,” dizelerini yazarken henüz ozon tabakası delinmemiş, Greta Thunberg dünyaya gelmemiş, Milano merkezli 2050+ tasarım stüdyosu Salt ile iş birliğine gitmemişti. Sanayi Devrimi’yle birlikte fabrika bacaları tüter, kara ve deniz taşıtları karbon salınımı yapar ve olaylar gelişir. Her çağ kendi kavramlarını yaratır. 19. YY’ın başında bu gelişmelerin sonucu olarak karşımıza ‘hava kirliliği’ kavramı çıkar ve bir daha asla kaybolmaz. Etrafımız orman yangınları, çöl tozları, hayvan türlerinin ve bitki örtüsünün tahribatı ile kuşatılmışken Salt Beyoğlu başını gökyüzüne doğru kaldırıyor. 
 
 
“Havaya Dair” sergisinden görünüm, 2024. Fotoğraf: Mustafa Hazneci
 
“Havaya Dair” sergisinde, ziyaretçileri havanın maddeselliğiyle ilişki kurmaya teşvik eden bir dizi müdahale yer alıyor: Azot dioksit, ozon, karbon dioksit, partikül madde, kükürt dioksit gibi zehirli gazlar her biri farklı zehirlilik derecelerine karşılık gelen bir renkle tasvir edilmiş. Zehirliliğin farklı ölçeklerdeki yaygınlığını gösteren veri ve görüntülerin işlendiği perdeler, havadaki bu maddelerin etkileşiminin tetiklediği kimyasal reaksiyonlar sonucu ortaya çıkan koşulları duyumsanabilir kılan bir ses enstalasyonu ile İstanbul’un gökyüzünün, genellikle hareketsiz ve üç boyutlu nesneleri kaydetmek için kullanılan fotogrametri tekniğiyle hazırlanmış bir animasyonu izleyiciye sunuluyor. Böylece, yeryüzünü çevreleyen gaz hâlindeki görünmez maddelerin belgelenip cisimleştirilmesi amaçlanıyor.
 
Salt’ın genel müdürü Deniz Ova ile Salt Beyoğlu’nun Forum alanı için Milano merkezli disiplinlerarası tasarım stüdyosu 2050+ tarafından tasarlanan “Havaya Dair”in üretim süreci, odak noktası, eserlerin hikâyeleri ve hava kirliliğinin işaret ettiği aciliyet alanları hakkında konuştuk. 
 
 
SALT Genel Müdürü Deniz Ova
 
2050+ ile iş birliğinizden, üretim sürecinizden bahsedebilir miyiz?
 
Salt, farklı disiplinler arasındaki kesişim ve etkileşimleri araştırırken günümüzün kritik meselelerini anlamayı ve özgün yaklaşımlarla yorumlamayı önemsiyor. Türkiye ve yakın coğrafyasında sanat, mimarlık, tasarım pratikleriyle kent ve ekonomi tarihi odaklı araştırmalarının yanı sıra ekolojik kriz ve iklim değişikliği gibi aciliyet teşkil eden güncel sorunlara dair projeler geliştiriyor. Örneğin iklim değişikliğinin farklı ekosistemler üzerindeki etkilerine dikkat çekmeyi amaçlayan “Bu son şansımız mı?”, 2015 yılında uzun soluklu bir gösterim programı olarak başlatıldı. 2021'de Londra merkezli Cooking Sections ile geliştirdiği “İKLİMCİL: Mevsimler Sürüklenirken” sergisi, gıda altyapısı ve yeme içme alışkanlıkları üzerinden insan faaliyetlerinin iklimle ilişkisini sorguladı. Bu bağlamda yeni bir iş birliği yapmak üzere Salt'ın disiplinlerarası pratiğine yakın olan; görsel kültür, teknoloji ve ekoloji alanındaki çalışmalarıyla yenilikçi sergi deneyimleri geliştiren Milano merkezli 2050+ tasarım stüdyosunu davet etti. Kent odaklı araştırma sürecinde hava kirliliği kritik bir mesele olarak karşımıza çıktı ve bu konuya eğilmeye karar verdik. 2050+ ekibinin Salt Beyoğlu'ndaki Forum alanı için tasarladığı “Havaya Dair”, hava kirliliğinin toplumsal ve ekolojik boyutlarını odağına alıyor ve bir dizi görsel-işitsel deney aracılığıyla ziyaretçileri havanın maddeselliğiyle ilişki kurmaya davet ediyor. Hem sosyal hem de çevresel boyutları üzerine düşündürerek bu sergiyi Salt’ın kurucusu Garanti BBVA‘nın desteğiyle gerçekleştiriyoruz. 
 
