Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » “Düşten doğan bir tiyatromuz var”

“Düşten doğan bir tiyatromuz var”

“Düşten doğan bir tiyatromuz var”21 Şubat 2024 - 04:02
2019 yılında “Bir özgürlük meselesi” sloganıyla yola çıkan Teatro Rudius’un kurucuları Kosta Kortidis ve Akın Kaplan ile tiyatroyu nasıl kurdukları, tiyatronun hayatlarındaki yeri ve projeleri hakkında konuştuk.
Mühendislik ve proje yöneticiliği alanındaki uzun yılların ardından tiyatroya olan ilginiz nasıl başladı? "Fazla Mesai Tiyatro Grubu"nda oyunculuk eğitimi almaya karar vermenizdeki motivasyon nedir?
 
Akın Kaplan: Mühendislik özünde bir inşaa işidir. Formasyon olarak da aslında kişiye vermesi gereken şey herhangi bir şeyi iyi ve verimli bir şekilde hayata geçirme yeteneği olmalıdır. Tiyatro’da aslında bir matematiği olan estetik bir mühendisliktir denebilir. Fazla Mesai Tiyatro Grubu’nda temel oyunculuk eğitimi alamaya ve sonrasında belki 50’yi aşın temsillerinde farklı oyunlarda sahneye çıkmak aslında önden planlayarak çıktığım bir yolculuk değildi.  Yaş itibari ile de zaman yönetimi açısından da konservatuar disiplininde akademik bir programa dahil olman pek mümkün değildi. Sanıyorum 2015 Aralık aylarının sonunda bir arkadaşımla sohbetimiz sırasında “Yeni yılda ne yapmak istersin?” sorusuna, “Sahneye çıkmak isterim” diye cevap vermiştim. O da takip eden günlerde arkadaşım karşısına çıkan fazla mesai tiyatro topluluğuna dair kısa tanıtıcı bir link paylaşmıştı, 19 Ocak Salı günü başlamak üzere, mesai sonrası bir programın detayları vardı. Okuyup herhangi bir girişimde bulunmamıştım. Çok net hatırlıyorum 19 Ocak 2016’da Hrant Dink’in Şişli’de ölüm yıldönümü anması vardı, hafif yağmur yağan bir gündü. Orda kalabalığın arkasında bir kenara dayanmış konuşmaları dinledikten sonra metro ile o zamanlar Levent’te olan ofisime döndüm. Bilgisayarımı açtım aynı akşam başlayacak Fazla Mesai Programına katılım için formu doldurup, kontenjan olup olmadığını sordum. Sevgili Can Törtop sonradan çok alışacağım üslubu ile “Buyrunuz Akın Bey’ciğim,” gelin tanışalım dedi. Sonrasında da kendilerinden pek çok şeyin yanı sıra tiyatroda sebat etmenin anlamı ve kıymetini öğrendim diyebilirim. 
 
 
Teatro Rudius'u Kosta Kortidis ile birlikte kurma fikri nasıl doğdu?
 
Akın Kaplan: Kosta ile yollarımız biraz daha hayatın getirdiği bazı tesadüfler üzerine kesişti. Kosta belki de popüler kültür içerisinden yeteri kadar farkına varılmamış çok özel bir yetenek. Tiyatroyu birlikte kurma fikri aslında üzerine uzun uzadıya düşünüp kurguladığımız bir süreci takiben olmadı. Biz bazen kendisi ile hiç konuşmadan, bazen de bambaşka bir şey konuşarak anlaşma özelliğine sahibiz biraz. Bu da adı konulmamış bir güven duygusu getirmekte. Henüz birlikte bir tiyatromuz yokken, bir gün kendisine bir tiyatron olsa ne yapmak isterdin demiştin. O dönemde kendi elinde olmayan sebeplerden dolayı sanatsal olarak fikirlerini hayata geçirmekte zorlandığı bir dönemdi. Sonrasında bir oyunu sahneye koymak için birlikte okuma yapmaya başladık ve sanıyorum okurken zihnimizde gördüklerimizi ikimizi de heyecanlandırdı. Sonrasını ise birlikte yolsa öğrenerek şekillendirdik ve öğrenmeye de devam ediyoruz diye tarif edebilirim, evet bugün bir düşten doğan, bir tiyatromuz var. 
 
