Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Dünya kökündeki 11 sismograftan mesajlar

Dünya kökündeki 11 sismograftan mesajlar

Dünya kökündeki 11 sismograftan mesajlar28 Mart 2024 - 03:03
Elgiz Müzesi’nde 4 Mayıs’a dek izlenen “Bir Zamanlar Denizin Olduğu Yer” sergisi, 11 İtalyan sanatçının ortaya koydukları sanatın çeşitliliği ve eleştiri dilindeki haklı çoğulculuk ile dikkati çekiyor. Serginin küratörü Dr. Lisa Trockner, kamuoyu ve sanatseverlere şu mesajı veriyor: “Sanatçılar zamanımızın sismograflarıdır hatta belki de vizyonerdirler. Olaylara ve mutasyonlara tepki verirler. Burada sergilenen sanatçıların hepsinin güncel meseleleri kapsamlı bir şekilde ele aldıkları kendi dilleri var.”
EVRİM ALTUĞ
evrimaltug@gmail.com
 
Bundan 23 yıl önce, ‘Türkiye’nin ilk özel çağdaş sanat müzesi’ sıfatıyla Can ve Sevda Elgiz tarafından İstanbul’da kurulan ve alanında birçok ödül sahibi Elgiz Müzesi, geleceğin aydınlık yoluna ailenin sanat sevdalısı, müze kurucu üyesi Ayda Elgiz Güreli ile devam ediyor. Müze, 4 Mayıs’a dek yer alan uluslararası sergisinde ise dünyanın milyarlarca yıllık dönüşümüne sanatın duyarlı ve çok yüzlü yankısı üzerine odaklandı.
 
Esasen, “Bir Zamanlar Denizin Olduğu Yer” başlığı ile ilk olarak geçen yıl Eylül ayı başında Zihni Tümer’in öncülük ettiği Ankara CerModern’de İtalya’nın Ankara Büyükelçisi Sn. Giorgio Marrapodi’nin ev sahipliğiyle Ekim ayına kadar izlenen etkinlik, bu kez de İstanbul’un konuğu oldu. Ankara’daki açılışa da T.C. Dışişleri Bakanlığı Bakan Yardımcısı, AB Başkanı Büyükelçi Kemal Bozay’ın yanı sıra, sergiye desteğini sunan Südtiroler Künstlerbund Derneği Yöneticisi Alexander Zoeggeler ve pek çok davetli büyük ilgi göstermişti. 
 
“Geçmişin İzleri, Geleceğin Hayalleri” alt başlığı ile 11 İtalyan sanatçının yapıtlarını Elgiz Müzesi’nde bir araya taşıyan bu uluslararası serginin küratörlüğünü, Avusturya kökenli sanat tarihçi Dr. Lisa Trocker üstlendi. Trocker aynı zamanda İtalya’nın Bolzano bölgesinde 1946’da kurulmuş bulunan Südtroler Künstlerbund, bir diğer tabirle üç kuşaktan 300’ü aşkın sanatçıyı bir araya getiren Güney Tirol Sanatçılar Birliği’nin de (GTSB) direktörlüğünü sürdürüyor. 
 
Dr. Trockner ile serginin çağrıştırdıkları ve sanatçıların bireysel ifade çeşitlilikleri üzerine görüştük:
 
Sergideki yapıtların eleştirel karmaşası, mesajı disiplin ve kavramsallık adına canlı ve eylem halinde kılmışa benziyor. Güney Tirol Sanatçılar Derneği ile işbirliği ve seçim süreci, nasıl oluştu?
 