Sizce hava kirliliği politik midir? Hava kirliliği üzerinden nasıl bir okuma yapmalıyız?
 
“Havaya Dair” sergisi, hava kirliliğinin toplumsal ve ekolojik boyutlarını araştırarak ziyaretçilere bu konuda derinlemesine bilgi sunuyor. Beatriz Colomina'nın “Unbreathed Air” yazısında vurguladığı gibi hava insanlığın büyük ortaklıklarından biri ve bu sergi, havanın bu ortak maddeselliğine yeni bir anlayış getirmeyi amaçlıyor. Sergi, havanın kimyasal bileşenlerini görselleştirerek ve işitsel deneyimlerle zenginleştirerek genellikle göz ardı edilen bu konuya dikkat çekiyor.
Hava kirliliği sadece çevresel bir sorun olmanın ötesinde ekonomik tercihler, sanayi faaliyetleri, kentsel planlama ve enerji politikaları gibi birçok faktör tarafından etkilenen kompleks bir konu. 
2050+ ekibinin ilham aldığı yazılardan biri olan Nerea Calvillo'nun “Aeropolis” (2023) adlı çalışmasında belirtildiği, havayı daha iyi anlamak için algı rejimimizi genişletmemiz gerekiyor.  Hava kirliliği üzerinden yapılacak okuma, çeşitli boyutları göz önünde bulundurmalı. Kirliliğin kaynaklarına ve bu kaynakların kontrolüne kimin sahip olduğuna, sağlık üzerindeki etkileri ve sosyal sonuçlarını değerlendirmek gerekiyor.
 
Hava kirliliğindeki son yıllardaki artışı sergideki işlerde nasıl gözlemliyoruz? Eser seçimi nasıl oldu? Doğadaki bu değişim sizce sanatçıların üretim pratiklerini, seçtikleri konuları etkiliyor mu?
 
Enstalasyondaki perdelere yansıtılan bilimsel verilerin temsili, Giorgia Lupi'nin 'data humanism' kavramından yola çıkarak şekilleniyor, ziyaretçilere bu verileri insan merkezli ve anlaşılır bir formatta sunmayı böylece hava kirliliğinin karmaşık doğasını ve onun toplumsal etkilerini vurgulamaya çalışıyor. Çalışma bu sergiye özgü olarak farklı veri görselleştirme tekniklerini bir araya getiriyor. Sergideki her bir müdahale, hava kirliliğinin farklı yönlerini vurgulamak için dikkatle tasarlandı. Örneğin, havadaki zehirli gazların renklerle tasvir edilmesi, ziyaretçilerin bu gazların varlığını ve etkilerini görsel olarak algılamalarını sağlıyor. Ayrıca, ses enstalasyonları aracılığıyla, kimyasal reaksiyonların etkilerini duyusal bir şekilde deneyimlemelerine olanak tanıyor. Bu, sanatsal ifade ve bilimsel araştırmanın entegrasyonu sayesinde farklı bir okuma mümkün kılıyor.  
 
Serginin tasarımında 2050+ multidisipliner bir yaklaşım benimsedi. Çevresel bilimler, veri analizi, görsel tasarım ve ses mühendisliği gibi alanlardaki uzmanlıklar birleştirilerek, ziyaretçilerin konuyu kapsamlı bir şekilde kavramaları amaçlanıyor. Bu yaklaşım, hava kirliliğinin sadece çevresel bir sorun olmadığını, aynı zamanda toplumsal ve politik boyutları olan karmaşık bir mesele olduğunu anlamalarına yardımcı oluyor.
 
 
“Havaya Dair” sergisinden görünüm, 2024. Fotoğraf: Mustafa Hazneci
 
Artık dünyanın neredeyse yarısı Hollywood filmlerindeki gibi belli saatlerde artan hava kirliğinden dolayı dışarı çıkamıyor ya da maske takıyor. Siz bu senaryoları, distopik evrenleri verilere, araştırmalara göre elle tutulur, gözle görülür hale getiriyorsunuz. Sergide izleyiciyle buluşan bu eserlerin çalışma disiplininden bahsedebilir miyiz?
 
