Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Elektrikli rüyalarda birlikte

Elektrikli rüyalarda birlikte

Elektrikli rüyalarda birlikte23 Mart 2025 - 05:03
Tate Modern'in bugüne kadarki en iddialı sergilerinden biri olan “Electric Dreams”, ziyaretçilere ‘vintage’ teknoloji sanatı eserlerini etkileşimli deneyimleme imkânı verirken sanatçıların geleceğin görsel dilini nasıl hayal ettiklerine bir bakış sunuyor.
HÜLYA AVTAN
hulyavtan@gmail.com
 
 
Tate Modern şu sıralar 2. Dünya Savaşı sonrası yaşanan teknolojik patlamadan internet çağının doğuşuna kadar sanatçıların teknolojiyi nasıl kullandığını inceleyen bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Yanıp sönen ışıklar, kesik kesik gelen bip sesleri ve merak uyandıran makinelerle dolu, yer yer hipnotik, psikedelik yerleştirmelerle baş döndürücü “Electric Dreams: İnternet Öncesi Sanat ve Teknolojiler” ev bilgisayarları ve video sentezleyicilerle yapılan erken dönem deneylere kadar uzanan hayli geniş bir seçki. 
 
 
Electric Dreams Art and Technology Before the Internet Installation, Tate Modern. Fotoğraf: © Tate (Lucy Green)
 
“Electric Dreams” ismi ilk etapta bu dünyaya mesafeli olanlar için kuru ve anlaşılmaz diyagramlar ve karmaşık bir terminoloji çağrıştırabilir. Daha serginin hemen başında büyük bir duvara yerleştirilmiş 150’den fazla eser ve sanatçısı arasındaki bağlantıları gösterme amacı taşıyan ancak neredeyse okunamaz “Devre Haritası” bir ikaz gibi anlaşılabilir. Bazı duvar yazılarında bahsi geçen ‘ikili kod’, ‘algoritma’, ‘desen tanıma’ ve ‘delikli kartlar’ gibi terimler de keza. Ancak adı üstünde bu bir rüya. Ve sergi ‘basit, akıllı ve elektrik etkisi’ temel fikrinin hakkını veriyor. Yarım asırlık elektrik destekli sanatın büyüleyici ve yoğun bir yolculuğuna hazır olun. Umutla beklenen ancak hiçbir zaman gerçekleşmeyen bir geleceğin izleriyle dolu bir yolculuk.
 
Hipnotik ve psikedelik 
 
Asya, Avrupa ve Amerika’dan 70’ten fazla sanatçıyı bir araya getiren, çoğu Birleşik Krallık’ta ilk kez sergilenen eserlerden oluşan sergi bilimden ilham alan bu sanatçıların duyuları genişleten ve zorlayan eserlerini ziyaretçiyle buluşturuyor. Savaş sonrası teknolojik gelişmeyle başlayıp, world wide web’in halka açık hâle geldiği 1990’ların başında sona eren sergi, sanat ve teknolojinin küresel hareketler içinde nasıl şekillendiğini ortaya koyuyor. 
 
 
Electric Dreams Art and Technology Before the Internet Installation, Tate Modern. Fotoğraf: © Tate (Lucy Green)
 
Serginin kronolojik düzenlemesi daha ilk odada kısa devre yapıyor: 1954 yılında Vera Spencer tarafından boyanmış ve kolajlanmış bilgisayar delikli kartları, 20 yıl sonra sanatçılar Steina ve Woody Vasulka tarafından manipüle edilen ve yüksek sesle bipleyen katot ışınlı televizyonlardan oluşan “Matrix II”nin titreşimleri arasında boğuluyor. “Electric Dreams” teknolojinin sanatta geçmişle kopukluk yaratmaktan çok genellikle eski yaratıcı meseleleri ele almanın yeni yollarını sunduğunu gösteriyor. Mekân, perspektif, zaman, ışık, hareket, malzemeler ve temsil hepsi bunun parçaları.
 