Dr. Lisa Trockner: 1946'da kurulan Südtiroler Künstlerbund (Güney Tirol Sanatçılar Birliği), Kuzey İtalya'nın sınır bölgesinden, özellikle de Güney Tirol'den gelen görsel sanatlar, edebiyat, müzik kompozisyonu ve mimari gibi çeşitli disiplinlerden 487 sanatçıdan oluşuyor. Derneğin amacı, çağdaş sanatı bölge içinde teşvik etmek ve aynı zamanda sınırlarının ötesinde görünürlüğünü arttırmak. Bu sanatçıları benzersiz kılan, güçlü bir yerel kimlik ile küresel bir perspektifi dengeleme becerileri. Bu çelişki, hem bölgenin zengin geleneklerinden hem de deneyimlediği güçlü küresel etkilerden yararlanan sanat eserlerine yansıyor.
 
Güney Tirollü Sanatçılar Derneği'nin direktörü olarak görevim, bölge ve sanatçılarının kendine özgü koşullarını göz önünde bulundurarak, aynı zamanda da sınırları dışa doğru zorlayarak bu görünürlüğü teşvik etmek. Türkiye'deki sergi serisi de, bölge tarihini sanat eserleri aracılığıyla anlatmak, böylece bölge ve özelliklerini sanat aracılığıyla tanıtmak ve kültürel alışveriş yoluyla bağlantıları güçlendirmek için, harika bir fırsat sunuyor.
 
"Dove una volta c'era il mare" (Bir zamanlar denizin olduğu yer) başlığı, bölgenin tarihi, gelenekleri ve doğayla ilişkisi açısından çelişkilerini merak uyandırmayı ve anlatmayı amaçlıyor.
 
 
Fotoğraf: Gustav Willeit for Südtiroler Künstlerbund izniyle.
 
Hem modern ve hem de çağdaş sanat tarihinde ekolojik temalı pek çok sanat projesi görülüyor.  Dolomitler'in doğal jeo-tarihi ve kültürel özelliklerinin yanı sıra, belirli ekollere, akımlar veya vakalara atıfta bulundunuz mu? Sergi, bana örneğin Joseph Beuys'un ve Arazi Sanatı'nın öncülerinin eserlerini ve hikayelerini hatırlatıyor. Yorumunuz nedir?
 
Akım ve trendlere atıfta bulunmaktan bilinçli olarak kaçındım, çünkü bölgenin sanat ortamının canlı bir gelişim sürecinden geçtiğini hissediyorum ve bu evrimi herhangi bir sınıflandırma ile de kategorize etmek istemiyorum. Yerel sahnelerin gelişimi ve itici gücünü anlamak için, kimi tarihsel arka plan bilgilerine sahip olmak önemli. Güney Tirol, Kuzey İtalya'da üç kültürün - Alman, İtalyan ve Latin - birleştiği bir azınlık bölgesi. Birinci Dünya Savaşı ardından Güney Tirol Avusturya'dan ayrılarak İtalya'ya verildi. İnsanlar, vatanlarını terk etme ya da Almanca anadillerinden ve kendi kültürlerinden vazgeçme seçenekleriyle karşı karşıya kaldı. Sadece çok azı bu "teklifi" kabul ederek, Güney Tirol'ün dağ dünyasına sırtını döndü. 75 bin ‘göçmen’in çoğu, İkinci Dünya Savaşı'nın bitiminden sonra geri döndü.
 
Bu arada, güneyden gelen İtalyan işçi aileleri de Güney Tirol'e yerleşerek bir arada yaşamaya ve nihayetinde kültürlerin harmanlanmasına yol açtı. Buna ek olarak, Güney Tirol üçüncü bir dil grubu tarafından zenginleştirildi: Dolomit vadilerinde konuşulan Latin dili. 
 
Çoğunlukla barışçıl olan bu birliktelik, bir yandan tarihi ve peyzaj nedenleriyle yoğun bir kimlik araştırmasına yol açan, diğer yandan da ‘Öteki ve ‘Yeni' sayılana gerekli açıklığı getiren benzersiz bir kültürel zenginlikle sonuçlandı. Bu kombinasyon, zanaatkârlığın hâlâ önemli bir rol oynadığı ve yenilikçi tekniklerin uygulandığı sanatçıların eserlerinde de hissediliyor. Örneğin Peter Senoner ve Aron Demetz'in eserleri, atalarının geleneksel anlamda uyguladıkları ahşap oymacılığı geleneğinden kaynaklanıyor; şimdi, Grödner Okulu olarak kendini kabul ettirmenin eşiğinde olan çağdaş bir ahşap heykel diline sahipler.
 