Hollywood, genellikle felaket senaryolarıyla insanlığın karşı karşıya olduğu karanlık geleceği resmediyor. Bu tür distopik tasvirler, toplumsal ve çevresel sorunlara dikkat çekmek için etkili araçlar oluyor mu tartışabiliriz. “Havaya Dair” bu senaryoları sadece sanatsal bir perspektiften değil, aynı zamanda bilimsel bir temele dayandırarak ele alıyor. Proje hava kirliliği gibi spesifik bir konu üzerine yoğunlaşarak dünyanın çeşitli bölgelerinden toplanan verileri ve araştırmaları kullanıyor. Bu veriler, çevresel değişikliklerin insan üzerindeki etkilerini somut bir şekilde gösteriyor. Sergilediğimiz eserler izleyicilere bu bilgileri görsel ve etkileşimli formatlarda sunarak onların bu konular hakkında daha bilinçli düşünmelerini sağlamayı amaçlıyor. 
 
Sanatsal bir pratiği ve bilimi birleştiren bu proje izleyicilerin karşılaştıkları bilgiyi hem estetik hem de eğitici bir çerçevede değerlendirmelerine olanak tanıyor. Hem bilimsel doğruluğu hem de sanatsal ifadeyi ön planda tutarak distopik gelecek senaryoları kurmak yerine gerçekçi bir bakış açısıyla ele almayı tercih ediyor. İzleyicilerin nezdinde sadece olası gelecekler hakkında değil görünmeyen tehlikeyi fark edilir kılmayı ve dikkat çekmeyi tercih ediyor. 
 
Salt Beyoğlu, https://saltonline.org
 
Bitiş tarihi: 18 Ağustos 2024
 
Dublin’de bir nefes arası
 
İrlanda Modern Sanat Müzesi nefes almanın -neden nefes aldığımız, nasıl nefes aldığımız ve neyle nefes aldığımızın- tarihsel, sosyal, politik ve kişisel incelemesini yapan; dekolonizasyon, çevresel ırkçılık, yerli dili, savaşın çevre üzerindeki etkisi ve meditasyon olarak nefes temalarını araştıran “Take a Breath” (Nefes Almak) isimli yeni bir sergiye ev sahipliği yapıyor bugünlerde.
 
Aralarında Lawrence Abu Hamdan, Alex Cecchetti, Ammar Bouras, Belinda Kazeem-Kaminski, Hajra Waheed, JMW Turner, Marina Abramovic, Ana Mendieta ve Isabel Nolan’ın bulunduğu birçok sanatçının eserlerinin yer alacağı sergide ayrıca Okwui Okpokwasili'nin Peter Borm, Maria Hassabi; Isabel Nolan'ın Belinda Quirke ve Camille Norment Trio'nun Crash Ensemble ile birlikte gerçekleştireceği performanslarla hareket ve ses aracılığıyla nefes keşfedilecek.
 
 
“Respire (Liverpool)” Belinda Kazeem-Kaminski, 2023. Sanatçının izniyle.
 
Nefesin doğasından ve varoluşumuzdaki hayati rolünden yola çıkan sergi, bu hayati eylemin izini sanayi sonrası hava kirliliğinden günümüz savaşlarına ve bunun çevre, sağlık ve yaşam biçimimiz üzerindeki etkisine; nefesin bir topluluk ve direniş sembolü olduğu farklı topluluklardan gelen seslerin protestolarının bastırılmasına ve nefesin kişisel meditasyon olarak kullanılmasına kadar sürerek nefes almanın sosyal, politik, çevresel ve ruhani yönlerini yansıtıyor.
 
Serginin odak noktası eylemlerin ve iklimsel olayların tüm dünya üzerindeki etkisini keşfetmek ve birbirimize nasıl derinden bağlı olduğumuzu göstermek. Bu çerçevede çevresel, sosyal ve siyasi aktivizm sergide önemli bir rol oynarken dünyayı sarsan Covid-19 pandemisi ve George Floyd'un son sözleri “Nefes alamıyorum”la hatırlanan Black Lives Matter hareketi ve aşırı biber gazı kullanımıyla bastırılmaya çalışan protestolar da sergide yerini alıyor.
 
 
“4°3′55″N 5°3′23″E #5”, Ammar BOURAS, 2012, Fotoğraf: A. Bouras