Dünyayı kadınlar dönüştürecek’
25 Aralık 2022 - 01:12Bu sezon üç farklı oyunda mücadeleci kadınları canlandıran Şenay Gürler, “Tarihe baktığımızda kadınlar hep kendilerini var etmek için mücadele etmek zorunda kalmışlar. Günümüz Türkiye’sine bakalım; doğayı ve çocukları korumak için en çok sesini çıkaran, kadın cinayetlerine karşı, savaşa karşı duran, barış yanlısı olanlar kadınlar... Bu yüzden kadınlar ve gençler dönüştürecek bu dünyayı” diyor.
SEYHAN AKINCI- Kadın hikâyelerinin anlatısının eksikliği epeydir konuşulan bir gerçek. Son dönemlerde bunu kırmak için kadını merkeze alan metinlerse çoğalıyor. Şenay Gürler kadın hareketinin güçlendiği bir dönemde tam üç oyunla birden sahnede. “Medea’ya Göre Ahlak”, “Ben Türkan Saylan” ve “Richard”da izlediğimiz Gürler, “Farklı çağlardaki kadın hikâyeleri, aslında kadının yazgısının bir şekilde değişmediğini gösteriyor” diyor. Eskiden bir şeyleri denemekten korktuğunu söyleyen Gürler’e sahnede hayat verdiği kadınlar “korkmadan denemesi” için de ilham olmuş, “Her karakter bana bir şekilde yol gösteriyor” sözleriyle anlatıyor yaşadıklarını. Biz de Şenay Gürler ile Cendere Sanat Müzesi’nde bir araya geldik ve sahneden inmediği bu bir yılı konuştuk.
*Bu sezon farklı çağlarda, farklı şekillerde varoluş mücadelesi vermiş üç kadının hikâyesiyle sahnedesiniz...
Farklı çağlardaki kadın hikâyeleri, aslında kadının yazgısının bir şekilde değişmediğini gösteriyor. Kadınların hep erke karşı mücadele etmesi gerekiyor. “Richard” daha farklı bir oyun ama “Ben Türkan Saylan” ya da “Medea’ya Göre Ahlak”a baktığımızda Medea çok güçlü bir kadın, aşkı için Yunanistan’a gitmiş, orada dışlanmış çünkü ataerkil toplum ondan korkmuş. Günümüzde de kadınlardan korkuluyor. Medea, çok güçlü bir kadın. Çünkü eş ve anne kimliğinin dışına çıkabilmiş biri. Oyunun yazarı İsveç’te yaşayan İranlı Athena Farrokhzad da bir mülteci ve anne olarak Medea’nın neler yaşadığına bakıyor. Bütün oyun boyunca “Bana bu rol biçildi” türünde replikler var. Bu çok önemli. Çünkü kadına biçilen bir rol var. Günümüzde de hâlâ kadınlar mücadele etmek zorunda. Hâlâ kendilerini öteki olmaktan kurtarmak zorunda. Hâlâ çok güçlü olmak zorunda... Türkan Saylan ise her şeyden önce bir bilim insanı. Diğer yandan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile özellikle kız çocuklarının okuması için çok ciddi mücadele vermiş bir kadın. Proje geldiğinde çok heyecanlandım çünkü toplum tarafından bu kadar benimsenmiş bir kadını sahnede canlandırmak büyük bir sorumluluk. Onur duyuyorum ve çok şanslı hissediyorum açıkçası.
*Toplumun da bu kadınlarla hep bir meselesi olmuş. Direnenden ziyade yardıma muhtaç kadınlar görmeyi seviyoruz galiba...
Zaten muhtaç olanları seviyor erk genellikle. Tarihe baktığımızda kadınlar hep kendilerini var etmek için mücadele etmek zorunda kalmışlar. Günümüz Türkiye’sine bakalım; doğayı ve çocukları korumak için en çok sesini çıkaran, kadın cinayetlerine karşı, savaşa karşı duran, barış yanlısı olanlar kadınlar... Bu yüzden kadınlar ve gençler dönüştürecek bu dünyayı. Tabii erkeklerle birlikte yürürsek ne kadar güzel olur. Biraz da onlar yanaşırsa... Kadının olduğu yerde öncelikle medeniyet var. Bu yüzden kadın toplumdan ne kadar dışlanırsa erk gücünü o derece sürdürüyor.
*Bu sezonu hiç olmadığı kadar sahnede geçiriyorsunuz. Alınmış bir karar mıydı yoksa öyle mi gelişti?