Türkiye'nin hem kültürel hem de coğrafi hafıza ile iklim, ev sahipleri, yerel yönetimler ya da küresel markaların sermayede aşırılaşmaları nedeniyle kırılgan ve bu yüzden tehlike altında. Dolayısıyla bu sergi, bu ülkenin ve örneğin İtalya'nın sorunlarına tutulmuş bir ayna olarak da görülebilir. Sizin bu duruma tepkiniz nedir?
 
Sanatın büyüleyici yönü, her bireyin müzakere ettiği temaların genellikle kişisel deneyimler veya gözlemlerden kaynaklanması, ancak bir bağlam içinde hızla evrensel olarak uygulanabilir hale gelmesi. İklim değişikliği ve ‘uber-kapitalizm’ gibi konular küresel sorunlar evet; ancak sanat, bunları uzmanlaştırma ve belirli yönlere odaklanma yeteneğine de sahip. Yerel vurgular bu şekilde keşfedilir ve ilgi odağı haline gelir. Sorunlar ve sorular, sanat aracılığıyla aktarılabilir, karşılaştırmalar yapılabilir ve paralellikler kurulabilir, böylece sorgulama ve çözümlere doğru, yepyeni perspektifler açılabilir.
 
 
Fotoğraf: Gustav Willeit for Südtiroler Künstlerbund izniyle.
 
Elgiz Müzesi’nde izlediğimiz Peter Senoner, Arnold Mario Dall'O, Hubert Kostner, Sissa Micheli, Christine Gallmetzer ve Gustav Willeit gibi imzalara ait birçok sanat eseri, fanî dünyamız ve içimizdeki duygu sarkacının altını çiziyor. Mekân, kontrast ve baskı içerikleri ile sergi, 21. yüzyıl koşullarında sanatın hem ahlakî, hem estetik pozisyonu ve hem de "değerler"i adına, "amacına" yönelik güçlü bir eleştiri potansiyeli taşıyor. Peki, son ekolojik eylemlerin "başyapıtlar" üzerindeki etkileri de göz önüne alındığında, bu konu ve koşullar hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
 
Sanatçılar zamanımızın sismograflarıdır hatta belki de vizyonerdirler. Olaylara ve mutasyonlara tepki verirler. Burada sergilenen sanatçıların hepsinin güncel meseleleri kapsamlı bir şekilde ele aldıkları kendi dilleri var. Sergi konsepti için Dolomitler gibi bir peyzajın oluşumu ve şekillenmesi ile tarih öncesinden Antroposen'e (İnsan Çağı) kadar tüm yönleriyle bir sanat eserinin yaratılması arasında bir karşılaştırma yaptım.
 
Deniz 20 milyon yıl önce çekildiğinde, ilk nehirler yataklarını oymuş ve vadiler oluşmuştu. Eski mercan resifleri, muazzam güçler tarafından birbirinden ayrılmış ve birbirine bastırılmış, katlanmış ve üst üste bindirilmiş, düzleştirilmiş ve şekillendirilmişti. Geriye, siperler gibi pembe bir pus içinde gökyüzüne doğru yükselen sarp kaya oluşumları kalmıştı. İçlerinde fosiller ve dev kabuklar, geçmiş çağların taşlaşmış tanıkları vardı. Bu ilkel güçlerin muazzam enerjisi, sanat eserlerinin yaratıcı süreçleriyle karşılaştırılabilir. Direnç kavramı, kaymalar ve sürtünmeler, katı yapıların kırılması ve serbest bırakılması, fikirlerin sürekli bir varlık ve oluş, yapı ve yapıbozum etkileşimi içinde şekillendirilmesi…
 
"İnsan yapımı" ile "doğal" evrim unsurları, sergideki bir diğer derin ve kaçınılmaz argüman gibi görünüyor. Sizce "geri dönüşüm"ün fikri ve pratiği, hem kültür endüstrisi ve hem de dünya çapında, politik "doğa" bağlamında şeyleri ve insanları kökten değiştirmek için yeterli mi? (Popüler örnekler vermek gerekirse, Banksy ve Ai Weiwei de burada anılabilir, dilerseniz.)
 
