'Gecenin Kıyısı': Görev, vicdan, sadakat
28 Eylül 2024 - 04:09Venedik, Toronto ve Hamburg gibi dünyaca ünlü festivallerde beğeni toplayan “Gecenin Kıyısı”, 31. Adana Altın Koza Film Festivali'nde de izleyicileri derinden etkiledi. Film, bir yandan asker, diğer yandan kardeş olan iki insanın çelişkili duygularını ve zorlu kararlarını beyaz perdeye taşıyor. Yönetmen ve senarist Türker Süer Milliyet Sanat’ın sorularını ayrıntılı olarak yanıtlarken, filmin başrol oyuncuları Berk Hakman ve Ahmet Rıfat Şungar da karakterleriyle ilgili özel açıklamalar yaptılar.
DEFNE AKMAN
defnettinhanim@gmail.com
Başrollerini Berk Hakman ve Ahmet Rıfat Şungar’ın paylaştığı “Gecenin Kıyısı” filmi, birbirinden çok farklı iki kardeşin hikayesini, insan olmanın getirdiği kararsızlıklar ve bilinmezlikler üzerine kurgulayarak seyircisini derinden etkiliyor. Özellikle ülkemizi derinden sarsan 15 Temmuz darbe girişimi gibi bir olayı bu iki kardeşin hayatlarındaki kırılma noktası olarak ele alıyor. Almanya'da yaşayan bağımsız sinemacı Türker Süer'in yazıp yönettiği film, Venedik, Toronto ve Hamburg gibi dünyaca ünlü film festivallerinde beğeni topladıktan sonra, ilk kez ülkemizde 31. Adana Altın Koza Film Festivali'nde sinemaseverlerle buluştu. Adana'daki ilk gösteriminde uzun süre alkışlanan film, sinemaseverlerin yüreğine dokunmayı başardı.
“Gecenin Kıyısı”, bir yandan asker, diğer yandan bir kardeş olan Sinan'ın (Ahmet Rıfat Şungar) ve kardeşi Kenan’ın (Berk Hakman) çelişkili duygularını anlatıyor. Kardeşi Kenan’ı askeri mahkemeye teslim etme görevi, Sinan’ı büyük bir sınavla karşı karşıya bırakıyor. Babalarının ölümüyle ilgili sırlar ve geçmişin yükü iki kardeşin arasındaki bağları zayıflatırken, zorlu bir karar vermek zorundalar. Görev mi yoksa aile bağları mı? Sadakat mi yoksa vicdan mı?
Fatih Akın’ın Duvara Karşı filminin yapımını konu alan “Gegen Die Wand Making Of (2004)”, 2015-2017 yılları arasında Almanya’da yayınlanan “Comedy Rocket” dizisi ve 2012 tarihli “Brüder” yönetmenin filmografisinde yer alıyor. Yönetmen, Milliyet Sanat okurları için filmdeki karakterlerin yaşadığı coğrafi ve siyasi ortamın, onların kararlarını nasıl etkilediğini ve bu durumun karakterlerin iç dünyasındaki çelişkileri nasıl ortaya çıkardığını anlattı.
Yönetmen ve senarist Türker Süer 31. Adana Altın Koza Film Festivali'nde seyircilerin sorularını yanıtlarken.
Gecenin Kıyısı bir mesaj vermekten çok iki kardeşin hikâyesinden sorular soruyor. Hangi temalar ağır basıyor?
Görev, vicdan, sadakat ...Filmin ana teması bu. Ama işte kendine sadıksan aynı anda başkasına sadık olabilir misin? Bir sisteme sadıksan kendine de sadık kalabilir misin? Bu sistem aile, ordu ya da başka bir şey olabilir. Orhan Pamuk’un “Kara Kitap”ındaydı galiba, “Aslında kendin olamazsın, imkânsız” diyordu. Kendin olamıyorsun bu dünyada sanki. Bilmiyorum. Kesinlikle “Şu böyle, bunu yapmam lazım.” diyemem. Benim de bir cevabım yok. Keşke olsa ama yok.
İki kardeşin arasındaki karmaşık ilişkiyi biraz açıklayabilir misiniz?
