Eğlenme özlemine ‘dans’ vurgusu
02 Ağustos 2022 - 09:08SEYHAN AKINCI
Artış gösteren vakalarla yeniden bir yere gitmeye niyetim yok diyen Kovid-19 pandemisinin bize en sert yüzünü gösterdiği dönemlerde Tekfen Filarmoni Orkestrası, yeniden bir arada olacağımız güzel günlere özlemle Beethoven, Ahmed Adnan Saygun, Ferit Tüzün ve Béla Bartók’un eserlerinden oluşan “Dance” isimli bir albüm kaydetti. “İlk görünüşte birbirinden farklı dört besteci, insanoğlunun da din, dil, ırk, zaman ve yerden bağımsız olarak buluştuğu ortak değerimiz ‘dans’ sayesinde, bu albümde bir araya geldiler” diyen Tekfen Filormoni Orkestrası’nın daimi şefi Aziz Shokhakimov ile albümü ve şeflik dünyasındaki beyaz erkek hegemonyasını konuştuk.
*Tekfen Filarmoni’nin pandemide kaydettiği “Dance” albümü dinleyicilerle buluştu. Tema olarak dansın seçilmesinin özel bir anlamı var mıydı? Bu albümde yer alan dört parçaya nasıl karar verdiniz?
Orkestralar çoğunlukla konser vermekten kayıt yapmaya fırsat bulamıyorlar, en azından bizim için bir süredir öyle oldu diyebilirim. Canlı konser kayıtları da hiçbir zaman istenilen neticeyi vermiyor. O açıdan, seyircimizden mecburen uzak kaldığımız salgın döneminde, kayıt için bolca vakit ayırma imkânımız oldu. Ancak tabii Kovid-19’a karşı sıkı önlemler almak zorundaydık ve bunun için en başta orkestrayı en kalabalık hâlimizle toplayamazdık. O nedenle nispeten daha küçük (55 kişilik) bir formasyonla seslendirebileceğimiz eserlere yöneldik. İlk seçimimiz Beethoven’in “7. Senfonisi”nden yana oldu ki, bu eseri Richard Wagner “Bu senfoni dansın yüceltilmesi, dansın en ulvi hâliye tasviri” sözleriyle tarif etmiştir. Tekfen Filarmoni olarak, Türk bestecilerin eserlerini kaydetmek hem büyük keyif hem de bir görev, o nedenle albümde Ahmed Adnan Saygun ve Ferit Tüzün’ün birer eserine yer vermek istedik. Anadolu’nun zengin kültüründen ilham alan gerek Saygun’un “Orkestra Süiti” gerekse Tüzün’ün “Nasreddin Hoca”sı, birçok dans öğesi içeriyor. Keza Saygun ile yakın dostluğu ve çalışmaları olan Béla Bartók’un “Romen Dansları”, Macar bestecinin köy köy dolaşarak kayıt ettiği halk ezgileriyle dolup taşıyor. Böylece aslında ilk görünüşte birbirinden farklı dört besteci, insanoğlunun da din, dil, ırk, zaman ve yerden bağımsız olarak buluştuğu ortak değerimiz “dans” sayesinde, bu albümde bir araya geldi. Bir nevi hayatın durma noktasına geldiği bir dönemde eğlenmenin, özellikle de bir arada eğlenmenin özlemine vurgu yapmak istedik. Ve bu kaydı yaparken, yorulduğumuz kadar çok da eğlendik.
*Senfonik bir orkestraya pandemi gibi özel bir durumda şeflik yapmak nasıl bir deneyimdi? Bu size neler kazandırdı?
Hiç kolay olmadı! Öncelikle Kovid-19 tedbirleri nedeniyle, ikili oturmaya alışık yaylıların tümü, tek başına oturmak zorunda kaldı. Onlar için hiç alışık olmadıkları bir deneyimdi. Ayrıca gün boyu maskeyle çalmak (tabii nefesliler hariç) oldukça yorucuydu. Ancak bunlara rağmen, uzun aradan sonra tekrar kavuşmuş olmanın heyecanı bu zorlukları hepimize unutturdu ve hep hatırlayacağımız muhteşem bir kayıt süreci geçirdik. Orkestra inanılmaz bir iş ortaya koydu, onlara bu vesileyle bir kez daha teşekkür etmek isterim. Sadece kayıt yapmaya odaklandığımız için, en ufak detayın bile üzerinde uzunca durduğumuz çok titiz bir çalışma yapma şansımız oldu. Beethoven ve Bartók’un eserlerinin elbette ki onlarca, hatta yüzlerce kaydı var. Bu iki esere şimdi bir de “à la Tekfen” yorumu getirdik. Ancak Saygun ve Tüzün’ün kayıtları, kendi açımdan çok daha değerli. Bir Türk orkestrasının şefi olarak, bu kalitede bir kaydı ülkenin duyusal arşivine kazandırmaktan gurur duyuyorum.
“Şeflikte beyaz ırkın erkek egemenliği değişiyor”
*Baltimore Senfoni Orkestrası 106 yıllık tarihinde ilk kez siyah bir şefin orkestranın başına getirildiğini duyurdu. Jonathon Heyward henüz 29 yaşında, oldukça genç ve yetenekli bir şef. Orkestraların da dünyanın geri kalanı gibi artık daha kapsayıcı olduğunu söylemek mümkün mü?
Müzik evrensel bir değer olduğu için her zaman daha kapsayıcı olmuştur ama unutmamak gerekir ki sanat, toplumların içinde bulunduğu hâl ve kültürün de bir yansımasıdır. Şeflik müessesesinin asırlar boyu beyaz ırkın erkek egemenliğinde olduğunu inkâr edemeyiz. Ancak bu olgu giderek hızlanan bir ivmeyle değişiyor, geçmişte kalıyor.