İnsan yapımı ile doğal olanın, makine ve yapay zekânın yan yana gelişi, çeşitli çalışmalarda ifade ediliyor. Arnold Mario Dall'O, büyük ölçekli çiçek resimlerini, bir makinenin hassasiyetini taklit ederek, tek tek el yapımı milyonlarca noktayla oluşturmuş bulunuyor. El işçiliğinin zaman alıcı, zahmetli ve hataya açık olduğunu, oysa makinelerin hata yapmadığını gösteriyor. 
 
 
Arnold Mario Dall'O, 2021, Fotoğraf: Gustav Willeit for Südtiroler Künstlerbund izniyle.
 
Peki ama bu ‘sözde mükemmellik’ insanlık için ne anlama geliyor? Hataların olmaması doğal seçilim ve evrimi geçersiz mi kılıyor? Peter Senoner ve Barbara Tavella dönüşüm süreçlerini inceliyor. 
 
Barbara Tavella, hayvanlarla bitkilerin iç içe geçmesini, deformasyonu, metamorfozu ve organizmaların yaşam evrelerini anlatıyor. 
 
 
“Gülümseyen Göl,” Barbara Tavella, 2015
 
Peter Senoner ise, insan ve teknolojinin melez varlıklarını sunarak, insanlığın vazgeçilmez protezleri haline gelen teknik yardımcılara bağımlı insanları tasvir ediyor. 
 
 
“Yeni Doğa”, Peter Senoner, 2023, Fotoğraf: Gustav Willeit for Südtiroler Künstlerbund izniyle.
 
Keza, Gustav Willeit fotoğraf çalışmalarında doğa ve insanlığı yan yana getirerek her iki estetikle de oynuyor. Kimi zaman el değmemiş doğanın saflığını, kimi zaman da insanın yaratıcı güdüsünün büyüsünü sergiliyor. 
 
 
Gustav Willeit, Fotoğraf: Gustav Willeit for Südtiroler Künstlerbund izniyle.
 
Sissa Micheli ise müze objelerini sergileyerek ve çağdaş sanatın insanlığın kültürel evrimi için önemini vurgulayarak, kültürel gelişmeleri inceliyor. Kültür yaratma yeteneğinin, insanı insan olarak ayırdığı tezini yoğunlaştırıyor: Kültür ve sanat olmasaydı insanlık ne olurdu?
 
 
“Müzenin Rapsodisi, Geçmişin Gözyaşları” Sissa Michel, 2019, Fotoğraf: Gustav Willeit for Südtiroler Künstlerbund izniyle.
 
Etik iklim (değişimi), protestolar ve büyük sponsorlar, aileler ve hatta hükümetlerin eserlerle veya sanatsal mirasla bağlantılarının kesilmesi de, son yıllarda çağdaş sanatta bir başka sıcak konu. Güney Tirol Sanatçılar Derneği gibi bir örneği hayata geçirmeye çalışırken bu kapsamda nasıl bir okuma yapıyorsunuz?
 
Burada sergilenen eserlerin birçoğu, sanatçıların sosyo-ekolojik meselelere ilişkin derinlemesine araştırmalarına dayanıyor. Bu mantıklı; çünkü iklim değişikliğinin gözle görülür bir hızla ilerlediği Alpler gibi çok kırılgan bir habitatta ekosistem kolayca denge kaybına uğrayabilir. Aşırı turizm ve kuzey-güney ekseninde bölgeden transit geçiş gibi temalar, sürekli bir endişe kaynağı. 
 
