Dayanışma hikâyeleri “Ortaklaşa” yazılıyor
03 Aralık 2024 - 03:12İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), Avrupa Birliği desteğiyle 2023-2025 yılları arasında hayata geçirdiği “Ortaklaşa: Kültür, Diyalog ve Destek Programı” ile Türkiye’de kültür politikalarının yeni bir boyut kazanmasına öncülük ediyor.
MELİKE BAYIK
melike.bayik@gmail.com
Ortaklaşa Hibe Programı, Türkiye’de kültür-sanat alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları ve belediyeler arasındaki diyaloğu ve işbirliklerini geliştirmeyi amaçlıyor. Yerel yönetimlerle sivil toplum kuruluşlarını adil bir işbirliği zemininde buluşturmayı hedefleyen bu proje, kültürel işbirliklerinin sürdürülebilirliğini artırırken, kültür alanında yenilikçi çözümler geliştirmek için önemli bir adım atıyor. İki yıl açık çağrı ile yerel yönetimler ve sivil kültür alanlarını bir araya getiren program, 2025 yılında Prof. Dr. Füsun Üstel’in hazırlayacağı adil bir kültürel işbirliğini tanımlayan bir politika metnini de yayımlayacak ve 2025 Aralık ayında Ortaklaşa: Kültür, Diyalog ve Destek Programı tamamlanmış olacak.
Ortaklaşa Hibe Programı ve çalışmalarını I·KSV Ku¨ltu¨r Politikaları C¸alıs¸maları Direkto¨ru¨ O¨zlem Ece ile konuştuk.
I·KSV Ku¨ltu¨r Politikaları C¸alıs¸maları Direkto¨ru¨ O¨zlem Ece
Ortaklaşa Hibe Programı nasıl kuruldu? Hangi kurumlar tarafından destekleniyor?
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) Avrupa Birliği’nin doğrudan desteğiyle hayata geçirdiği “Ortaklaşa: Kültür, Diyalog ve Destek Programı”, 2023-2025 yılları arasında üç sene boyunca devam eden, oldukça kapsamlı bir proje. İKSV’nin üç temel amacından biri Türkiye’de kültür politikalarının gelişimine katkıda bulunmak; 2010 yılından bu yana da alandaki çalışmalarını odaklı bir şekilde sürdürüyor. Ortaklaşa’yı da bu hedefe uygun bir yaklaşımla, özellikle yerel yönetimlerle sivil alandaki kültür kurumlarının adil bir kültürel işbirliği zemininde buluşmaları, bu sayede yerel kültür politikalarının gelişiminde söz sahibi olmaları amacıyla tasarladık. Sivil toplum kuruluşlarının belediyelerle birlikte geliştirdikleri ortak projelerle başvurdukları Ortaklaşa Hibe Programı, projenin üç temel bileşeninden birini oluşturuyor ve kültür politikaları alanına doğrudan destekte bulunuyor. Toplam 1,3 milyon Avro bütçeye sahip olan hibe programı, Türkiye’de bugüne kadar kültür politikaları odaklı olarak geliştirilen ilk destek mekanizmasını oluşturuyor.
Projenin iştirakçisi Marmara Belediyeler Birliği; İstanbul’dan bir kültür kurumu olarak İKSV’nin etkili bir belediyeler birliğini bu yolda yanına alması da projenin tasarımına ve sonuçta yaratılmak istenen etkiye dair net bir mesaj veriyor. Ayrıca EUNIC İstanbul ve Ankara (Avrupa Kültür Enstitüleri Ağı) da proje kapsamında işbirliği yaptığımız oluşumlar arasında yer alıyor. Niyetimiz, hibe desteği almaya hak kazanan proje sahiplerinin uzun vadede Avrupalı kurumlarla işbirliklerine devam etmelerini sağlamak ve sürdürülebilirlik yolunda güçlü bağlar geliştirmelerine aracılık etmek.
