Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » ‘En önemli şey yaşamaktır!’

‘En önemli şey yaşamaktır!’

‘En önemli şey yaşamaktır!’22 Mart 2023 - 10:03
Arter’de açılan “Bugün de Yaşıyorum”, Cengiz Çekil’e vefa sergisi. Sanatçı eserlerinde enerji, zaman, ölüm, inanış ve ritüel gibi yaşama dair temel kavramları ele alıyor.
Seray Şahinler - “Geçmişi hatırlama gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır. Geçmiş zihnin hâkimiyet alanının, kavrayış gücünün dışında bir yerde, hiç ihtimal vermediğimiz bir nesnenin (bu nesnenin bize yaşatacağı duygunun) içinde gizlidir. Bu nesneye ölmeden önce rastlayıp rastlamamamız ise tesadüfe bağlıdır.” Marcel Proust, “Swannlar’ın Tarafı”
 
“Zaman” kavramı, sanat tarihinde birçok sanatçının açmaya gayret ettiği bir kilit. Sanatçının yaşadığı an, içinden geçtiği dönem ve gelecekte var olma üçgeni arasındaki bir kilit belki bu. Ya da olan biten sadece Proust’un sözlerine bir nazire… Türk çağdaş sanatçının önemli ve öncü isimlerinden Cengiz Çekil de zaman ile derdi olan sanatçılardan.
 
 
Retrospektif sergisi
 
2015 yılında kaybettiğimiz Cengiz Çekil’in hayatına ve sanatına ışık tutan “Bugün de Yaşıyorum” sergisi Arter’de ziyarete açıldı. Çekil’in bu zamana kadarki en kapsamlı sergisi “Bugün de Yaşıyorum”, ismini sanatçının 1976 tarihli “Günce” başlıklı eserinden alıyor. Sanatçı iki ay boyunca her gün klişe baskı yöntemleriyle bir deftere “Bugün de yaşıyorum” cümlesini damgalıyor. Defterin son sayfasında ise “Askere gidiyorum” ifadesi var. “Günce”, 2011 yılında New York’taki The Museum of Modern Art (MoMA) koleksiyonuna dahil edilmiş. Bugün, Çekil’in açtığı o ilk sayfadan tam 47 yıl sona İstanbul’da açılıyor bu defter.
 
Sanatçı, Paris’ten Türkiye’ye dönüşünün hemen ardından gerçekleştirdiği ve ilk kez 2009 yılında 11. İstanbul Bienali kapsamında gösterilen yapıtını, “Çok kasvetli, ölümün kutsandığı, korku ortamının olduğu bir dönemde tepki vermek istedim. Kendi öğrencilerime de sürekli onu söylüyordum. En önemli şey yaşamaktır! Hayat, çok değerlidir” sözleriyle anlatmış. Bu sergi de aynı sözleri fısıldıyor izleyiciye.
 
Politik, kültürel kodlar
 
Cengiz Çekil, 1970’te devlet bursuyla Paris’e gider. Sanatının ilk dönemi, 1968 Mayıs olaylarının ve Vietnam Savaşı’nın etkilerinin hâkim olduğu Paris sanat ortamında şekillenir. 1975’te Türkiye’ye döner. Burada da sular durgun değildir elbette. Türkiye ve Avrupa’nın sosyopolitik ve sosyokültürel süreci Çekil’in işlerine temas etmeye başlar. Eserlerinin önemli bölümünde yer bulan saatler, gazeteler ve takvimler aracılığıyla gündemi, güncel eğilimleri ve dönemin psikolojisini ortaya koymakla kalmaz Çekil, zamanın tanımı ve temsili üzerine de düşünür.
 
Arter’in iki katına yayılan sergide sanatçının, enerji, zaman, ölüm, inanış ve ritüel gibi yaşama dair temel kavramları ele alarak eserlerine evrensel ve soyut bir katman eklediğini görüyoruz. Sergide yer alan yerleştirmelerde enerjinin ısı, ses, ışık ve hareket gibi çeşitli biçimlerde açığa çıkmasını deneyimliyoruz. Anıt mezarlar, sunak, kurban ve muska motifleri sanatçının hem zamana bağlı hem zamandan bağımsız sözlerini fısıldıyor. 
 
Çekil için günü ve yılı eşit parçaya bölen 12 rakamı da önemli. 12 adet kola şişesi, 12 adet ceket, sarı temizlik bezleri; dünyanın bitmeyen derdine; savaşa, kadın meselesine, emeğe, iş gücüne ‘erken uyarı sistemi’yle bakıyor. Hepsi güncel hepsi zamansız. Bir sipere mevzilenmiş görüntüsünü veren kola şişeleri örneğin… 1974 tarihli “Çocukluğa Doğru, Çocukluktan Beri”de Çekil, Amerika’nın kültürel ve ekonomik emperyalizminin bir simgesi ve popüler kültürün ikonik bir parçası olan kola şişelerini dönüştürerek Vietnam Savaşı’nın yankılarına gönderme yapıyor.
 
Zaman mefhumu
 
Zaman, Cengiz Çekil’in belki de en önemli ‘teması’… Motordan saate kadar her türlü tamiri yapan babasının yanında geçirdiği zamanlar bu kırılmayı yaşatmış olmalı. Zamansızlığa vurgu yapan, hangi zaman ait olduğu konusunda karmaşa yaratan zaman çağrışımları… Tarihsel, mitolojik referenslar da sanatçının pratiğinin önemli kaynaklarından. Arter’in koleksiyonunda yer alan ve daha önce “Saat Kaç” sergisinde gördüğümüz “Saat Kaç” bu kez daha vurucu bir şekilde hatırlatıyor bu soruyu. Önündeki “1200 saat” ise sanatçının gerek bit pazarından gerek babasının tamir atölyesinden temin ettiği yüzlerce kol saatinden oluşuyor. Hepsinde zaman durmuş. Hepsi, ait oldukları kişilerin de yaşamının bir yerlerde belirsizliğine, durgunluğuna dem vuruyor. Cengiz Çekil’in pratiğinin zaman kavramıyla ilişkisini vurgulayan bu yerleştirmede sanatçı her birine, el yazısıyla kendi adını ve soyadını yazdığı lacivert kartonları iliştirmiş. Sergi, izleyiciyi yaşamın devingenliğine yönlendiriyor özellikle… Işıklar, işleyen saatler, beyaz örtüler, bir şeyin bitip yeni bir şeyin başladığını hatırlatıyor. “Bugün de Yaşıyorum” bir vefa sergisi. Hem Cengiz Çekil’in sanatına hem zaman meselesine ‘zamansız’ bir bakış. Sergi 24 Eylül’e kadar ziyarete açık.
 
 
Sanata kalıcı izler bıraktı
 
1945 yılında Niğde’de dünyaya gelen Cengiz Çekil, Türkiye’deki çağdaş sanatın öncüleri arasında. Çekil, cesur ve deneysel bir yaklaşımla ürettiği yapıtlarının yanı sıra eğitimci kimliği, düzenlenmesine katkı sunduğu grup sergileri, farklı nesillerden sanatçılar ile sanat alanında çalışan kişilerle kurduğu bağla Türk sanat tarihinde kalıcı izler bıraktı.