 
"Deli Şair" ve "Bandırma Vapuru" gibi oyunların yapımcılığını üstlenmek, aynı zamanda "Kurt Adam" adlı eserinizi sesli tiyatro olarak Kültür Bakanlığı dijital arşivine taşımak oldukça çeşitli bir sanat portföyüne işaret ediyor. Bu çeşitlilik sizi nasıl etkiliyor ve bu farklı alanlarda var olmak size ne gibi kazanımlar sağlıyor?
 
Akın Kaplan: Kosta Kortidis’in kaleminden Bandırma Vapuru, Deli Şair Ömer Seyfettin gibi yerel hikayeleri sahneye taşımanın yanı sıra Kurt Adam, Sorgu gibi evrensel metinleri de ele aldık, repertuarımıza kattık.  Sesli tiyatro projesi ise pandemi döneminde Kültür Bakanlığı’nın açtığı bir kapıyı değerlendirmemiz sonrası oldu. Sanat portföyünü zengin kılmak aslında bizim Teatro Rudius olarak yazılmamış bir yasamız gibi. Bu sebeple yaptığımız şeylerin içeriğinde özgünlüğe önem veriyoruz. Örneğin bugüne kadar tüm oyunlarımızda özgün müzik kullanmaya çalıştık ve bugün Teatro Rudius oyun müzikleri diyebileceğimiz bir külliyat var olmaya başladı bile. 
Sahne sanatları ve tiyatro aslında sadece oyunculukla ele alınacak bir konu değil. Işıktan, sese, gişede seyirciyi karşılayandan, sahne arkasında sis makinasını çalıştıran kişiye kadar bir bütün ve biri aksadı mı bu bütüne yansıyabiliyor. Tüm bunlara 360 derece bakabilmeye çalışmak beni mutlu etmenin yanı sıra, hayata karşı genç tutuyor diyebilirim. Derdimiz günün sonunda ardımızda “İyi ki…” diyebileceğimiz üretimler bırakmak.
 
 
Sürdürülebilir tiyatro konusunda ne gibi adımlar atıyorsunuz? Bu alandaki projeleriniz ve hedefleriniz nelerdir?
 
Akın Kaplan: Tiyatronun kurulduğu yıldan bugüne her sezon yeni bir oyunu, şartlar ne olursa olsun, sahneye taşıyoruz. Maddi anlamda klasik tiyatro yapmanın oldukça zorlaştığı şu dönemde, olabildiğince repertuarımıza aldığımız oyunları her şartta seyirci ile buluşturmaya devam ediyoruz. Türk Tiyatro’sunda var olmak ve kalıcı bir iz bırakmak için Kosta ile birlikte umarım çıtayı yükselterek de üretmeye devam edeceğiz. Kosta zaten eserleri yurt dışında da sahneye taşınan bir yazar ama biz birlikte Teatro Rudius olarak da Türk tiyatrosunu uluslararası arena da temsil edecek çalışmalar içinde yer almayı hedefliyoruz.
 
 
Yeni projelerinizden bahseder misiniz?
 
Akın Kaplan: Aslında havada uçuşturduğumuz pek çok fikir var. Biz bu uçuşmaları da yaratım sürecinin bir parçası olarak değerlendiriyoruz Kosta ile. Hatta neredeyse bir Teatro Rudius geleneği olmuştur aramızda sahneleyeceğimiz oyunu seçip, sonrasında başka bir oyunu sahneye koymak. 
 
Şu anda kafamızda döndürdüğümüz birkaç proje var. Birisi çocuk oyunu demek istemiyorum çünkü aslında aklımızdaki yetişkin ve çocuklara bir arada hitap edecek ve herkesin bildiği masal kahramanlarında oluşan bir oyun. Bir diğeri Kosta’nın kafasında yazmış olduğu ama henüz mürekkeple buluşmamış olan bir Justinyanus oyunudur. Bir de şu suralar yoğun olarak gündemimizde olan ve tasarlamaya çalıştığımız müzikli bir Dareo Moreno anlatısı var. 
 
 
Teatro Rudius'un "Bir Özgürlük Meselesi" mottosuyla kurulması nasıl bir ilham kaynağı oldu ve bu motto tiyatro faaliyetlerinizin temelini nasıl şekillendiriyor?
 
