Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Ferit Edgü’yle biriken sanat hafızamız

Ferit Edgü’yle biriken sanat hafızamız

Ferit Edgü’yle biriken sanat hafızamız24 Temmuz 2024 - 01:07
24 Temmuz’da İstanbul Teşvikiye’den Aşiyan Mezarlığı’na uğurlanacak yazar, yayıncı, eleştirmen Ferit Edgü’yü, büyük emek ve katkıda bulunduğu Milliyet Sanat dergisinden geleceğe bıraktığı kimi değerli mesaj ve başlıklarla alkışlıyoruz.
EVRİM ALTUĞ 
evrimaltug@gmail.com
 
Ardında denemeden eleştiriye, öyküden sanat tarihine bir çok alanda iz bırakarak ayrılan Ferit Edgü, 24 Haziran Çarşamba günü ikindi namazında Teşvikiye Camii’nden Aşiyan mezarlığına uğurlanıyor.
 
Türk edebiyatında 50’ler kuşağının son temsilcisi sayılan yazar, çevirmen, denemeci, yayıncı, öykücü ve sanat eleştirmeni Edgü’yü biz de tüm saygımız ile Milliyet Sanat dergisine bıraktığı izler üzerinden anmak istedik. Fransa’da aldığı Sanat Tarihi eğitimi ve içinde bulunduğu çağdaş Türkiye sanat ikliminin de etkisiyle, bu alanda emsalsiz katkılar sunmuş olan Edgü, pek çok sanatçıyla dostluk kurdu ve kalemini, vicdanını bir dayanışma unsuru olarak kamuoyuyla paylaştı. 
 
Sözgelimi, Ocak - Şubat 1975 aralığında, İsviçre’de önemli bir beyin ameliyatı geçiren şair Ece Ayhan’a maddi destek amaçlı bir müzayede düzenlenmiş ve sanatçı dostları Ferit Edgü ile Mengü Ertel’in girişimleri ile, yapıtları bir hafta boyunca bu etkinlik için Melda Kaptana Sanat Galerisi’nde bir araya getirilmişti.
 
 
Aynı dönemde, Milliyet Sanat’ın 19 Kasım 1976 tarihli kapağının “Çağdaş İslâm Kaligrafisi ve Resim” başlıklı inceleme yazısını kaleme alan Edgü, 10 Aralık 1976’da yazdığı Yüksel Arslan portresiyle arşivlere kaydolurken, yayın, bir sonraki sayısında, kapak konusuna ‘Sorunları ve Geleceği ile Akademi’yi taşımıştı. Bu esnada, Edgü’nün de dostu Ece Ayhan adına, geliri sağlığına yönelik olarak değerlendirilmek umuduyla Moda Cumalı sanat galerisinde bir sergi daha düzenlenmiş ve etkinlik, Avni Arbaş, Yüksel Arslan, Aliye Berger, Cihat Burak, Abidin Dino, Bedri Rahmi, Neş’et Günal, Orhan Peker, Burhan Uygur, Balaban, Mustafa Aslıer gibi isimleri 31 Aralık’a dek bir araya getirmişti.
 
Ada Yayınları’nın kurucusu Ferit Edgü, emeğini görsel sanatçı dostları adına kullanmayı çok önemseyen bir figür olarak ayrıca, Nisan 1977’de Beyoğlu Tünel Narmanlı Yurdu’nda açılan, otoportre ağırlıklı “Binbir Bedros” - Bedri Rahmi Eyüboğlu” sergisinin de yayınına imzasını atmıştı. Ferit Edgü, aynı zamanda bu mekânın da idarecisi olarak büyük takdir toplamış, değerli sergilerle, dostlarıyla bir arada olmuştu.
 
Mehmet Siyah Kalem, Playboy fenomeni, Fikret Muallâ…
 
Aynı ayın sonunda Milliyet Sanat okurları adına çok değerli bir “Mehmet Siyah Kalem” portresi kaleme almış olan Ferit Edgü, Türkiye çağdaş sanat mirasının sahiplenilmesi adına da yılmaz bir figürdü, Edgü sözgelimi o günlerde yine Milliyet Sanat sayfalarında, Fikret Muallâ’nın Parisli bir galeri koleksiyonunda tutulan 110 yapıtının Paris bedesteni Hotel Drouot’daki 9 Mayıs 1977 tarihli satışında niçin bir devlet yetkilisi veya konunun ilgilisinin bulunmadığından yakınıyordu.
 