Benim burada ilgimi çeken: birbirine taban tabana zıt bu iki kardeşin yollarını bulması ya da bulamamasını anlatmak. Birinin izlediği yol isyan, diğerinin ise neredeyse asimile olmak. Farklı yollar seçiyorlar. Ama ikisi de başaramıyorlar.
Filmdeki atmosferi yaratmak için nasıl bir çalışma süreci geçirdiniz? Özellikle 15 Temmuz Darbe Girişimi gibi hassas bir konuyu işlerken nelere dikkat ettiniz?
Türkiye’deki gelişmeleri takip ettiğim için konuya önceden de hakimdim. Ama elbette senaryo aşamasından önce ve yazım sürecinde yoğun bir araştırma sürecinden geçtim. Emekli subaylarla konuştuk. İşleyiş, yapı ve prosedürler hakkında ayrıntılı bilgi edindim. Doğru bir şekilde temsil etmek benim için çok önemliydi. Öte yandan kendimi kısıtlamak da istemedim. Çünkü bu bir belgesel değil, bir film. Bazı şeyleri de değiştirme hakkı olması lazım. Yoksa film olmaz.
İki kardeşin ülkeyi baştan sona yararak çıktıkları çatışması bol bu yolculukta 15 Temmuz gecesindeki olayları aktaran arşiv görüntüleri var. Bu çalkantılı halin yansıtılmasına o görüntüler nasıl hizmet ediyor?
Arşiv görüntülerini kullanırken bayağı düşündüm. Koyayım mı koymayayım mı? Sadece ses mi kullansam? Daha fazla mı? Daha az mı? Yoksa hiç kullanmasam mı? diye. Ama sonra ister Türkiye seyircisi için olsun ister dünya seyircisi, kullanmam gerektiğini hissettim. Çünkü orada gerçekten ne oluyor? Onu anlatmam gerekti. Bizim karakterlerimiz neyle karşılaşıyorlar? Elbette bir insanlık trajedisi söz konusu ama aynı zamanda bunlar dramatik açıdan da çok ilginç olaylar.
O iki kardeşin dünyasını alt üst eden bir şey lazım orada. “İnandıklarım doğru mu?” diyecekleri, kim dost kim düşman bilemedikleri, tüm inandıklarının yalan çıktığını gördükleri..”Ben kimmişim? Bunlar kim? Ne yapacağım şimdi?” dedikleri.
Kuşkusuz film boyunca hakim olan gerilim ve duygusal yoğunlukta görsel anlatım ve ses tasarımına büyük bir iş düşüyot. Biraz bilgi verebilir misiniz?
Sinemanın imkanları var. Ve ben bütün bu imkanları denemek istiyorum. Görüntü, kamera hareketleri, ses..Görüntü yönetmeni Matteo Cocco ile aylarca konuştuk. Bazı yönetmenler “Lensi buraya koy, 50 milimetre” vs… Böyle direktifler vererek çalışırlar. Öyle de güzel film çıkabilir. Ama benim için görüntü yönetmeniyle kurduğum ilişki çok mühimdir. Ses çok sihirli ve güçlü bir şeydir. Gözlerini kapatıp bir ses duyduğunuzda anında oradasınız değil mi? Bazen sessiz anlar da çok etkilidir.
Defne Akman ve Türker Süer
“Gecenin Kıyısı”nın nasıl karşılanacağını düşünüyorsunuz? Nasıl bir tat kalsın seyircide?
Bazen bir kitap okuruz ve bir film seyrederiz.Ve bu kitap ve film hikayesi bambaşka bir yerde, bambaşka bir toplumda mesela Yeni Zelanda'da geçer. Ama bize öyle gelir ki “Bu film, bu kitap benim hayatımdan bahsediyor. Bu benim hikayem.” deriz. Filmimi izleyen insanlar kendi hayatları üzerine düşünmeye başlarsa süper olur. Tamamıyla size kalmış bir şey ama olursa çok mutlu olurum.
Yurtdışı seyircisi ve ülkemiz seyircisinin filme yaklaşımı arasında ne gibi farklar olabilir?