Kosta Kortidis: Aslında insanların henüz herhangi bir şey için plan yapmadıklarında kendi hayatlarında yaptıkları planlarda ya da kendi hayatlarını şekillendirirken başucu cümleleri ya da ilham aldıkları, kendi yarattıkları cümleler vardır. Kendi yarattıkları fikirlerin ya da başka fikirlerin içinden doğan bambaşka şeyler vardır. Bunlar hep yanı başlarında onlarla beraber seyahat eder. Ve bir gün bir şey harekete geçirdiklerinde bu hayat boyu beraber taşıdıkları şeyler başka şeyler için bir itici güç olur, “işte tam da bunun sırası” ya da “tam da bunu için” der. Özgürlük çok özel, çok güzel bir kelime. Mitoloji benim hayatımın bir parçası. Dolayısıyla " bir özgürlük meselesi", tiyatronun logosu, tiyatro için şu an kullandığımız birçok şey aslında çok önceden hayatımda taşıdığım şeylerdi. Sadece en çok sevdiğim şeye, Teatro Rudius'a bunları monte ettim. Ve Akın Kaplan'la birlikte bu yolculuğa çıktık.
 
Türkiye Devlet Tiyatroları'nda uzun süre oyunculuk ve yönetmenlik yapmanızın ardından, Teatro Rudius'u kurma kararı nasıl ortaya çıktı? Bu tiyatroda ne gibi farklı yaklaşımlar ve hedefler belirlediniz?
 
Kosta Kortidis: Biz tiyatroyu kurarken aslında dünyanın gelmiş geçmiş en sıkıntılı dönemlerinden birini yaşayacağımızı henüz bilmiyorduk. Bir özel tiyatro için belki de cesaret edilemeyecek kadar büyük bir projeyle çıktık yola, 100. yıl Cumhuriyet oyunuyla. Bir Bandırma Vapuru'yla yola çıktık. Sonra pandemi oldu ve her şey daha da alt üst oldu. Bir özel tiyatro olarak ayakta kalmak çok zor, çok büyük fedakârlıklar istiyor. Ve genellikle bu fedakârlıklar hep maddi fedakarlıklar oluyor. Çünkü kaybettiğiniz manevi fedakarlıklar, sunduğunuz manevi fedakarlıklar çok nesnel olmadığı için bu daha ön planda duruyor. Bizim bir düşümüz vardı. Esasen bu düşün en büyük mimarı benim yol arkadaşım Akın Kaplan'ındır. "Bir tiyatron olsa ne yapardın?" demişti. Bu cümle beni çok etkilemişti ve bugün hâlâ bir şeyler yaparken onun o fedakârca kurduğu o büyük, her şeyi içeren cümle gelir aklıma ve duygulanırım. Ve sorumluluğum bir kat daha artar. "Bir tiyatron olsa ne yapardın?" demişti bana ve şimdi bir tiyatromuz var ve yaptıklarımız bunlar.
 
"Rulet" oyununuzun on beşin üzerinde dile çevrilmesi oldukça etkileyici. Oyununuzun evrensel temalarını hangi noktalarda buluyorsunuz ve izleyicilerin farklı kültürlerden gelmeleri sizi nasıl etkiliyor?
 
Kosta Kortidis: Rulet benim hayatımın köşe taşlarından birisidir elbette. Hayatımı değiştiren oyundur. Çünkü her şey Rulet'le başladı ve hâlâ ben Rulet'le anılırım. Okullarda okutturulur, konservatuarlarda, yabancı ülkelerde. Çok sükseli bir oyun. Çıkış noktası olarak bir yazar için çok bir şans oldu Rulet. Rulet'i de çok önceden tasarladığım bir düş, bir hikâyem olarak hep kafamda döndürürdüm, hep bulundururdum. Hiç yazmamıştım. Yıllar sonra yazdım. Ve beni buralara kadar getirdi. Rulet tabii bir dünya oyunu. Bir 2. Dünya Savaşı oyunu. Yakalamadığı, etkilemediği, dokunmadığı, temas etmediği kimse yok. Duygularla, işlediği konuyla, insanın yalnızlığıyla, hırslarıyla, savaşla. Dolayısıyla etkileyici bir oyun. Aynı zamanda bir o kadar da hassas bir oyun. Değişken insan ilişkilerini konu alıyor. Yani şartların değiştiğinde insanların neye dönüşebileceklerini gösteriyor. Ve şartlar sürekli değişiyor. Ben Rulet'i çok seviyorum. Rulet nasıl sevilmez ki…
 
Yunan Ulusal Tiyatrosu, Tiflis Devlet Dram Akademisi, Sırbistan Milli Tiyatrosu gibi prestijli kurumların repertuarlarına kabul edilmeniz, uluslararası arenada başarılı bir kariyerin işareti. Bu deneyimler nasıl şekillendirici oldu ve farklı kültürlerle etkileşimde bulunmak sizi nasıl zenginleştirdi?
 