Çok yönlü eleştirmen Ferit Edgü, döneme damgasını vuran Tunç Okan imzalı “Otobüs” filmine dair okumasını yaparken, derginin Ocak 1978 kapak konusu “Çıplak”ta da yerini bulmuş önemli bir zihinsel yoldaş olarak kayıtlara geçmişti. Vefakâr Edgü, Ekim ayında ciğer kanamasından yitirdiği dostu Jacques Brel’i de bir ‘hommage’ ile unutmazken, Almanya’da yıl sonu açılan Jean Dubuffet sergisini gezip, okurlarıyla değerlendiren yine o olmuştu. Usulsüzlük, haksızlık ve adaletsizlikler karşısında son derece duyarlı olan yazar Edgü, dergide ilerleyen aylarda yazdığı bir diğer çetin eleştiride ise, Osman Hamdi Bey’i anmak üzere Akademi’de (Bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) yapılan yarışmaya topu topu 21 sanatçı ilgi gösteriyor oluşu üzerine, etkinliğin Akademi kurucusu ressam, arkeolog ve sanat tarihçi Osman Hamdi Bey’e karşı bir saygı girişimi olmaktan çıkıp saygısızlığa dönüştüğünü belgelemişti.
 
 
Milliyet Sanat, 1979’un ilk aylarında ise, 25’nci yaş günü ile uluslararası bir kültürel fenomen haline gelen “Playboy”u gündemine taşımıştı. Edgü bu konuda da kalemini susturmamış ve dergide “Okuduklarını, paltosunun cebinde saklayanlardan değilim. Playboy’a her zaman olağanüstü bir ilgi duydum. Playboy’un 25’nci yılı dolayısiyle bu yazıyı yazmayı da bu nedenle kabul ettim,” ifadesine başvurmuştu. 
 
1979 baharında “Bir Gemide” isimli öykü derlemesi ile Darüşşafaka Cemiyeti’nin o yılki Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanan Ferit Edgü, gezgin, bohem bir göz olarak Avrupa’nın sanat tarihini yazan en önemli sergilerin tanığı oldu. Fransa, Hollanda, Almanya gibi bir çok ülkede kalemini yaşama doğrudan tanık kılan Ferit Edgü, Milliyet Sanat’ın tarihindeki emsal kapaklardan disiplinler arası dosya “Sanatta Eşçinsellik”in de destekçi kalemleri arasında geldi. 
 
‘Cumhuriyet Türkiyesi’nin dili Türkçedir’
 
Yine, dergi sayfalarında Selim İleri, Cemal Süreya, Konur Ertop, Kaya Özsezgin, Özdemir Nutku, Cevat Çapan, Onat Kutlar ve Atilla Dorsay ile adeta ‘sırt sırta’ olan Edgü, bir diğer yazısını 26 Eylül 1979 tarihinde yaptığı bir konuşmaya tekrar yer vermek suretiyle okura sundu. Buna ‘Türk yazarına sesleniş’ mantığı ile çevirdiği, TRT’yi ve Türk basınını hedef alan kişi ve kurumlara da değinen ‘Atatürk’ün gençliğe hitabesi’ eşlik etti. 
 
Edgü, yasaklanan kelimelere büyük bir itiraz ile karşılık verdiği, ‘Çünkü dil, laboratuvarlarda yaratılmaz,’ dediği bu pozisyonda ayrıca, bit pazarından bulduğunu ve temizlediğini söylediği, ressam İbrahim Çallı imzalı, 1933 tarihli bir Atatürk portresini değerlendirdi. 
 
Şöyle yazdı Ferit Edgü, konusu Türk Dili, Türk Dili’nin özdeşleşmesi ve Türk Dil Kurumu olan, ayrıca TRT ve temsil ettiği ‘değer’ ve değersizlikleri de içeren, ‘Ana dili mi? Terbiyeli Arap dili mi?’ başlıklı bu arşivsel yazısında: 
 
“...Okuduklarını sanmıyorum, ama biz gene yazalım: Dil yasaklanamaz. Dilin sağı, solu yoktur. Bir ulusun anadili boyunduruk altına giremez. Dilin kendine özgü bir yaşamı vardır, o yaşamı, siz ne yaparsanız yapın, sürdürür. Anadiline gönül vermiş yazarların, şairlerin ise, bir bilgisizin yasaklamalarına kulak asması zaten söz konusu değildir. Dili işleyen, zenginleştiren de bu kişiler olduğuna göre… Onların dili de uluslaşma sürecine girmiş Türk halkının dili olduğuna, ümmet dili terbiyeli Arapça olmadığına göre… 
 
Eee? Eee’si, terbiyeli dil konuşulmaz ve yazılmaz. Çünkü gülünçtür. Terbiyeli dil ‘arzu hürmet’ eder. Bizim dilimiz ‘saygı sunar’. Onların terbiyeli dili ‘kanun-i esasiye mucbince’ der. Bizim anadilimiz, ‘Anayasa gereğince’ der. Onların özlem dilleri ‘mekteb-i muallim’ der Bizim halk dilimiz ‘öğretmen okulu’ der. Bu okulları dilediklerinde, gerçekten muallim mektebi durumuna getirebilirler. Ama bizim öğretmen okulumuz olduğu yerde durur. Bu okulda Türkçe okutulur. Türkçe yazılır. Çünkü Cumhuriyet Türkiyesi’nin dili, Türkçe’dir. Ve her geçen gün, daha da bir, öz Türkçe olacaktır.”
 