Yurt dışındaki seyircinin Türkiye’deki gibi aynı derinlikte anlaması imkansız. Bunun için Türkiye’yle ilgilenen birileri olması lazım. Ama kardeşlerin acısı, hayal kırıklığı, utancını hissedebilir. Yani kalbinle anlayabilir ve hissedebilir.
Son olarak, ilham aldığınız ustalardan bahsedebilir miyiz?
İlham aldığım o kadar çok usta var ki. İlle aynı filmleri çevirmek istiyorum anlamında değil ama motivasyon kaynağı olarak görmekten bahsediyorum daha çok. Japon sinemasından; Akira Kurosawa, Yasujiro Ozu, Mikio Naruse. Bilhassa Naruse daha melodramatik olmakla birlikte çok iyi kadın portreleri sunan bir sinemacı. Bergman’dan izlediğim ilk film “Persona”ydı. “Aaa demek bu mümkün.” dedim, bana olasılıkları gösterdi. Bunuel, özellikle Claude Carrière ile yazdığı senaryolar, “Le Charme discret de la bourgeoisie”, Coppola’nın bazı filmleri “Apocalypse Now” gibi... Mike Nichols “Catch-22”… Bunlar çılgın filmler.
Sonra neo-realistler, Antonioni…Fellini elbette. “Le notti di Cabiria”yı örneğin gözlerin dolarak izlersin. Ben de insanları onlar gibi anlatmak istiyorum. Kimseyi yargılamadan, onları anlayarak hikaye anlatan sinemacılar bunlar. Kimseyle dalga geçmeden alay etmeden anlatmak önemli.
Başrol oyuncuları canlandırdıkları karakterlerle ilgili olarak Milliyet Sanat’a özel açıklamalar yaptılar:
İki kardeşin arasındaki karmaşık duygusal ilişkiyi yansıtırken neleri göz önünde bulundurdunuz?
AHMET RIFAT ŞUNGAR – Sinan
“İkimiz de gerçekte olmadığımız kardeşi oynama şansını bulduk”
Canlandırdığı karakterin iç dünyasının karmaşasını tüm çıplaklığıyla ortaya seren Ahmet Rıfat Şungar “Gecenin Kıyısı” kendini mesleğine adamış bir teğmeni canlandırıyor.
Benden küçük bir kardeşim var. Abi olduğunuzda çevre tarafından size yüklenen, size dayatılmış bazı roller var. Kardeşimle ilişkimizde yıllarca bu konuyu çok tartıştık. Film esnasında bu yaptığımız tartışmaların yararını gördüğümü söyleyebilirim. Filmde kardeşi oynuyorum. Sinan küçük, Kenan ise büyük kardeş. Bu arada tam tersi Berk Hakman’ın da normal hayatta bir abisi var kendisi küçük kardeş. Ama filmde abiyi oynuyor. Yani ikimiz de gerçekte olmadığımız kardeşi oynama şansını bulduk. Berk’le beraber geçmişin bizde bıraktıkları ile hareket ettik. Umarım iki kardeşin birçok abi-kardeş hikâyesinde gözlemlenebilecek varoluşsal yolculuğuna dair bir derinlik, bir bakış açısı sunabilmişizdir.
BERK HAKMAN – Kenan
“Karakterlerin iç dinamiklerinin çeşitliliği ve kuvveti çok yardımcı oldu”,
Berk Hakman ‘Kenan’ karakteriyle unutulmaz bir performans sergileyerek seyirciyi duygusal bir yolculuğa çıkarıyor. Oyuncuların arasındaki kimya, hikâyenin merkezindeki kardeş ilişkisini daha da etkileyici hale getiriyor.
Karakterlerin iç dinamiklerinin çeşitliliği ve kuvveti çok yardımcı oldu. Ayrıca iki karakterin geçmişte yaşadıkları olayları, babalarından kaynaklanan durumu, aile içerisindeki sorunları da ekleyebilirim. Bunlar bir karakteri çalışırken oyuncuya malzeme sağlama konusunda çok yardımcı olur her zaman. Bunun dışında Rıfat’la çok eski arkadaşlığımızın ve birlikte daha önce iki-üç defa çalışmış olmamızın da avantajı var. Bütün bunların ikimizin arasındaki elektriği yakalamada bize çok yardımcı olduğuna inanıyorum.