Kosta Kortidis: Dünyanın çeşitli yerlerinde, çeşitli ülkelerinde ki bunları sayısı sürekli artıyor. Daha dün bana Berlin'den bir tiyatro ulaştı ve derhal başka bir oyunumun metnini istediler. Hemen yolladım. Orada biliyorsunuz buradaki gibi değil işler. Berlin Senatosu'nda sunulacak. Oradan onay çıkarsa başka oyunum Berlin'de başlayacak. Bu sene yine Almanya'da ikinci bir oyunum daha var. Polonya'da oyunlarım var. Yani tabii bu bir gurur meselesi. Ben Türkiye'yi de temsil ediyorum, Türk dilini de temsil ediyorum. Bu uluslararası başarılar çok fazla da tesadüf etmez bizim ülkemizde. Çok yakın zamanda Güney Kore'de oyunum Türk dilinde oynandı.  Daejeon Uluslararası Tiyatro Festivali'nin açılış ve kapanış oyunuydu. Bunlar çok büyük bir gurur. Bunların buraya geleceğini hiç düşünmezdim. Şimdi yanlış anlaşılmasın ama çok şaşırmıyorum bunlara. Hayatımın rutini, normaliymiş gibi geliyor. Sonra kendime geliyorum ve diyorum ki "daha çok çalışman, üretmen lazım". Rudius'ta da, devlet tiyatrolarında da, özel tiyatrolarda da başka başka projelerim de var elbette. Bu kadar ülke diline çevrilmiş oyun sahibi olmak da aynı zamanda insana büyük bir sorumluluk daha yüklüyor. N'olursa olsun Türk dilini temsil eden bir yazar olarak bunu en iyi şekilde, layığıyla sürdürmek mecburiyetindeyim. Yönetmen olarak çizgimi, stilimi, dünyaya bakışımı çok doğru bir şekilde ifade etmek zorundayım. Oyuncu olarak hep daha iyisini yapmak zorundayım. Bunlar insanın hayatında tabi büyük meseleler ve bunları doğru düzgün devam ettirebilen bir sanatçı olmak istiyorum.
 
Kendi adınıza düzenlediğiniz Yazarlık Akademileri ve Mitoloji Kulübü çalışmalarınız hakkında biraz daha bilgi verebilir misiniz? 
 
Kosta Kortidis: Yazarlık akademilerim hızla devam ediyor. Çeşitli akademilerim var. Bir tamamen oyun yazma atölyem var, tamamen bir temel yazarlık atölyem var, bir öykü atölyem var. Bunları zaman içerisinde, aynı anda yapmıyorum elbette. Belli süreçlerde döndürerek, değiştirerek yapıyorum. Oyun yazarları, özgün yazarlar kazandırmaya çalışıyorum. Bilgilerimi, birikimlerimi aktarmaya çalışıyorum. Yazarlığı sadece belli başlı ezberlenmiş şablonlar, tablolar ve stiller üzerinden anlatmak değil de kendime özgü stilimle, kendi yazı biçimimle başka türlü bakış açıları geliştirerek yapmak istiyorum. Mitoloji Kulübüm var. Çok eğlenceli, çok öğretici de aynı zamanda. Çok keyifli bir kulüp. Çünkü ben biliyorsunuz ana lisanı Yunanca olan biriyim. Ve dolayısıyla Yunan mitolojisini orijinal kaynaklardan, antik Grekçe'den bakarak, kelimelerin etimolojisini bizim hayatımıza nasıl girdiğini, yabancı dillerden bize nasıl geldiğini, hayatımızda yaşarken etrafımızda gördüğümüz şeyin aslında mitolojinin yansımaz bir tezahürü olduğunu keşfederek ve bunları katılımcılarıma güzel hikayeler içerisinde interaftif bir biçimde anlatıyorum. Çok keyifli oluyor, çok ilgi görüyor. Zamanım oldukça bu atölyelerimi devam ettireceğim.