Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Dünden bugüne kalan yaralar

Dünden bugüne kalan yaralar

Dünden bugüne kalan yaralar17 Temmuz 2022 - 09:07
Çağnam Erkmen aile sırlarının yarattığı travmalarını sorguluyor: “Herkes kendi payına bir önceki neslin travmasının yeni versiyonunu yaşıyor. Travmadan kaçmak istediğinizde tanımadığınız yeni yoldaki hatalarınızı yükleniyorsunuz”

Efnan Atmaca 

 

Kuyruğu ne kadar dik tutarsak tutalım gün gelir sarılacak birini ararız. Genelde ailemizden biri olur, o sıkı sıkı sarıldığımız. Ama araya giren sırlar uzaklaştırır bazen o kişi ya da kişileri. Hele de halının altına gizlenen gerçekler bir anda çıkıverdiyse ortaya... Çağnam Erkmen, “Sana Kim Sarılacak?” adlı romanında sırları kökleşmiş bir ailenin hesaplaşmasına tanıklık ettiriyor okuru. Tüm ailelerin sırları var ve geçmişte bıraktıklarımız geleceğimize yön veriyor. Bugünü anlamak ve çözmek için dünü aydınlatmak gerekiyor. Erkmen’le aile sırlarının çizdiği yol haritalarını konuştuk.

 

“Sana Kim Sarılacak’ta bir kez daha öğreniyoruz ki her ailenin sırları var. Bu sırların açığa çıkması aileyi yakınlaştırıyor mu yoksa uzaklaştırıyor mu?

 

Elbette sır, yaşandığı andan itibaren damla damla ıslanan bir sünger gibi her geçen gün ağırlaşır. Bazı sırlar sadece taşıyana yüktür. Açığa çıkması durumunda yapıyı bozmuyorsa belki yakınlaşma sağlayabilir.

Ama sırrın gizlenmesi ne kadar naif nedenlere dayanırsa dayansın, bazen salt güvensizliği işaret edeceği için saklayanla ilgili ekşi düşüncelerin ortaya çıkışına da yol açar. O yüzdendir ki gitgide tortulaşan zehri atmak için insanlar yakınlarına değil, yabancılara dertlerini daha kolay anlatırlar. Sırların illaki ortaya açığa çıkma eğilimi vardır. Sır saklamak büyük irade gerektirir. Bazı sırlarınızı kolayca emanet edebildiğiniz hâlde farklı içerikli sırları veremeyeceğiniz dostlarınız vardır. Sırlar aile fertlerini yaklaştırabileceği gibi sonsuza dek ayırabilir de. Bilgi istemenin bedeli, elde edileni yitirmenin dehşetidir. Romanda annenin ölümüne kadar sırlarını vermeme iradesini görüyoruz.

 

Kitabınızda kadına şiddetin sınıfı olmadığını görüyoruz. Şiddetin paylaşılmasıyla kadınların kurtuluşu doğru orantılı mı sizce?

 

Kadına şiddetin sadece alt kültüre ait olduğu gibi bir yanılgı var. Aksine şiddet, zenginlerin ve okumuş insanların da maruz kaldıkları bir zulüm. Bu kibirli kesim, başına gelen insanlık dışı durumu saklıyor. Çünkü bunca bilinçli ve donanımlı olmasına rağmen yaşadığı duruma kendini yakıştıramıyor ve utanıyor. Şiddetin paylaşılması değil, paylaşıldığı dakikada hızlı yaptırımlar uygulanması önemli. Ki bunun için devletin büyük fonlar ayırması gerekiyor. Mazlumu sadistin elinden çarçabuk almak için mümkün olabilen en iyi çözümlerin hukuk eli ile işletilmesi gerekiyor. Kahramanca çalışan sivil toplum örgütlerinin sınırlı kaynakları ile ülkemizde bu yaraya pansuman olmaya çalışılsa da, maalesef kaba kuvvetin kol gezdiği bu coğrafyada zulmün caydırıcılığı hukukun işletilmemesi veya yavaş işlemesi yüzünden mümkün olmuyor.

 

Kitaptaki kadınlar kendi annelerinin yaşadıklarının bedelini ödüyor belki. Kızların kaderi annelerine çeker, derler. İnanır mısınız buna?

 

İnsanların öğrenme biçimleri birbirlerinden çok farklı. Eğer bir eksiklikle büyüdüyseniz, bunun da size iyi gelmediğini düşünmeye başladığınız anda farklı bir model arayışına giriyorsunuz. Tatmadığınız bir duygu olduğunu düşünüyorsanız, o duyguyu arar ve bulursunuz. Asıl sorun tatmadıklarınızı normalleştirdiğinizde, bunu sorgulamadığınızda başlıyor. Pratikte tecrübe etmediğiniz bir deneyimi teoride ya da gözlemle de öğrenip yansıtabilirsiniz. Çemberi kırmak biraz da aidiyetlere itiraz etmekle başlıyor. Sadece içeriden yapılan eleştirinin yargısı samimidir. Soruda değindiğiniz gibi herkes kendi payına bir önceki neslin travmasının yeni versiyonunu yaşıyor. Travmadan kaçmak istediğinizde tanımadığınız yeni yoldaki hatalarınızı yükleniyorsunuz. Herkes bir kaçışın tecrübe edilmemiş yolunda tökezliyor. Bu sebeple kızların kaderi annelerine çeker, lafına tam itibar edemesem de insan kişisi geçmişinin çizdiği çatlaklardan su alıyor, o kesin.

 

‘Çocuklar ebeveynini yaşam uzmanı olarak görür’

Yargılamadan önce insanları anlamak gerek. Empati sempatiye dönüşür mü bazen?

 

Empati, bir başkasının duygusunu anlamak için kendini onun yerine koymak değil. Kendini yerine koymak istemeyeceğin birini anlamaya çalışmak. Başkasının duygusunu özellikle de müşkülünü içselleştirmek gibi algılansa da aslında bir başkasının trajik duygusunu asla içine almamak üzere saygı duyarak dışlamak gibi görürüm nedense. Bu durum sempatiye dönüşmez genellikle. Başkasının alanına zorla giremezsiniz. Ancak açıkyüreklilikle kendini açan birinin sınırına yaklaşılır.

 

Aile hayata hazırlandığımız ilk okulsa buradaki yanlış müfredat eksik bir eğitim mi veriyor?

 

Yanlış ve doğrulardan ziyade, gerekçeler var galiba. Aile en küçük devlet yapısı. Çocuklar ebeveynini yaşam uzmanı olarak görür. Hayatta kalmaya çalışan anne-babanın formüllerinde eksiklikler, zayıflıklar olabilir. Eksiklikler sayesinde gelişiyoruz.