Ortaklaşa Hibe Programı yerel yönetimlerle sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliğini nasıl güçlendirdi? Bu süreçte karşılaşılan en büyük zorluklar nelerdi, nasıl çözümler sunuldu?
Bu sorunuza somut bir örnekle cevap vermek isterim. Hibe programı kapsamında iki açık çağrı dönemimiz oldu. Ocak 2023’te başlayan projenin ilk açık çağrı dönemi ülkece yaşanan deprem felaketleriyle sarsıldığımız bir döneme denk geldi. Bu dönemde hazırladığımız hibe rehberinde, kentler arasındaki dayanışmayı odağa alan, deprem sonrasında ilgili bölgelerde özellikle kültür-sanat yoluyla normalleşme sürecine katkıda bulunmayı hedefleyen projeleri önceliklendireceğimizi açıkladık. Nitekim seçilen dört projeden biri Diyarbakırlı Önce Çocuklar Derneği’nin Adıyaman’ın Kömür ilçesinde hayata geçirdiği proje oldu. Diyarbakır’ın güçlü sivil toplum geleneği, Kömür’de çocukların ve gençlerin yeni bir kültür merkezine ve gelenekselleşmesini umut ettiğimiz bir festivale vesile oldu. Bu süreçte yaşanan en büyük zorluk, belediyeye ait atıl bir mekân olarak başlangıçta az hasarlı görünen binanın projenin başında yıkılmak zorunda kalması ve en baştan yeni bir kültür merkezinin inşa edilmesi oldu. Hibe desteğimiz kapsamında verilen bütçeden kalan açığı, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası’nın acil çağrısıyla bir araya gelen iş insanları kapattı. Müthiş bir dayanışma hikâyesi Diyarbakır-Kömür arasında ortaklaşa yazıldı. Kültür yönetiminde ihtiyacını hep dile getirdiğimiz kamu-sivil toplum-yerel yönetim işbirliği, en somut ihtiyaçlar özelinde gerçek oldu.
Kömür’deki kültür merkezinde geçtiğimiz günlerde 1. Adıyaman Kömür Çocuk ve Gençlik Festivali de geniş katılımla hayata geçirildi. Ortaklaşa hibesiyle gerçekleştirilen proje 1 sene sonunda tamamlandı ama merkezdeki ihtiyaçlar -özellikle kış şartları nedeniyle- halen devam ediyor. Sizin vesilenizle, şimdi sıranın ulusal düzeyde faaliyet gösteren tüm kültür aktörlerinde ve hatta iş insanlarında olduğunu hatırlatalım. Bu dayanışma hikâyelerine el vermek için yapılabilecek çok şey var…
Adıyaman, Kömür, 1. Çocuk ve Gençlik Festivali Önce Çocuklar Derneği’nin Kömür Kültür Sanat Merkezi için sürdürdüğü kampanyaya dair detaylı bilgiyi (Adıyaman Kömür 1. Çocuk ve Gençlik Festivali İçin yola çıktık! – Önce Çocuklar
Derneği adresinde inceleyebilirsiniz
Adıyaman, Kömür, 1. Çocuk ve Gençlik Festivali
Türkiye’nin farklı bölgelerinden gelen projeler arasında kültürel miras, katılımcılık, kamusal paydaşlık ve sanat-kültür projelerindeki çeşitlilik nasıl sağlanıyor? Yerel ihtiyaçlar bu projelerde nasıl karşılanıyor?