Kendiliğinden gelişti diyebilirim. “Medea’ya Göre Ahlak” önce bir okuma tiyatrosuydu. Oyunu çok sevmiştim. Yeşim (Özsoy) oyunu sahnelemek için aradığında çok mutlu oldum. Geçen sezon üç-dört oyun oynamıştık, bu sezon da devam ediyoruz. Bu arada Okan’la (Bayülgen) “Richard” üzerine konuşmaya başlamıştık. “Richard”ın uzun bir yazım süreci oldu. Normalde aynı sezonda iki oyun yeterince zorlayıcı. Çünkü prova aşamalarıyla beraber oyuna konsantre olmanız ve başka bir şey düşünmemeniz gerekiyor. Fakat “Ben Türkan Saylan” olunca tabii ki “Evet, bu projede olmalıyım. İnsanlara bu kadar değmiş bir kadını canlandırmalıyım” dedim. Bu yüzden arka arkaya gelişti her şey. “Richard”ın ne zaman sahneleneceği belli değilken “Ben Türkan Saylan”ı çıkardık. Bu arada iki provaya gitmem gerekti; sabah “Ben Türkan Saylan”, öğleden sonra “Richard”. Biraz zorlayıcı ve yorucu oldu açıkçası ama üçünde birden olmaktan çok mutluyum. Daha önce aynı sezonda iki oyun çalıştığım olmuştu ama üç oyun ilk kez oluyor. Bu sezon, benim tiyatro yılım oldu. Ve her oynadığım karakter farklı. Türkan Saylan bambaşka bir karakter, “Richard”da üç farklı kadını oynuyorum; York Düşesi, Lady Anne ile Cecily Governer ve Medea’da mitolojik bir karakteri oynuyorum.
*Bir oyuncu olarak zamanlar ve kişilikler arası yaptığınız yolculuk sizin şimdiki zamanınıza ve oyunculuğunuza nasıl etki ediyor?
Bir oyuncunun enstrümanlarını devamlı canlı tutması ve kendini farklı karakterlerle denemesi, kendindeki bu farklı yerleri keşfetmeye çalışması güzel bir yolculuk. Bütün bunları yapabilmek ve fiziksel kondisyonumu koruyabilmek için spor yapıyorum. Zaman zaman Türkan Hanım’ın replikleri çıkıyor ağzımdan. “Bir dakika diyorum, bunlar Türkan Hanım’ın sözleri”. Böyle bir içselleştirme oluyor. Türkan Hanım’ın baktığı yerden bakmaya başlıyorum. Medea’nın ahlaka bakışı, hırsı, büyücü yanı içimdeki bambaşka bir yeri keşfetmeme neden oldu. Çok şeyi değiştirdi bu yıl benim hayatımda. Diyorum ki “Ben değişiyorum”. Bazı kararlar alıyorum hayatımda ve “Bundan sonra buna göre ol” diyorum. “Böylesi daha doğru, buradan yürüyebilirsin” diyorum. Her karakter bana bir şekilde yol gösteriyor. “Bunu deneyebilirsin, korkma” diyorum kendime. Eskiden bazı çekincelerim olduğunu fark ediyordum. Korkuyormuşum bir şeyleri denemekten. Hayır, korkma. Dene. Bütün bunları öğrendim bu bir yıllık süreçte. Kendimi içsel olarak zenginleşmiş hissediyorum.
“Farklı biçimlerde anlatı riskli ama yapılmalı”
*Tiyatroda ne anlattığımız kadar nasıl anlattığımız da önemlidir. Tiyatromuzdaki biçim arayışlarının geldiği yeri nasıl görüyorsunuz?
Tiyatroda farklı biçimlerde anlatıyı denemek hem çok riskli hem çok cesur ama yapılması da gereken bir şey. Seyirciyi konfor alanının dışına çıkarmış oluyorsunuz. “Richard”ın hikâye örgüsü farklı gelişiyor, çok katmanlı bir yapısı var. Ve bu katmanları yakalayabilmek seyircinin konfor alanından çıkmasına neden oluyor. “Richard”da oyuncular o kadar tutkuyla sarıldılar ki rollerine oyunu anlatabilmek ve sahnede var olabilmek için... Güçlü ve iyi bir ekiple çalışıyoruz. Şanslı görüyorum kendimi. “Richard” seyircisi iki uçta: Çok seven var ya da hiç içine giremeyen. Ama bunu baştan biliyorduk. Temmuzda 20 kişilik ekip oturduk hep birlikte konuştuk. WhatsApp grubumuz vardı. Herkesten farklı düşünceler geliyordu.
*En çok tartıştığınız konu neydi?
Belki benim en çok tartıştığım konu anlaşılır olup olmadığıydı... Seyirciyi ne kadar zorlamalıyız noktasına takılmıştım. Kendimizi de zorluyoruz diğer yandan. Güzel olan bu zaten. Oyunda inanılmaz sevdiğim yerler var. Tüm tarih boyunca erke karşı duruşa ilişkin, erkin ele geçirildiği anda nelerin değiştiğini görmemiz açısından da çok katmanlı, zor bir oyun. Ama diğer yandan çok cesur ve riskli bir oyun olduğunu düşünüyorum.