Kinetik sanat, Op Sanatı, multimedya yerleştirmeler, motorize ve aydınlatılmış heykeller, yanıp sönen ışıklar ve titreşimli monitör yığınları odaları doldururken izleyiciler de bu eserlerin etrafında hareket ederek ve hatta bazen onlarla doğrudan etkileşim kurarak aktif bir rol üstleniyor. Örneğin Wen-Ying Tsai’nin 1968 tarihli sibernetik heykellerinin sergilendiği odaya girerken şöyle bir uyarı var: “Lütfen ses çıkarın hatta telefonunuzdan müzik açabilirsiniz”. Çünkü eser yakın çevresindeki seslere tepki olarak sallanıyor, titriyor veya tıslıyor. 
 
 
Electric Dreams Art and Technology Before the Internet Installation, Tate Modern. Fotoğraf: © Tate (Lucy Green)
 
Sonsuz bir şimdi
 
Başlangıçta korku uyandıran teknolojilerden nasıl güzellik yaratılabileceği fikriyle mücadele eden Otto Piene’nin “Light Room (Jena)” adlı eseri 1959’da başlattığı “Light Ballets” serisinin bir parçası olarak içten aydınlatılan ve üzerinde karmaşık desenlerle delikler açılmış dönen küreler aracılığıyla karanlık duvarlara büyüleyici ve şiirsel desenler yansıtıyor. Suzanne Treister’ın “Fictional Video Game Stills” (1991-2) çalışması ise izleyicilere karanlık ve anarşik mesajlar sunuyor: “Lütfen suçun tekrarını gerçekleştirin,” “Soruyu bulmada hata,” ya da sadece “Mesaj yok.” Oynanamayan bu oyun bir yanıyla da teknolojinin bizi karanlık bir ortak psikolojiye, tahmin edilemez bir ağa bağladığı fikriyle yüzleşme. Samia Halaby’nin Amiga 1000’de kod yazmayı öğrenerek yarattığı “Land” (1988) adlı eseri bilgisayar destekli bir ‘kinetik tablo’. Neon renklerdeki bu geometrik çalışma aynı zamanda 1948 sonrası işgal altındaki Filistin topraklarının değişen sınırlarını tasvir ediyor.
 
 
Otto Piene, “Light Room (Jena)”, 2005-2017,  Atkinson Museum, Porto 2023. © Otto Piene Estate DACS 2024 [...]
 
 
Suzanne Treister, “Fictional Videogame Stills Are You Dreaming”, 1991-92. Courtesy the artist Annely Juda Fine Art, London and P.P.O.W.
 
“Benim meydan okumam izleyiciye geçmişi ya da geleceği olmayan bir gerçeklik sunmaktır: Eserlerim sonsuz bir şimdide varlık gösterir,” diyen Venezuelalı sanatçı Carlos Cruz-Diez’in ilk olarak 1974’te ürettiği ve 2009’a dek geliştirmeye devam ettiği “Chromointerferent Environment” adlı eseri kocaman bir odayı, renkli paralel çizgilerin duvarlarda psikedelik bir şekilde yanıp söndüğü optik bir illüzyona dönüştürüyor. Odanın içine dahil ettiği sabit küpler ve duvarlara ya da diğer ziyaretçilere fırlatabildiğiniz devasa balonlar ise boyutlar arası sıçrama yaratıyor. 
 
 
Carlos Cruz-Diez, “Chromointerferent Environment”, 1974-2009. Fotoğraf: © Tate (Lucy Green)
 
Serginin son eseri Monika Fleischmann ve Wolfgang Strauss imzalı “Liquid Views-Narcissus” (1992) su yüzeyini andıran bir etkileşimli ekran. İzleyiciler bu ekranda oluşan yansımalarına dokunarak onunla oynayabiliyor. Aynı görüntü ekranın arkasındaki duvarda büyütülmüş olarak da görünüyor böylece yoldan geçenler sizin kendi yüzünüzle oynamanızı izleyebiliyor. Eğlenceli ve baştan çıkarıcı olduğu kadar hüzün hissi de veren eser sonsuzluğun kıyısında bir yanılsamaya düşen Narkisos’un hazin sonunu anımsatırken biz faniler için de uyarı niteliği taşıyor. Bu eserle beraber devasa akışı tamamladığınızda ise sersemlemiş, meydan okumuş ve kışkırtılmış hislerle rüyadan uyanıyorsunuz.
 
 
Monika Fleischmann & Wolfgang Strauss, “Liquid Views-Narcissus”, 1992