‘Geniş kitlelere ulaşmak cazip geldi’
31 Ekim 2022 - 10:10Trendyol Sanat’ın yeni ortağı Ekrem Yalçındağ oldu. Proje kapmasında “Infinity” adlı eserini sanatseverlerle buluşturan Ekrem Yalçındağ “Sanat her ne kadar kendi içerisinde biricik olsa da Trendyol’un daha geniş kitlelere ulaşma fikri bana cazip geldi” diyor.
Melisa Vardal- Her ay farklı bir sanatçıyla iş birliği yapan Trendyol Sanat, Türk çağdaş sanatının önemli temsilcilerinden Ekrem Yalçındağ’ın “Infinity” adlı limitli edisyon serisini sanatseverlerle buluşturdu. Yalçındağ bu proje için 50x40 santimetre boyutlarındaki bu eseri yalnızca 100 adet üretti. GLOBART ortaklığında gerçekleşen projenin detaylarına, “Infinty”nin yapılış aşamalarına ve sanatına dair Ekrem Yalçındağ ile konuştuk. Sanatı ulaşılabilir kıldığı için Trendyol Sanat’la yaptıkları bu iş birliğini önemli bulduğunu vurgulayan Yalçındağ söz konusu proje kapsamında sanatın ve sanatçının hak ettiği yeri bulması için ortak bir paydada buluştuklarını düşünüyor.
*Trendyol Sanat’la yaptığınız iş birliği kapsamında “Infinity” adlı eseri 100 adet sınırlı edisyon olarak sanatseverlerin beğenisine sundunuz. Nasıl bir üretim tercih ettiniz?
GLOBART bana Trendyol Sanat ile ortak çalışma için bir öneriyle geldi. GLOBART ile işin ekonomik değil sanatsal tarafına dair konuştuk ve bu benim olumlu yaklaşmama sebep oldu. Uzunca bir süre hangi iş olsun, hangi motif olsun, diye üzerine kafa yorduk. Özel bir tasarım yaparak bu işi gerçekleştirelim istedik. Dolayısıyla son aşamaya gelmemiz zaman aldı. Normalde kâğıt üzerine yapılacak edisyonu biz alüminyum kompozit üzerine yaptık. Daha önce yaptığım bir resmin renk kompozisyonunu aldık ve kendi geliştirdiğim motiflerimi gümüş renkteki alüminyum kompozit üzerine dijital olarak bastık. Teknik olarak serigrafi daha kalıcı bir malzemedir. Sanatta yaygın olarak kullanılan bir malzeme ve benim de dijital baskıdan daha fazla kabul edebileceğim bir alternatifti. Hatta biraz daha boyutlu olması için serigrafi baskı yerine metal örgülerle yapmayı da denedik. Fakat sonuç beni yeterince mutlu etmediği için serigrafiye karar verdim.
*Trendyol’un geliştirdiği bu modeli bir sanatçı olarak siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu adımı önemsiyorum ve sanatın yaygınlaşması açısından doğru buldum. Sanat her ne kadar kendi içerisinde biricik olsa da, daha dar bir alanda hareket ediyor olsa da, Trendyol’un bunu geniş kitlelere ulaştırma fikri bana cazip geldi. Ulaşılabilir sanat kavramı kendi içerisinde düşük sanat gibi anlaşılıyor olsa da böyle değil. Türkiye’de edisyonlar da grafikler de hak ettiği yeri henüz bulmadılar. İnsanlara ulaşılabilirlik açısından kolaylık sağladığını düşündüğüm için bu çalışmayı değerli görüyorum.
“Bu motifler benim konuşma dilim”
*Eserleriniz sıkça kullandığınız çiçek motifleri ve geometrik desenlerinizin zihninizde artık somutlaştığını söylüyorsunuz. Nasıl bir zihinsel süzgeçten geçti karşımızdaki bu motifler?
Geliştirdiğim bir motif var ve ben bu motifi 1994’ten bu yana yoğun bir şekilde çalışıyorum. Bitkisel motiflerden yola çıkarak yaptım ve son derece stilize oldu. Kendi içerisinde bir tür alfabeye dönüştü benim için. Aslında konuşma dilim o motifler. Ve o motifleri bazen bir rengin anlamından yola çıkarak oluşturuyorum. Bazen de geometrik motiflerden yola çıkarak bir şeyler söylemek istiyorum. Bunlar çoğunlukla da benim kendi etrafımda yaşadığım, deneyimlediğim ya da çevremde beni harekete geçiren, motive eden görsellerden oluşuyor.
*Yıllar içerisinde sıklıkla tekrarladığınız motifleriniz nasıl ortaya çıktı ve sürdürebilirliğini nasıl sağladınız?
Geometriklerde özellikle üç motifim var; birinin adı “Schloss Balmoral”, bu kaldığım bir şatoydu, sanatçıların bir yıl boyunca davet edildiği bir yerdi ve yerdeki mozaik taban bu motiflerden oluşuyordu. Oradan ilham aldım ve bu ismi verdim. Öteki “Villa Waldberta”, yine benim iki ay boyunca kaldığım bir villa idi. Orada Münih’teki Roma Mozaikleri’ni incelerken keşfettiğim bir geometrik kurgu esin kaynağım olmuştu. Üçüncü motifim de “Barok in İstanbul”. İstanbul’da karşılaştığım demir kafesin görüntüsünden ilhamla oluşturdum ve “İstanbul’da Barok” ismini verdim. O geometrik desenleri bir kere tuvale işleyip bırakmadım, çok fazla tekrarladım. Farklı renklerle tekrarladım ve hepsi kendi içerisinde bir bölüm oluşturdu. Hepsine de aynı isimleri verdim böylece o seriyi kendi içerisinde tamamladım. Ama ben paralel çalışıyorum, 1997’den bu yana geliştirdiğim yuvarlak resimleri, bu geometrik desenleri, diğer geometrik olmayan organik kompozisyonları olan resimleri, paralel olarak aynı anda yapıyorum. Böylelikle bütün resimler birbirine paralel, eş zamanlı olarak gelişmeye devam ediyor.