İki açık çağrı döneminde Türkiye genelinden toplam 131 adet, oldukça yüksek nitelikli başvuru aldık. Hazırlık döneminde ekip arkadaşlarımın büyük bir titizlikle hazırladığı hibe rehberi ve düzenlenen webinarlar başvuru sahiplerine büyük oranda yol gösterdi. Farklı disiplinleri odağa alsa da yerelde belediyelerle yapılacak işbirliğinin kültür politikalarında kalıcı bir dönüşüme aracılık edebilecek, bulunulan bölgede somut bir ihtiyaca cevap veren projelerin tercih edileceğini net olarak açıkladık. İki dönem sonunda Değerlendirme Komitesi tarafından seçilen 14 projeye baktığınızda kültür politikalarında bu zamana kadar dile getirdiğimiz tüm değer ve prensiplere işaret edildiğini göreceksiniz. Katılımcı, kapsayıcı, kentte kültür-sanat yoluyla dönüşüm arayan, ekolojiyi ve ekosistemi gözeten, kültür hakkını odağa alan projelerin ülkenin dört bir yanında yeşerdiğini ve sonuçta kalıcı izler bırakacağını görmek bizim açımızdan da çok heyecan verici. Bazı kentlerde yeni kültür mekânları tasarlandı, bazılarında festivaller; kimi STK’lar kültür politikaları çalıştaylarıyla belediyelerin elini güçlendirdi kimi de uzmanlar ve akademisyenlerle birlikte düzenledikleri eğitimlerle kültür yönetiminde sürdürülebilirliğe etki etti. Bu yılsonuna kadar gerçekleştirilecek 10 yeni proje daha bu yolda kalıcı adımlar atacak.
Kültür politikası geliştirme sürecinde katılımcılığı artırmak için uyguladığınız stratejiler nelerdir? Sivil toplum ve yerel yönetimlerle olan iletişim ağını nasıl güçlendirdiniz?
Ortaklaşa projesinde Hibe Programı’na paralel olarak tasarladığımız iki bileşen daha var; Öğrenme Programı ve Diyalog Programı. Öğrenme Programı, hibeye hak kazanan STK’lar ve belediye ortaklarının kültür yönetimi ve politikaları alanındaki gelişimlerini desteklemeyi hedeflerken Diyalog Programı, bizim ülke genelinde bu alanda başlattığımız tartışmaya geniş bir katılım gösterilmesini sağladı. Projenin ilk aylarından itibaren düzenlediğimiz saha araştırması, yuvarlak masa toplantıları ve arama konferansları yoluyla ülke genelinde belirlediğimiz YEDİ odak şehirde (Bursa, İzmir, Mersin, Konya, Diyarbakır, Tunceli, Ordu) bölgesel buluşmalar gerçekleştirdik. Sayıları bine varan kültür profesyoneline ulaştık; farklı kentlerde de olsak ortaklaşan sorunlarımızı tartıştık, çözüm önerileri geliştirdik. Bu toplantılar hem bizim İKSV olarak Anadolu’daki mevcut bağlarımızı güçlendirdi hem de gittiğimiz şehirlerdeki kültür aktörlerinin belki de ilk kez böylesi bir buluşmada yapıcı diyaloglar kurmasını sağladı. Umudumuz, bizimle başlayan bu katılımcı diyalog sürecinin bizden sonra da devam etmesi… Bu yolda, projenin son senesi olan 2025’te Prof. Dr. Füsun Üstel tarafından hazırlanacak bir politika metnini de kamuoyuyla ve tüm ulusal ve uluslararası paydaşlarımızla paylaşacağız.
İzmir Arama Konferansı Grup Çalışması ve Moderatör Doç. Dr. Gökçe Dervişoğlu Fotoğraf: Tünel Kolektif
Yerel yönetimlerin kültür politikalarını belirlerken göz önünde bulundurdukları öncelikler neler? Bu politikaların sürdürülebilir olmasını nasıl sağlıyorsunuz?