 
1986 Ocak ayı başında okurlara Paris Picasso Müzesi’ni satırları ile gezdiren yazar, eleştirmen Edgü, bunların dışında Şubat ayında da dergide “Zorbalığa ve İşkenceye Karşı Sanatın İsyanı” hakkında yazanlardan oldu. 1981 Mart ayında, heykeltıraş İlhan Koman'ı uğurlayan kalemler arasında gelen Edgü, derginin o günlerde kuşe kâğıda verdiği “Ressamlar ve Yazarlar” eklerinin de destekçileri arasında geldi. Yine,1988 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü, “Eylül’ün Gölgesinde Bir Yazdı” isimli çalışması ile, İlhan Berk ile paylaşan yazar Edgü, Salvador Dali’nin vefatında da, Nejad Melih Devrim’in kaybında da Milliyet Sanat adına onu tüm titizliği ve duyarlığı ile anan kalemlerden oldu.
 
Bülent Erkmen’le ‘Kitap’ projesi New York’taydı
 
1991’e gelindiğinde, Bülent Erkmen ile çıkardıkları “Kitap” projesi New York’taki Uluslararası Sanat Projeleri sergisine seçilen Ferit Edgü, yayının 15 Nisan 1995 sayısında ise, Sait Maden’in grafik tasarım yorumu ile ‘Sanatçılarımız Sınır Ötesi Harekâtı Değerlendiriyor’ dosyasına imzasını bırakmıştı. Dosyaya Aziz Nesin, Orhan Duru, Halit Refiğ, Gülriz Sururi, Hüsamettin Koçan, Orhan Pamuk ve Mustafa Balbay’ın kelimeleri eşlik ederken, Milliyet Sanat yazarı Ferit Edgü, dergideki yazısında şu ifadelere başvuruyordu: 
 
“Tarihi sürekli ‘tahrif’ edenler (özellikle bu ülkede) olmuştur. Ama tarihin akışını ‘tahrif’ ederek değiştiremezsiniz. Ne de tankla, topla. Ne helikopterle, ne de yangın bombasıyla. Hatta ne de atom bombasıyla. Tarihin akışını ancak düşünceler değiştirir. Aydınlık kafalarda doğan, korkusuzca tartışılan düşünceler. Bugün geç. Ama yarın daha da geç olacak. Daha geç olmadan, önyargılarımızı bir kenara bırakıp, aklın, mantığın ve tarihin gösterdiği yoldan gitmekte yarar var. Bu yol, gerçeklerin yadsınmadığı bir yoldur. Ve tek çıkar yol da, bilginin sınırları içindeki bu yoldur. Eğer bugün Kürt sorunu üzerinde biz, Türk aydınları özgürce tartışamıyorsak, bir Kürt sorunu değil, bir Türk sorunuyla karşı karşıyayız demektir.”
 
Yaklaşan ‘Fanatizm’ tehlikesine dikkat çekti
 
Edgü’nün arşivsel katkılarından bir diğeri ise, dergiye Eylül 1995’te kaydoluyor. Yayında Edgü’nün mayıs sonunda katıldığı, İtalya’daki Akdeniz Kuzey Güney Diyaloğu oturumundaki konuşması, yine kehanetvari bir önceleme ile, ‘Akdeniz’in üzerinde kara bir hayalet var: Fanatizm’ başlığında dergiye taşınıyor. 
 
Milliyet Sanat kapağı altına ikibinlere değin benzersiz katkısıyla hatırladığımız Edgü, hepimize bir ders verircesine, ‘Fanatizm’ adına şu saptamada bulunuyor: 
 
“Fanatizm karşılıklı konuşmayı değil, öldürmeyi amaçlıyor. Evet, 21’nci yüzyılın şafağında, dinci, milliyetçi, ırkçı bir fanatizm, doğudan batıya, bir uçtan bir uca, kapkara bir bulut halinde Akdeniz üzerine çökmüş durumda. Buna başkaldıran bir aydın, insanları aklın ve sağduyunun yoluna çağırdığında, ya yüreğine, ya beynine bir kurşun sıkılıyor. Kimi ülkede de diyalogdan yana olanlar, bunu dile getirenler, demir parmaklıkların arkasına gönderiliyor. Ne yazık ki benim ülkem de bunlardan biri. Bugünkü duruma bakıp, bir diyalogdan önce bir çığlık gerekiyor diyorum. Kulaklara kurşun dökülmüş gibi. Kulakları da açmak gerekiyor, gözleri de. Ancak o zaman Kuzeyle Güney arasında yeniden verimli bir diyalog kurulabilir. Aslında şunu hepimiz biliyoruz: Bu kuzeyle güney arasında değil, gerçekte Doğu ile Batı arasında gerçekleşemeyen diyalogdur. Çünkü Akdeniz’in Güneyi Doğu, Kuzeyi ise Batı’dır.” 
 
Kaynak: Türkiye’nin Sanat Hafızası: Milliyet Sanat 50. Yıl kitabı, Milliyet Yayınları, Nisan 2023