Bu temalar, insanları sıcak veya soğuktan korumak için kullanılan kurtarma folyosundan yapılmış bir enstalasyon sunan Will-ma Kammerer'in çalışmasında, açıkça görülüyor. Folyo, küçük iplikler halinde kesiliyor ve bir üfleyici tarafından harekete geçirilen bir tekstile dokunuyor: hareket eden gümüş folyo, suya benziyor. Su, farklı haller alabilen değişken bir madde; ancak Dünya üzerindeki miktarı sabit. Antroposen'in ortaya çıkışıyla insanlar doğaya büyük ölçüde müdahale etmeye başladı. Kurtarma folyosu, insanlığın kalan buzulları folyo ile kaplayarak onları acıdan kurtarmaya yönelik çaresiz girişimini anlatıyor.
 
 
“Parlak Beyaz”, Will-ma Kammerer, 2023, Fotoğraf: Gustav Willeit for Südtiroler Künstlerbund izniyle.
 
Julia Bornefeld ise böcek nüfusunun giderek azalması nedeniyle yakında ihtiyaç duyulmayacak ve bu nedenle gelecekte geçmişin bir kalıntısı haline gelebilecek bir yardımcı öğe olan, ‘böcek perdeleri’yle çalışıyor. Böceklerin azalmasının etkileri, şimdiden büyük ölçüde fark edilmekte. Çin'de tozlaşma elle yapılırken, ABD'de bilim insanları, böcek robotlar inşa ediyor. Sanatın bir etkisi de, insanları duyarlı hale getirmek ve dolaylı olarak çevreye ve kaynaklara daha saygılı davranmaları için şirketler ve işletmeler üzerinde baskı oluşturmak olabilir.
 
 
“Volaj II”, Julia Bornefeld, 2023, Fotoğraf: Gustav Willeit for Südtiroler Künstlerbund izniyle.
 
 
Kültürü ve sanatı, dünyanın kritik noktalarında bir ‘direniş aracı’ olarak kullanmaya çalışıyor musunuz? (Bu Gazze, Ukrayna, Çin, Türkiye, hatta Almanya, İtalya ve ABD'de herhangi bir fikir çatışmasına karşı da ele alınabilir.)
 
Küresel durum endişe verici ve birçok insana korku aşılıyor. Avrupa'da sağa doğru hissedilir siyasi kayma, bölgesel seçimlerin sonuçlarının ardından Güney Tirol'de de gündeme gelen tartışmalı bir konu. Bana göre, başta sanatçılar olmak üzere tüm bireylerin fikirlerini, ideallerini, korkularını ve görüşlerini ifade edebilmeleri için ifade özgürlüğü korunmalı. 
 
Dernek olarak bizim görevimiz, sanatçılara, sanatsal ifadelerini ifade edebilecekleri bir platform sağlamak. Sanat politik olabilir, ama olmak zorunda değildir; biz tüm görüşlere yer veriyoruz. Bunu kolaylaştırmak için kısa bir süre önce (skb_politicart adında) sosyal, politik, toplumsal ve ekolojik konulardaki tüm görüşlere açıkça yer veren kendi Instagram sayfamızı kurduk. Bu sayfa ne yazık ki hala yeterince kullanılmıyor. 
 
Kişisel olarak, sanatta siyasetin ötesinde hareket etme ve bölücü değil birleştirici bir etkiye sahip olma gücü ve potansiyeli görüyorum. Bu nedenle, bölgemizin orada doğan veya sanatsal faaliyetlerde bulunan insanlarla ilgili siyasi stratejisi benim için önemli değil. Küratör olarak benim için sadece, birey ve onun sanatsal çalışmaları ile karizması, sanatsal angajmanımın konusu diyebiliriz.
 
Serginin belki en güçlü aracı, sanatçıların yaratıcı yolunun benzersizliği, ancak bu durum da, doğanın içinde yer alan bölgenin hafızasına dayanan kavramsal yönünüze oldukça sâdık. Bu çok seslilik, tüm eser ve etkinliklerin aşırı "turistik" yönelimine de karşı bir kalkan oluşturuyor. Bu riski hiç düşündünüz mü?
 