Her şeyden önce yerel yönetimlerin bir kültür politikasının olmasını bekliyoruz desem yanlış olmaz sanırım. Türkiye’de yerel yönetimlerin stratejik planlarına hızlıca baktığımızda; kültür-sanata ayrılan kaynakların ne kadar kısıtlı olduğunu, alandaki ihtiyaçları ve güncel gelişmeleri takip etmek üzere düzenli veri toplanmadığını, mevcut politikaların ise daha çok nicelik odaklı, kısa dönemli ve etkinlik bazında şekillenmiş olduğunu görüyoruz. İstisnai iyi örnekler olsa dahi ne yazık ki ülke genelinde durum bu… Dolayısıyla, en az beş yıllığına görevi devralan bir kamu yöneticisinin kültür yönetimi ve politikalarını odağa almasını, konunun uzmanları, sanatçılar ve bağımsız kültür aktörleri ile düzenli istişare mekanizmaları oluşturmasını, bütüncül, kapsayıcı ve adil bir yerel kültür politikası yolunda olmazsa olmaz olarak görüyoruz. “Sürdürülebilirlik” kavramı son yıllarda çok kullanılmaktan yıpranmış bir kavram olsa da kültür politikalarında sürdürülebilirliği; sanatçılar ile yaratıcı kültür profesyonellerinin ifade ve üretim özgürlüğünün garanti altına alındığı, finansman mekanizmalarının çeşitlendiği, sivil toplumun karar süreçlerine dahil olduğu ve toplumda kültürel ifadelerin çeşitliliğine alan açıldığı bir süreç olarak tanımlıyorum.
Ortaklaşa projesi bağlamında ise hibe desteği alan STK’ların ortak oldukları belediyelerle yapacakları uzun vadeli protokolleri veya belediye meclislerinden alınabilecek kararları hızla geçirmelerini teşvik ediyoruz. Örneğin, ilk dönem projelerimizden Puruli Kültür Sanat Derneği, Çekirdek Eskişehir projesi için Eskişehir Büyükşehir Belediyesi ile 5 yıllık bir protokol imzaladı. Doğu Karadeniz’de yerleşik Gola Derneği ise Borçka Belediyesi ile ortak gerçekleştirdiği kültür politikası çalıştayı sonucunda, Belediye meclisinden bu alana kaynak ayrılmasını onaylayan bir karar geçirilmesine aracılık etti.
Demir Elma Festivali, Borçka, Artvin. Fotoğraf: Emre Temür
Demir Elma Festivali, Borçka, Artvin. Fotoğraf: Emre Temür
Ortaklaşa Programı'nda desteklenen projeler, bulundukları bölgelerde kültür-sanat ekosistemine nasıl bir katkı sağladı? Özellikle kırsal ve kentsel bölgelerde gözlemlediğiniz farklar neler oldu?
Örneğin, Ortaklaşa’nın ilk dönemde hibe verdiği projelerden Teos Derneği, Bursa Nilüfer ve İzmir Selçuk Belediyeleriyle yaptığı ortaklıkla, kırsal kültürel mirası uluslararası bir misafir sanatçı programı sayesinde yaygınlaştırma ve modelleme imkânı buldu. “KONSERVE: Kentler Arası Misafir Sanatçı Programı” ilgili belediyelerin kendi yerellerinde yaşayan vatandaşlarla yeni bir ilişki biçimi geliştirmelerine aracılık etti. Ayrıca, yapılan çalıştaylar sonucunda yayımlanan raporlarda belediyelerin Kültürel Haklar, Kültürel Miras ve Çeşitlilik, Kültür ve Eğitim, Kültür ve Çevre, Kültür ve Ekonomi, Kültürün Yönetişimi, Kültür Eşitlik ve Sosyal İçerme gibi başlıklarda öz değerlendirmelere yer verildi. Bütün bu çalışmaların, orta ve uzun vadede yerel yönetimlerin kapasite gelişimi yolunda etki edeceğine inancımız tam.
Ortaklaşa Programı’nın birinci etap katılımcıları projelerini ve çalışmalarını sürdürürken ne gibi iletişimler ve destekler sağlandı?
