Nil Kural

Pandeminin yerle bir ettiği bir yılın ardından zorluklar, ertelemeler ve “Tören nasıl olacak?” haberlerinin ardı arkasının kesilmediği bir sürecin ardından 93. Akademi Ödülleri, Union Tren İstasyonu’nda gerçekleşen, alışılmışın dışında “küçük ve samimi” bir törenle sahiplerini buldu. “Nomadland”in zarif, süssüz ve güçlü öykü anlatımının En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Kadın Oyuncu (Frances McDormand) dallarında ödüllendirilmesi makyajından, ışıltısından ve ‘büyük yapım’ koşullarından arınmış törene uygun düştü. Salonların kapalı olduğu, setlerin durduğu, filmlerin gösterime giremediği bir yılda, sinemada değerli olanın hakkını bulması, üstelik temsiliyet açısından bir adım daha atılması sinema takipçileri için “dünya hâlâ dönüyor” hissini güçlendirdi. Tören, maskesiz ancak katılımcıların PCR testinden geçtiği bir düzenle yapıldı. Geçen yıl “Parazit”in Oscar zaferi, yani İngilizce olmayan bir filmin ilk kez En İyi Film Oscar’ına uzanması, temsiliyet açısından atılan tohumların tutmaya başladığına işaret ediyordu. Hollywood’un bakış açısını genişlettiğine, bu yılki ödüller de kanıt. Dünya prömiyerini yaptığı Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan kazanan “Nomadland”, ödül sezonun gözdesi olacağı öngörülerini boşa çıkarmadı ve En İyi Film dahil üç ödülüyle tarih yazdı. Yönetmeni Chloe Zhao, Oscar tarihinde 2010 yılında “The Hurt Locker”la ödülü kazanan Kathryn Bigelow’un ardından En İyi Yönetmen Oscar’ını alan ikinci kadın yönetmen ve ilk Asyalı kadın oldu. Temsil açısından şu da önemli: Bigelow, ona ödül getiren militarist aksiyon filmiyle erkeklerin oyununu onlardan daha iyi oynayarak; aynı erkek egemen bakışını yansıtarak tarih yazmıştı. Zhao ise “Nomadland”le işini ve eşini kaybetmiş Fern’in tek başına karavanıyla yeni bir hayat kurduğu; güçlü, iç dünyası zengin bir kadını derinlikle çizdiği bir karakter dramıyla Oscar’larda zafere uzandı.