Hubert Kostner, çalışmalarında sıklıkla aşırı turizme değiniyor, turizme bağımlı bölgelere odaklanıyor ve Alp çevresinin kırılganlığına atıfta bulunuyor. Tırmanma halatı dağcılığı ve dağlardaki insan faaliyetlerinin yoğunluğunu sembolize ediyor. Bu amaçla geri dönüştürülmüş tırmanma halatlarıyla çalışıyor. Dolomitler'deki Sasmujel adlı büyük bir kayayı bu renkli iplerle tamamen sarıyor ve bağlıyor. Yaklaşık bir yıl sonra ipleri çözüyor, taşı serbest bırakıyor ve ipleri küçük yeni sanat nesnelerine dönüştürüyor. Doğa, kendini insan müdahalesinden kurtarmayı başarıyor - doğanın gücü ve insanların çaresizliğinin sembolik bir imgesi. 
 
 
“Seilstück (Tırmanma Halatları) no. 25”, Hubert Kostner, 2020-2022, Fotoğraf: Gustav Willeit for Südtiroler Künstlerbund izniyle.
 
Doğanın gücü ve dayanıklılığı Aron Demetz'in çalışmalarında da şiirsel bir şekilde tasvir ediliyor. ABD'den getirilen ve Güney Tirol'de bulunan kesilmiş sekoya ağaçlarıyla çalışıyor. Objelerinin yüzeyi kumlanarak yumuşak yaz halkaları çözülürken sert kış halkaları görünür kalıyor. Eser geçicilikten bahsediyor.
 
 
Aron Demetz, 2021, Fotoğraf:  Gustav Willeit for Südtiroler Künstlerbund izniyle.
 
Yaratım ve sürekli değişim süreci, sonsuzluk, Robert Pan'ın reçine çalışmalarında da ifade buluyor. Reçine ve pigment karışımlarını sürekli olarak uygulayıp, zımparalayarak, şiirsellikle dolu katmanlı renklilikte resimsel nesneler yaratıyor. 
 
 
Robert Pan, Fotoğraf: Gustav Willeit for Südtiroler Künstlerbund izniyle.
 
 
Christine Gallmetzer ise dalış platformlarıyla geleceğe işaret ediyor. Dağ zirvelerini andıran bu platformlar, mavi bir gökyüzüne karşı havaya yükseliyor. Herhangi bir dalgıcın yokluğu, şimdi ile bilinmeyen arasındaki anı yakalıyor.
 
 
“Atlama kuleleri”, Christine Gallmetzer, 2023
 
 
Röportajımıza eklemek istediğiniz bir mesaj ya da noktanın altını çizmek ister misiniz?
 
"Dove una volta c'era il mare" sergisindeki bu eserler evrimsel bir gelişimin hikayesini anlatıyor ve aynı zamanda gelecekteki gelişmeleri, bir gün başka varlıklar tarafından başka sanat formlarında anlatılabilecek bir geleceği temsil ediyor: ebedi bir döngü. 
 
Sergideki eserler, bir zamanlar denizin olduğu yerde, bizi sürekli değişimle ilişki kurmaya ve metaforik olarak konuşursak, bir denizin yok olmasının yeni ufuklar açtığını fark etmeye davet ediyor. 
 
Bu, geçmişi keşfetmeye, bugün üzerine düşünmeye ve geleceği hissetmeye bir davettir. 
 
Ayrıca, sanatçıların ve sanat kurumlarının küresel ağının kültürlerarası anlayışı teşvik etmek için inanılmaz bir potansiyele sahip olduğuna inanıyorum, bu da dünyamızı biraz daha barışçıl hale getirmeye yardımcı olabilir, bu da hepimiz için dilediğim bir şey.
 
Bilgi: elgizmuseum.org