İKSV ekibi olarak sadece hibe veren bir kuruluş gibi davranmadık; farklı şehirlerde projeler kapsamında gerçekleştirilen etkinliklere katılmaya, düzenlediğimiz toplantılara İstanbul’dan kültür profesyonellerini de davet ederek sektördeki etkileşimi artırmaya gayret ettik. Diyalog Programı sayesinde uzun soluklu bir işbirliğinin gelişimine destek olmak, Hibe Programı kadar önem verdiğimiz bir konu oldu hep. Ayrıca UCLG Culture Summit, ICCPR Uluslararası Kültür Politikası Araştırmaları Konferansı, Compendium Uluslararası Kültür Politikası Konferansı gibi uluslararası etkinliklere katılarak Ortaklaşa’ya Avrupa genelinde de görünürlük sağlamaya çalıştık.
Kültürel projelerde yerel yönetim ve sivil toplumun rollerini nasıl tanımlıyorsunuz? İdeal bir işbirliği modelini nasıl çerçevelersiniz, nasıl kurulmalıdır?
Yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları (STK’lar) kültür-sanat projelerinde birbirini tamamlayan roller üstlenirler. Yerel yönetimler, kültür-sanat projelerini desteklemek için gerekli altyapı, finansman ve yasal düzenlemeleri sağlamakla yükümlüyken, STK’lar bu projelerin içerik üretimi, uygulama ve sürdürülebilirliğinde önemli katkılarda bulunurlar. İdeal bir işbirliği modeli, ortak amaç ve değerler doğrultusunda gelişen, şeffaf, kapsayıcı ve eşitlikçi bir temele dayanır. Bu modelin başarılı olabilmesi için, taraflar arasında düzenli istişare ve ortak karar alma mekanizmalarının kurulması, uzun vadeli planların hazırlanması ve proje çıktılarının birlikte değerlendirilmesi gerekir.
Kültür-sanat projelerinin sosyal ve ekonomik etkilerini ölçmek için hangi yöntemleri kullanıyorsunuz? Bölgesine katkı sunacak, katılımcılık politikalarını ön planda tutacak projeleri hangi kriterlere göre değerlendiriyorsunuz?
Kültür-sanat projelerinin sosyal ve ekonomik etkilerini ölçmek için niteliksel ve niceliksel araştırma yöntemlerini bir arada kullanıyoruz. Sosyal etkiyi değerlendirmek için saha çalışmaları, anketler, odak grup görüşmeleri ve “The Most Significant Change” gibi katılımcı yöntemler uyguluyoruz. Projeleri değerlendirirken; katılımcılık, kapsayıcılık, uzun vadeli etkiler yaratma potansiyeli, kültürel mirasın korunması, ekolojik duyarlılık ve toplumsal dönüşüme katkı sağlama gibi kriterlere öncelik veriyoruz.
Gelecekte, kültür politikaları alanında yerel yönetim ve sivil toplum kuruluşlarıyla sürdürülecek projelerde geçmiş deneyim ve öğrenme çıktıları üzerine nasıl bir paydaşlık ilişkisi kurulması planlanıyor?
Ortaklaşa’nın farklı bileşenlerinden elde ettiğimiz deneyim, yerel yönetimlerin ve STK’ların kültür politikalarını birlikte şekillendirme kapasitelerini artırmak için kullanılacak. 2025’te yayımlanacak olan Prof. Dr. Füsun Üstel’in hazırlayacağı politika metni, adil bir işbirliğini tanımlayan ve somut önerilere de yer veren bir rehber niteliği taşıyacak. Tüm bunların sürdürülebilirliğini sağlamak ve etkinliğini artırmak için ulusal ve uluslararası düzeyde ağ kurma ve deneyim paylaşımını teşvik etmeye devam edeceğiz. Ayrıca proje sonunda Türkiye’nin dört bir tarafındaki tüm hibe sahiplerinin ve paydaşlarının Avrupa’dan uzmanlarla birlikte davetli olacağı bir kapanış konferansını İstanbul’da gerçekleştireceğiz. Bu üç yılda biriktirilen deneyimlerin (İzmir’den hibe alan Darağaç Sanat Kolektifi’nin projesine taşıdığı isme atıfla) iyice fermante olacağını ve bu sayede geleceği dönüştüreceğini umut ediyoruz.